ABD-İran restleşmesini daha iyi kavramak için temel bir gerçeği gözden geçirerek işe başlamak gerekiyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında Donald Trump Ortak Kapsamlı Eylem Planı´nı (JCPOA) ya da daha yaygın olarak bilinen adıyla ?nükleer antlaşmayı?, ?asla ve kat´a yapılmamış olması gereken tek taraflı bir adım? olarak gördüğünü açıkça belirtmişti. Bu nedenle, mevcut ABD yönetiminin antlaşmayı feshetmesi ve İran´ın zaten büyük sıkıntılar çekmekte olan ekonomisini felce uğratacak yaptırımlar getirme yolunu tutması pek de şaşırtıcı değil. Bununla birlikte, mevcut durumu çok riskli kılan şey, yaptırımlardan ziyade, gerilimin bir dizi senaryo dahilinde askeri açıdan tırmanarak çatışmaya dönüşme ihtimali. Halihazırda İran´ın güdümünde hareket eden vekil güçlerden herhangi birinin yanlış bir hamlesi, tam anlamıyla felaket niteliğinde bir çatışmayı tetikleyebilir.
Tırmanmaya giden yol
ABD Başkanı Temmuz 2018´de İranlı mevkidaşı Hasan Ruhani´ye hitaben bir ?tweet? attı: ?Sakın ABD´yi bir daha tehdit etmeyin; yoksa tarih boyunca çok az hiç kimsenin yaşadığı şekilde bunun neticelerine katlanırsınız. Artık sizin şiddet ve ölüme dair akıl dışı sözlerinize katlanacak bir ülke değiliz. Ayağınızı denk alın!?
Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Güçleri´nin komutanı General Kasım Süleymani bu sözlere çok sert tepki verdi. İran´ın güçlü generali Hemedan kentinde, Trump´ın ?bir barmen veya kumarhane yöneticisi? ağzıyla konuştuğunu ifade ederek İran cumhurbaşkanının aynı tarzda bir cevaba tenezzül etmeyeceğinin altını çizdi. Dahası, Süleymani ABD´yi açıkça tehdit etti. Washington´ın bir savaş başlatabileceğini; fakat Amerikalılar açısından tam bir kapasite kaybıyla neticelenecek böyle bir çatışmanın kaderini tayin edecek tarafın Tahran olacağını söyledi. Bu sözlerin İran´ın en büyük muharip tecrübesine sahip askeri şahsiyetinden geldiğini not etmek gerekir: Süleymani dini lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından ?İslam Devriminin yaşayan şehidi? olarak nitelendirilmiş biri.
?Misliyle mukabele? usulü, bu kez söylem düzeyinde kalan bir laf dalaşının ötesine geçti. Nisan 2019´da ABD yönetimi İran´ın Devrim Muhafızları Ordusu´nu yabancı terör örgütü ilan etti. Amerikan hamlesinin altında kalmayan Tahran ise hemen bir karşı hamleyle ABD Merkez Komutanlığı´nı (CENTCOM) terörist ilan etti.
Takip eden ayda, ABD yönetimi Körfez´e diğer bazı askeri unsurlarla birlikte USS Abraham Lincoln uçak gemisi görev grubunun konuşlandırılması (daha doğrusu, konuşlandırılması sürecinin hızlandırılması) yolunu tuttu. ABD yönetimi, bu kararının ardında, İran´ın bölgedeki Amerikan güçlerine yönelik doğrudan yahut desteklediği grupları kullanarak saldırılarda bulunacağına dair güvenilir bir istihbaratın bulunduğunu iddia ediyordu.
USS Abraham Lincoln uçak gemisi ve görev grubu yola çıktığı sıralarda, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Irak´a bir ziyaret gerçekleştirdi. Pompeo Irak´ta, İran´ın bölgede yükselen stratejik duruşu ve müdahaleciliği konusundaki derin endişelerini dile getirdi. Bu yazının kaleme alındığı sırada Pentagon, Ortadoğu´ya bin 500 ek personel göndermeye hazırlanıyordu ve Trump yönetimi de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri´ne (BAE) 8,1 milyar dolarlık bir acil silah satışı yapılacağını ilan etti. Yine aynı derecede kritik bir adım olarak Washington, İran´a yönelik yaptırımların dozunu artırdı ve en son Tahran´ın endüstriyel metal ihracatını hedef aldı.