Mehmet Alaca ve Bekir Aydoğan’ait” Irak’taki Protestolar Hükümeti Sarsıyor!” başlıklı analiz Haksözhaber tarafından iktibas edilerek, aynı sitede yayımlanmıştı. Bizde, aynı analizi Haksözhaber’den iktibas edip yayımladık.
İşte o analiz…
Irak’ta farklı siyasi blokların ortak adayı olarak seçilen Başbakan Adil Abdülmehdi’nin göreve başladığı Ekim 2018’den itibaren yaklaşık dokuz ay gibi uzun bir sürede zorlukla kurulabilen hükümeti, ülke genelinde gerçekleşen büyük çaplı protestolar karşısında en ciddi sınavından geçiyor. Sosyal medyada lidersiz bir şekilde organize oldukları belirtilen ve merkezi başkent Bağdat’ın Tahrir Meydanı olan protestolar Bağdat ve güney vilayetler başta olmak üzere ülkenin birçok yerine yayılırken, güvenlik güçlerinin gerçek ve plastik mermi ile göz yaşartıcı gaz kullanarak sertçe bastırmaya çalıştığı gösterilerde çok sayıda kişi hayatını kaybetti ve yaralandı.
İşsizlik, yolsuzluk, kamu hizmetlerinin yetersizliği ve yerine getirilmeyen vaatler nedeniyle düzenlenen protestolar karşısında bir yandan halka yeni iş imkanları konusunda sözler veren Başbakan Abdülmehdi, diğer yandan güvenlik konseyini toplantıya davet ederek protestoları kontrol altına almaya çalışıyor. Abdülmehdi’nin başbakanlığa başladığı dönemde verdiği sözleri ve vaatleri geçen bir yılda yerine getirememesi, halk nezdindeki güveninin ciddi şekilde sorgulanmasına neden oldu. Halihazırda farklı siyasi blokların baskısı altında olan Abdülmehdi, geçen sene kurulan hükümetin karşılaştığı en büyük protestolar sonrasında halkın da güvenini kaybetmeye başladı ve başbakan ile hükümetin geleceği açısından kırılgan bir döneme kapı aralandı. Protesto kültürünün kalıcılaştığı ve siyasilere güven duymayan halkın şikayetlerini dile getirmek için sokağı seçtiği Irak’ta, Abdülmehdi hükümetinin reçetelerinin sokağa yansıması şüpheli görünüyor. Öte yandan 2003’teki ABD işgali sonrası kırılgan bir zeminde ayakta kalmaya çalışan Irak’ın, Abdülmehdi hükümetinin yakaladığı şansı değerlendirememesi ülkenin yeniden kaotik bir döneme sürüklenmesine yol açabilir.
Göstericiler sosyal medya üzerinden örgütlendi
2016’da dönemin Irak başbakanı Haydar el-İbadi’ye reform çağrısı yapan ve 45 gün mühlet veren Şii lider Mukteda es-Sadr’ın taraftarları iki ay boyunca Tahrir Meydanı'nda gösteri yaptıktan sonra Bağdat'taki hükümet binalarının bulunduğu korunaklı Yeşil Bölge'ye girmişti. Sadr’ın talepleri her ne kadar parlamentoda onaylanmasa da İbadi’nin reform çabalarında sokağın gücü öne çıkmıştı. Yine 2018’de Irak'ın güneyindeki petrol zengini Basra'da kamu hizmetlerinin yetersizliği, işsizlik ve yolsuzluklara karşı başlayan ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiği gösterilere Irak'taki en büyük Şii dini merci Ayetullah Ali Sistani ile Sadr’ın destek vermesi ve İbadi hükümetini ihmalle suçlaması, İbadi’nin sonunu getiren faktörlerden biri olmuştu.
Önceki gösterilerden daha tesirli olması beklenen ve salı günü Bağdat’ın Tahrir Meydanı'nda başlayan protestolar, Mısır'da Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'ye karşı alevlenen gösteriler sonrası Irak'ta da "1 Ekim'de buluşuyoruz", "1 Ekim'de sen de çık, susma", "1 Ekim Büyük İntifada" ve "Mısırlı senden daha cesur değil" gibi çağrılarla sosyal medya üzerinden örgütlendi. Bağdat'ın yanı sıra başta Basra olmak üzere ülkenin güney kentlerinde dün başlayan yolsuzluk ve işsizlik protestoları, Kerkük dahil birçok bölgeye yayıldı. Güvenlik güçlerinin gerçek mermi ve göz yaşartıcı gazla müdahale ettiği gösterilerin üçüncü gününde 12 kişi ölürken, yüzlerce kişi de yaralandı. Ülkede sosyal medyaya ve internete erişim kısmi olarak durduruldu ve bazı yerlerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Başbakan Abdulmehdi, protestoculara sükûnet çağrısı yaparken, Cumhurbaşkanı Berhem Salih Iraklı gençlerin ekonomik şartların iyileştirilmesi ve istihdam beklentisi içinde olduklarını söyleyerek, "Bu meşru istekleri yerine getirmek bizim görevimizdir." şeklinde konuştu. Irak'ta en büyük halk tabanına sahip liderlerden Sadr'ın temsilcileri ilk etapta söz konusu gösterilere katılmayacaklarını duyursa da Sadr’ın, gösterilerin barışçıl şekilde sürmesinden yana olduklarını dile getirmesi ve "Gösterileri, tüm halkın katılacağı şekilde genel grev ve oturma eylemleriyle destekleyebiliriz." ifadelerini kullanması protestoların daha da güçlenerek devam edebileceğine işaret ediyor. Zira, ülkede protesto kültürünün güçlenmesine ciddi katkıları olan Sadr’ın, sokak protestolarıyla siyaset arasında doğrudan bir köprü oluşturabildiği biliniyor.
Protestoları tetikleyen etmenler
Dünya Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algısı Endeksine göre 180 ülke içinde 168’inci sırada olan Irak’ta, Dünya Bankası'na göre gençler arasındaki işsizlik, genel işsizlik rakamlarını ikiye katlayarak yüzde 25’lere ulaştı. Ancak işsizlik verileri Bağdat hükümetinin rakamlarına dayandırıldığı için yeterince güvenli olmadığı konusunda şüphe duyuluyor. Ayrıca, ABD’nin 2003’teki işgali sonrası 2004 yılından bugüne yaklaşık 450 milyar dolarlık kamu fonunun buharlaştığı ülkede yolsuzluk, işsizlik ve başta elektrik ve su kesintileri olmak üzere kamu hizmetlerinin yetersizliği ve özellikle üniversite mezunu gençler arasında artan işsizlik ve umutsuzluğun toplumdaki artan hükümet karşıtı öfkeyi diri tuttuğu değerlendiriliyor. Ayrıca, yolsuzluğun DEAŞ sonrası dönemde daha da artması ve ülkenin yeniden inşası konusunda güçsüz veya isteksiz politikacıların varlığından duyulan rahatsızlığa ek olarak Abdülmehdi’nin vaatlerini yerine getirmekte yetersiz kalması da toplumsal tepkiyi tırmandırdı.
Dünyanın dördüncü büyük petrol rezervine sahip olan Irak’ta yoksulluğun ciddi boyutlarda olması, gelir eşitsizliği ve küçük bir zümrenin aşırı derecede zenginliği toplumdaki yolsuzluk algısını pekiştiriyor. Bunun yanı sıra petrol sektöründe yabancı personelin egemen bir pozisyona sahip olması toplumsal öfkeye güçlü bir zemin kazandırıyor. Ayrıca Irak’ta 2019 için ayrılan 106 milyar dolarlık bütçenin yüzde 19’unun güvenlik harcamalarına, yüzde 14’ünün ise Petrol Bakanlığına ayrılmasına karşı, eğitim, yeniden yapılanma ve sağlık sektörlerine toplamda yüzde 8 civarında pay ayrılması toplumdaki öfkenin arka planına işaret ediyor. Bu bağlamda, DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasının üzerinden iki yıldan fazla süre geçmesine rağmen ülke içinde yerinden edilmiş 1,8 milyon kişinin bulunduğunun, 8 milyon kişinin insani yardıma ihtiyaç duyduğunun ve DEAŞ'ın en çok zarar verdiği bölgelerde tahrip edilen 150 bin konut ve altyapının iyileştirilmesi konusunda yeterince mesafe kat edilemediğinin altını çizmek gerekiyor. Ülkenin yeniden inşası için kısa vadede 23 milyar dolar olmak üzere toplam 88 milyar dolara ihtiyaç duyulurken, hala yolsuzluğun gündemde olması Abdülmehdi’ye yönelik hayal kırıklığını artırıyor.
İhraç edilen General Abdülvahab el-Saadi’nin portrelerinin taşındığı protestolarda söz konusu ihraç asıl sebep olarak görünmese de gösterileri tetikleyen sebeplerden biri olduğu değerlendirilebilir. Zira DEAŞ'a karşı mücadelede önemli başarılar elde etmiş Saadi’nin görevden alınması, hükümetin yönetişim başarısızlığının devamı olarak yorumlanıyor. Protestolarda İran’ın Irak’taki nüfuzundan ve İran destekli milis gruplardan duyulan rahatsızlık da dikkat çekiyor. Abdülmehdi’nin kontrol altına alamadığı İran destekli Haşdi Şabi milislerine 2019 bütçesinin yüzde 2'sinin ayrılması ve milis gruplarının bazı bölgelerde kontrolsüz eylemleri rahatsızlığı pekiştiriyor. Özellikle de Saadi’nin görevden alınmasının toplumda “Ülkeye hizmet edenler cezalandırılırken, İran yanlıları ödüllendiriliyor.” algısını güçlendirdiği ifade ediliyor. Nitekim, tansiyonun giderek arttığı bazı yerlerde protestolarda İran bayrağının yakılması ve “İran dışarı çık” sloganlarının atılması, İran’ın Irak devletinin başarısızlığında ve yolsuzluklarda payı olduğu değerlendirmelerine dayanıyor. Ayrıca, göstericilerin bazı yerlerde hükümet binalarını ateşe vermelerinin yanı sıra Irak’taki İran yanlısı Haşdi Şabi içerisinde yer alan Bedir Örgütü ve Asaib Ehlu'l-Hak gibi milis gruplarının ofislerinin yakılması İran’a yönelik bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan, Irak’ta sürekli canlı olan protestoların tek sebebi sosyal ve ekonomik nedenler değil; gösteriler, belirli zümrelerin bürokrasi, ticaret ve siyasete egemen olmasından da kaynaklanıyor. Politikacıların etnik ve mezhep tabanlı bölünmeleri ve gerginlikleri sürekli kışkırtması da bu egemenliğin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Bunların yanı sıra bürokrasinin işlemeyişi, parti ve gruplar arasında adeta bölüşülmüş olması ülkede yönetişimi geliştirme çabalarını felç ediyor. Bu durumun ülkenin sosyal yapısını tahrip ettiğini düşünen protestocular, politikacıların bu yöndeki çabaları manipüle etmesini engellemenin alternatif bir yolu olarak sokaklara çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında, insanların siyasetin tıkandığını hissettiği her noktada sokağa inmesinin bir kültüre dönüşmesi, protestolar ve sokak hareketlerinin Irak siyasetinde kilit bir etken olmaya devam edeceğini gösteriyor.
Protestolar Abdülmehdi’yi köşeye sıkıştırdı
Eylül ayında Sistani'nin Lübnan'daki temsilcisi Hamid el-Haffaf, Abdülmehdi'nin zamanında yüksek mercinin başbakanlık adayı olmadığını ancak farklı grupların Abdülmehdi üzerinde kurduğu mutabakata itiraz da edilmediğini açıklarken, Sadr da Abdülmehdi’nin reformlar yapmaması halinde hükümetten çekileceğini açıkladı. Bu açıklamalar, Abdülmehdi’nin ortak adayı olduğu bloklar tarafından desteklenmemesinin kendisini ve hükümeti zora sokabilecek etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Protestoların lidersiz bir şekilde devam etmesi, hükümetin protestoları dindirmek adına yürüteceği müzakereleri imkânsız hale getirirken, eylemlerin sert önlemler sonrası artarak devam etmesi mümkün. Bu bağlamda, özellikle de hükümet ortağı Sadr’ın protestolara destek vermesi Abdülmehdi’yi köşeye sıkıştıracağa benziyor.
Irak’ta son yıllarda fenomene dönüşen protestolar, döngüsel olarak canlanma özelliğine sahip görünüyor, zira Bağdat’ın reform paketi yalnızca uzun vadede sonuç verebilir. Bu açıdan, protestoların temel sebeplerinin kısa, orta ve uzun vadelerle ortadan kaldırılmadığı bir atmosferde gösterilerin şu an için dursa bile belirli bir süre sonra tekrar gün yüzüne çıkması şaşırtıcı olmayacak. Protestoların devam ederek hükümeti daha kaotik bir atmosfere sürüklemesi durumunda halkın hedefi olmak istemeyecek siyasi blokların ortak adayları olan ve seçimlerden sonra şiddet içeren çatışmaları önlemek için bir uzlaşmayla iktidara gelen Abdülmehdi’yi desteklemek konusunda kaygılar taşıması mümkün olabilir. Bu bağlamda, uzun uğraşlar sonrası kurulabilen Abdülmehdi hükümetinin işlerliğini kaybetmesi ya da düşmesi durumunda Irak’taki siyasi sorunların kangrene dönüşmesi beklenebilir.
Eski Irak Başbakanı İbadi’nin siyasi kariyerine büyük zarar veren 2018’deki Basra olayları sırasında göstericileri sakinleştirmek için Elektrik Bakanı Kasım el-Fehdavi’nin görevden alındığı hatırlandığında, Abdülmehdi’yi hedef alan protestolar devam ettiği takdirde hükümetin benzer önlemler alması beklenebilir. Abdülmehdi’nin Petrol Bakanlığı ve hükümetin diğer birimlerinde yerelden işe alımlar için yüzde 50 kota ayrılması, başbakanın protestoların yıkıcı sonuçlarının hükümete ve kabineye sıçramadan kontrol altına alınma çabası olarak yorumlanabilir. Özellikle petrol zengini Basra’da enerji kaynaklarından elde edilen gelirin düşük hayat standartlarına etkisi olmadığını düşünen insanların gelenekselleşen protestolarını engellemek için atıldığı değerlendirilebilecek bu adım protestoları belirli oranda duraklatabilir.
Sonuç olarak, halkın yolsuzluk, işsizlik ve yetersiz kamu hizmetleri konusunda şikayetlerinin belirleyici olduğu protestolarda, hedefin doğrudan Irak hükümeti olduğu görülüyor. Halkın oy tercihlerini belirleyen etnik, dini ve aşiret temelli bağları dışında siyasetçilere güvenin çok düşük olduğu Irak’ta farklı siyasi blokların ortak adayı olarak belirlenen Abdülmehdi’nin de halk nezdindeki güveninin sorgulanır hale gelmesi hem kendisinin hem de Irak’taki kırılgan istikrarın ciddi bir yara almasına neden olacak. Toplumdaki bu güven probleminden dolayı protestoların, siyasetçilerin açıklamalarıyla, askeri baskılar veya sokağa çıkma yasaklarıyla kolaylıkla bitmesini beklemek yanıltıcı olabilir. Bu açıdan, siyaset üstü bir figür olan ve stratejik zamanlarda yaptığı çağrılarla Irak toplumunda ciddi etkisi bulunan dini otorite Sistani gibi figürlerin devreye girmemesi halinde Abdülmehdi hükümetinin bu konuda çıkış yolu bulması kolay görünmüyor. Bu nedenle, cuma günü Necef’te yapılacak hutbenin protestoların gidişatını etkileme kapasitesinin olduğu düşünülebilir. Öte yandan, hükümetin düşmesi ihtimalinde ise halihazırda ABD ile İran arasındaki gerilimden en fazla etkilenme potansiyeline sahip olan Irak’ta ciddi bir güç boşluğu oluşabilir. Irak’ta sahada ve siyasette etkinliğini oldukça hissettiren İran yanlısı grupların, dolayısıyla da İran’ın, bu güç boşluğunu doldurma yeteneği bulunuyor. Bu açıdan gerek ABD ile gerekse de Suudi Arabistan’la rekabet içerisindeki Tahran’ın ülkede gücünü daha da konsolide etmesi bölgedeki dengeleri öngörülemeyecek şekilde etkileyebilir.