Irak’ta sisteme karşı asıl güçlü ve temel ayaklanma, 2017 yılında Kürdistanlıların bağımsızlık referandumuyla gerçekleşti. Ne yazık ki referandumu anlamayan yeni federal devlet yöneticileri, referandum sonucunu büyük devlet saldırısı, hem de uluslararası bir ittifak ve bölge, sömürgeci devletlerinin ortak saldırısı ile bastırdı. Ama bugünkü sarsıcı ayaklanmaları da hazırladı.
Bu aşamadaki sivil ayaklanma ve gösteriler de kitlesel karakteri ve talepleri itibariyle devleti sarsan niteliktedirler. Bu sarsıcı gelişmeler, geçici gelişmeler olarak görünmüyor. Daha önce başlayan şu veya bu şekilde bastırılan, üstü örtülen gelişmelerin bir devamı. Devletin yapısal konumuyla, yönetimin karakteriyle ilgili oldukları göstericilerin ve sivil ayaklanmacıların son aşamadaki talepleriyle de açığa çıkıyor. Önceleri ekonomik, nitelikte olan talepler, şimdilerde siyasi bir nitelik kazanmaya başladı. Hükümet ayaklanmaların hedefindedir.
Başbakan da bu istek karşısında reform sözü vermesine rağmen, ayaklanmalar durmuyor. Bunun üzerine başbakan görevi bırakacağını, bunun için de acil alternatif bir hükümetin oluşumunun ortaya çıkmasının gerekli olduğunu ileri sürüyor.
Bu sivil ayaklanmaların, özellikle de merkezi hükümetin egemen olduğu alanlarda, Arap bölgelerinde olması da ayrıca dikkat çekici, üzerinde durulması gereken nedenleri konusunda da önemli ipuçları veren bir parametre niteliğindedir. Bu durum, Kürdistan’da uygulamaların farklı olduğunu bir ölçüde ortaya koyuyor.
Irak’ta olup-biten sarsıcı gelişmeleri anlamak ve nedenlerini açığa çıkarmak için dün ile bugüne birlikte bakmak, iki dönemi mukayese etmek doğru olur diye düşünüyorum.
IRAK’TA 2003 ÖNCESİ DURUM
Irak’ın dününde Baas diktatörlüğü vardı. Sosyal, siyasi, ekonomik, mezhebi yaşamı düzenleyen bu Baas diktatörlüğüydü. Devlet ve iktidar Baas ve Sünni bir azınlık grup tarafından gasp edilmişti. Bu grup dışındaki Araplar ve Kürtler, hiçbir anlamda devlete sahip ve iktidarda bir pay sahibi değillerdi. Bu dönemde yapılan seçimlerin demokrasi ile bir alakası yoktu. Sadece Baas rejimini dünya gözünde meşrulaştırıcı bir karakter taşıyordu.
Hukukun üstünlüğü yoktu. Kanun ve hukuk, Baas’ın yaptıkları ve söyledikleriydi. Özellikle de diktatör Saddam’ın ağzında çıkan sözlerdi. Bundan dolayı da “astığı astık, kestiği kestik bir hukuk düzeni” vardı.
Kürt ulusu ve tüm ulusal azınlıklar, milli haklarından, iktidar ve egemenlik hakkından yoksundular. Dini özgürlükler yoktu. Sünni mezhebin Şii mezhebi üzerinden bir egemenliği vardı. Şiiler özgürce dini vecibelerini yerine getiremiyorlardı.
Irak, petrol zengini bir ülke olmasına rağmen, yoksulluğun diz boyu olduğu bir yerdi. Zenginlik halkla paylaşılmıyordu. Halka ve Irak’ın geneline hizmet söz konusu değildi. Petrol şehri Kerkük bile köy yapısındaydı. İşsizlikten bahsetmek de lükstü. Çünkü toplum üretim yapmayan, tüketen, tüketilenin de oldukça sınırlı olduğu bir durum vardı. Yolsuzluk kavramından bahsetmek bile gerekmiyordu. Çünkü Irak’ın bütün zenginlikleri ve varlıkları Baas’ın yönetici ve fanatik taraftarlarınındı.
Bu yapısından dolayı, bu rejime karşı sürekli bir mücadele vardı. Mücadele, sivil ve demokratik bir karakterde olamazdı. Esas olarak Kürtler, rejime karşı kararlı ve silahlı bir mücadele içinde oldular. Bu mücadele ve muhalefetin bedeli de ölüm, katliam ve idamdı.
IRAK’TA YENİ FEDERAL DÖNEMDE DURUM (2003 SONRASI)
Kürdistan’ın güneyinde 1. Körfez Savaşı’ndan sonra büyük bir değişim oldu. Kürdistan’da federal sistem yapılandırıldı, demokrasi benimsendi, parlamenter ve çoğulcu sistem uygulamaya konuldu. meclis seçimle oluşturuldu. Çoğulcu hükümet kuruldu.
Irak’ta ise 2003 yılında Baas rejimi ve Saddam diktatörlüğünün yıkılmasından sonra köklü bir değişim benimsendi. Birçok tartışmalardan, farklı devlet biçimi projelerinin değerlendirilmesinden sonra devletin federal nitelikte yapılandırılmasına karar verildi. Arap ve Kürt ilişkilerini, Kürdistan’daki iktidar ve egemenlik sistemini, bireysel ve kolektif hak ve özgürlükler içeren bir yeni anayasa yapıldı. Yeni anayasa, 2005 yılındaki referandumla halkların oylarıyla onandı. Böylece Kürdistan’dan sonra Irak’ın genelinde federal bir sistem benimsendi.
Federal Sistem, daha fazla demokrasi, daha fazla iktidar paylaşımı, bireysel-kolektif hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması, milletlerin eşitlenmesi, ortak ve eşitlikçi bir yaşamın tesisi, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa son verilmesi, daha fazla üretim, yoksulluğun son bulması, halka ve ülkeye daha fazla hizmet için en elverişli devlet ve siyasi sistem demek olduğu için benimsendi.
Biliniyor ki federal bir sistemin yapılandırılması için çok uluslu yapıya da ihtiyaç yoktur. Almanya tek uluslu bir devlet olmasına rağmen, federal sistemi benimseyen ve yapılandıran bir devlettir.
Federal sistem, Irak genelinde, sadece Arapların olan üniter devleti, Kürtlerin Arapların tüm ulusal azınlıkların, bir toplumsal kesimin değil tüm kesimlerin devletini yapılandırmakla Baas devletine ve Arap üniter devletine son verme anlamına geliyordu.
Irak’ta bu sağlanmadı. Araplarla Kürtler arasından gerçek anlamda eşitlik sağlanamadı. Arap üniter ve ulus devletinin yürütülmesi çabaları anayasaya rağmen sürdürüldü. Kerkük’te referandum yapılmadı. Bundan dolayı Kerkük’ün statüsü belirlenmedi. Kürtler, bağımsızlık referandumuna karar verdiler. Merkezi hükümet, üniter ve ırkçı bir davranışla referanduma karşı çıktı. Referandum sonucuna rıza gösterilmedi. Kerkük yeniden işgal edildi. Kürdistan Bölgesi’nin yıkılması için saldırı başlatıldı. Kahraman Pêşmerge bu saldırıyı kırarak federe Kürdistan’ı yaşattı.
Federal devletin yapması gereken çoğu başka şey de yapılmadı: Kürdistan bayrağı asılmadı. Kürtçe eğitim-öğretim Arap bölgelerinde Kürtlere sağlanmadı. Mecliste Kürtçe konuşulmadı. Gerçek anlamda demokrasi benimsenmedi. Arap federe bölgesi oluşmadı. Federal sistem, hukukun üstünlüğünü sağlayamadı. Bazı kesimlerin tutum ve düşünceleri hukuk yerine geçti. Hukuksuzluk devam etti. Baas rejimi dönemindeki yolsuzluklar devam etti. Halka hizmet götürülmedi. Yoksulluğa son verilemedi. Zenginlik paylaşılmadı.
AYAKLANMALARIN SIRRI
Bütün bunlardan sonra, ortaya çıkan halk ayaklanmasıdır. Açık ki federal anayasa uygulanmadığı içim sistemi sarsan, yıkıcı ayaklanmalar arka arkasına zuhur ediyor. Başkan Mesud Barzani de bu gerçeğin altını çiziyor.
Irak’ta şu an yaşananların geride kalan 15 yılda yapılan yanlışların sonucu olduğunu belirten Başkan Barzani, anayasanın uygulanmamasının bu sonuçları doğurduğunu ifade ediyor. Diyor ki: “Irak’taki siyasi durum, rahatsızlık ve vatandaşların düzenlediği gösterilerden ve meydana çıkan durumdan dolayı çok endişeliyiz. Şu an yaşananların bugünün değil, geride kalan 15 yılda yapılan hataların sonucu olduğunu düşünüyoruz. Halk çok acılar çekti ve taleplerinin, rahatsızlıklarının olması haklarıdır. Bu yüzden halkın taleplerine kulak verilmeli. Şiddet ve kan dökmeyle sorunlar çözülmez.
Bununla birlikte Irak’ın en büyük sorunlarından biri anayasanın uygulanmamasıdır. Eğer anayasa olduğu gibi uygulansaydı, geçmişte ortaya çıkan ve hala devam eden birçok sorun bugün olmayacaktı.” (Kurdistan24)
Başkan Barzani, bağımsızlık referandumuna karar verildiği zaman da federal anayasanın 52 maddesinin ihlal edildiğini ifade etmişti. Bu ifadesiyle, ortaya çıkan olumsuz gelişmelere önceden işaret etmiş oluyordu. Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani de aynı görüştedir.
Irak’ta federal anayasanın değiştirilmesi de dile getiriliyor. Bu değişiklik, negatif yönde değil, pozitif yönde; federal sistemi daha geliştiren ve devleti federal sistem gerçeklerine göre yeniden yapılandıran, hak ve özgürlükleri genişleten, eski Baas rejiminin kalıntılarına tümden son veren bir nitelikte olmalıdır.