Bilgay DUMAN(*)
Irak 2019´a yeni bir hükümet ile girdi. Ancak hükümet içerisindeki bakanlıkların tamamı halen belirlenebilmiş değil. Mayıs 2018´den sonra yapılan parlamento seçimlerinin ardından seçim sonuçlarına ilişkin yaşanan büyük tartışmaların sonunda büyük siyasi grupların ortak başbakan adayı olarak belirlenen Adil Abdulmehdi, 25 Ekim 2018´de parlamentoya ilk kabinesini sundu. 22 kişilik kabine listesinden 14´üne onay alabilen Adil Abdulmehdi, daha sonra parlamentoya sunduğu 8 bakanlıktan 5´ine daha onay aldı. Buna rağmen içişleri, savunma ve adalet bakanlığı gibi üç kritik bakanlık üzerinde halen bir uzlaşı sağlanabilmiş değil.
Öte yandan Eğitim Bakanı olarak seçilen Şeyma Hiyali´nin kardeşinin DEAŞ üyesi olduğu iddiaları nedeniyle görevden alınmasına yönelik baskılar ortaya çıkarken, Elektrik Bakanı Luay El-Hatib´in mezhepçilik yaptığı ve Sünni çalışanları işten attığı, İletişim Bakanı Naim Rebi´nin de eski dönemde Baas Partisi üyesi olduğu iddiaları söz konusu bakanlıklar üzerinde de yoğun baskı oluşturmuş durumda. Bu durum kabineyi tamamlayamayan Başbakan Adil Abdulmehdi´nin işini daha da zorlaştırıyor. Zira Adil Abdulmehdi, hükümet programını açıklarken 4 yıllık görev süresini üç dönemlik vadelere ayırmıştı. Üç ila altı ayı kapsayan kısa vadeli dönemde bakanlıkların kendi düzenini sağlamasına, işleyen bir mekanizma oluşturmalarına çalışılacağını açıklamıştı. Ancak kabinenin tamamlanamamış olması, hükümet sürecinin daha başında açıklanan hükümet programına uymanın çok da kolay olmayacağını gösteriyor. Öte yandan seçimlerin galibi ve hükümetin kurucu gücü Mukteda es-Sadr, bir yıl içerisinde halkın istediği reformları yapması konusunda Adil Abdulmehdi ile anlaştıklarını, aksi takdirde Abdulmehdi´nin halk ile karşı karşıya geleceği yönünde bir açıklama yapmıştı.
Halihazırda hükümetin kurulmasının üzerinden yaklaşık üç ay geçmesine rağmen hükümet halen ayaklarının üzerine tam anlamıyla basamazken, bütçe konusundaki tartışmalar da yönetimi fazlasıyla zorluyor. Irak´ta 2019 bütçesi parlamentodan hala onay alabilmiş değil. Yaklaşık 128 trilyon Irak dinarı (takriben 107 milyar dolar) olarak açıklanan 2019 bütçesine ilişkin olarak hem bütçenin hesaplanması hem de vilayetlere ayrılan paylar konusunda ciddi bir anlaşmazlık var. Irak bütçesinin büyük bölümü (yüzde 98) ülkeden çıkarılan petrolün satışında elde edilecek gelir üzerinden hesaplanıyor. Brent petrolün varil fiyatı güncel rakam itibarıyla 62-63 dolar seviyesinde. Bu rakam Irak bütçesi hazırlanırken 56 dolar olarak hesaplanmış. Ancak Irak´ın halihazırda 43 dolardan petrol ihraç ettiği biliniyor. Bu durum Irak için ciddi bir bütçe açığı olarak görünüyor. Nitekim 2018 bütçesinden 2019 bütçesine sarkan 27,5 milyar dolarlık bir bütçe açığı var. Bu rakamın petrolden elde edilen gelir üzerindeki dengesizlik de düşünüldüğünde artması olası görünüyor. Bu durum hızla icraata geçmesi gereken Adil Abdulmehdi´nin önündeki en büyük engellerden biri olabilir.
Öte yandan vilayetlere ayrılan paylar konusunda da ciddi bir anlaşmazlık söz konusu. DEAŞ´tan en fazla zarar gören vilayetler olan Musul, Anbar, Selahaddin gibi vilayetlere ayrılan pay diğer vilayetlere oranla çok düşük. Nitekim bütçeye ilişkin en büyük tartışma konularından biri bu. Ayrıca yaz aylarında yetersiz kamu hizmetleri, işsizlik gibi nedenlerden dolayı büyük olayların yaşandığı ve halen protesto gösterilerinin devam ettiği Basra´nın bütçeden alacağı pay da tartışmalara yol açmış durumda. Diğer taraftan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi´ne (IKBY) bütçeden ayrılan yüzde 14´lük oran da Erbil ve Bağdat arasında bir sorun teşkil ediyor. Erbil yüzde 17 üzerinde ısrar ediyor. Ancak 2018 bütçesinden IKBY´ye yüzde 12,68 pay ayrıldığı düşünüldüğünde 2018´den bu zaman IKBY´nin şartlarında hiçbir değişiklik olmamasına rağmen 2019 bütçesinden IKBY´ye ayrılan payın artırıldığı görülüyor.
Bu noktada Adil Abdulmehdi´nin hükümeti içi problemlerle uğraşırken, Erbil-Bağdat arasında yeni bir kriz ortaya çıkmasını istemeyeceği ve bu nedenle IKBY´nin bütçedeki payını artırmış olabileceği söylenebilir. Ancak Erbil´in Abdulmehdi´nin zor durumundan faydalanarak bütçeden daha fazla pay almaya ya da Kerkük petrolünün satışı konusunda yeniden bir avantaj elde etmeye çalıştığı da görülüyor. Zira peşmergelerin Kerkük´e geri dönüşü sıkça gündeme getirilirken, hükümetin kontrolündeki Kerkük petrollerinin satışı üzerindeki tasarruf hakkı konusunda da Erbil´in sürekli olarak Bağdat´a heyet gönderdiği ve bu konuda yeniden anlaşma sağlamaya çalıştığı biliniyor.
Ancak IKBY´nin de 30 Eylül 2018´de yapılan IKBY parlamento seçimlerinden bu yana yerel hükümeti kuramamış olması ve hükümet müzakerelerini yürüten KDP ile KYB arasındaki çatlaklar, Erbil´in de elini zayıflatıyor. Başta Kerkük olmak üzere IKBY´nin fiili kontrol sağladığı, IKBY´nin anayasal sınırlarının dışındaki bölgelere yönelik 16 Ekim 2017´de Irak merkezi hükümetinin düzenlediği operasyonlarda KYB´nin hükümet ile anlaşarak Kerkük´ten çekilmesi sonrasında KDP ile KYB arasında ortaya çıkan kriz hükümet süreciyle daha da derinleşmiş görünüyor. Hatta bu kriz giderek sertleşiyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde hem KDP hem de KYB asayişleri karşılıklı olarak birbirlerinin üyelerini tutukladı. Bu gelişmeler "IKBY´de yeniden bir iç çatışma ortaya çıkar mı?" sorularına yol açtı. Sorun derinleşmeden çözüm bulunabilmesi için KDP ve KYB tarafından müzakere heyetleri kuruldu. Bu gelişmeler hükümet müzakerelerini de yavaşlatıyor.
Tüm bu gelişmeler ülkede ciddi bir siyasi kriz ortamı oluştururken, ABD´nin Suriye´den asker çekme kararı almış olmasının da Irak üzerinde ciddi bir baskı unsuru olacağı görülüyor. Zira sürpriz bir adımla Suriye´den çekilme kararını açıklayan ABD Başkanı Donald Trump, yılbaşı öncesinde Irak´taki Ayn el-Esed Üssü´nü ziyaret etmiş ve burada yaptığı konuşmada "Suriye´de bir şey yapmak istersek Irak´taki üssü kullanabiliriz? ifadesini kullanmıştı. Bu açıklama Irak´taki yabancı askerlerin varlığını yeniden tartışmaya açtı. Özellikle Haşdi Şabi içerisindeki Asaib Ehli´l-Hak gibi bazı gruplar, ABD askerleri başta olmak üzere ülkedeki yabancı askerlerin çıkarılması konusundaki hükümet üzerinde baskıyı artırdı. Asaib Ehli´l-Hak Sözcüsü Cevad Talabavi, ABD askerlerinin ülkedeki varlığının Irak´ın egemenliğinin ihlali olduğunu, bu nedenle bu güçlerin Irak´tan çıkarılması için yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği yönünde bir açıklama yaptı. Irak´ta yaklaşık 100 milletvekilinin ABD askeri varlığının Irak´tan çıkarılması amacıyla parlamentoda yapılacak düzenleme için imza topladığı söyleniyor. Bu durum önümüzdeki süreçte Adil Abdulmehdi hükümetini en fazla zorlayacak gelişmelerden biri olarak görülebilir. Nitekim geçtiğimiz günlerde Adil Abdulmehdi haftalık olağan basın toplantısında Irak´taki yabancı askerlerin durumuna ilişkin olarak açıklama yapma gereği duydu ve Irak´taki yabancı askerlerin sayısının yüzde 25 oranında azaldığını söyledi.
2018 yılının Ocak ayında Irak´ta yaklaşık 11 bin yabancı asker bulunduğu ifade eden Adil Abdulmehdi, Aralık 2018´de bu rakamın 8 bin civarına gerilediğini ve bunun 6 bininin ABD askeri olduğunu belirtti. Ancak belirtilen tarih aralığından anlaşılan o ki Adil Abdulmehdi´nin verdiği rakam, ABD Başkanı Donald Trump´ın Suriye´den çekilme kararının öncesine dayanıyor. Nitekim halihazırda ABD´nin Suriye´deki askerlerinin bir kısmını Irak´taki üslere yerleştirdiği biliniyor. Aslında ABD´nin Irak´ta resmi olarak elde ettiği bir üs yok. Irak´ta resmi olarak DEAŞ´la mücadele koalisyonunun 5 üssü bulunuyor. Bunların 4´ünde (El-Esed, Besmaya, Taci, Bağdat) ABD´nin askeri sorumluluğu bulunurken, Erbil´deki üssün sorumluluğu İngilizlerde. Ancak bunun dışında fiili olarak ABD´nin Bağdat ve Basra Havalimanlarında askeri birliği, Umm Kasr´da sahil güvenlik birliği bulunuyor. Spyker, Duhok, Sincar´daki askeri üslere de ABD askerleri yerleşmiş durumda. Erbil´de de inşaatı devam eden yeni ABD başkonsolosluğu yakınlarına yeni bir askeri üs inşa edildiği biliniyor. Trump´ın Suriye´den çekilme kararı sonrasında da Keyvan (K1) ve Beyci´deki (K2) askeri üslere ABD askerlerinin geldiği Iraklı kaynaklar tarafından doğrulanıyor.
Bu durum Irak´ı yeni bir kırılmanın eşiğine getirmiş durumda. Suriye konusunda istediği etkiyi üretemeyen ABD´nin Ortadoğu´nun merkez ülkesi Irak´a yüklenebileceğinin işaretleri belirginleşiyor. Bu durum İran üzerindeki baskıyı da artıracak nitelikte. DEAŞ sonrası süreçte özellikle Şii milis gruplar üzerinden hem Irak´ta hem de genel olarak Ortadoğu´da önemli bir güç elde eden İran, Irak´taki hükümet kurma sürecinde de ABD´ye nazaran daha etkili bir pozisyon almış durumda. Bu anlamıyla Irak´ın İran için bir harekat üssü haline geldiği görülüyor.
ABD, 2003´ten bu yana siyasi ve askeri olarak yatırım yaptığı ve ciddi bir maliyet yüklendiği Irak´ta da etkisini kaybetme tehlikesiyle ile karşı karşıya kalmış görünüyor. Bu nedenle Irak´taki askeri varlığını artırmanın ve böylece siyasi etki üretmenin yollarını arayan ABD, Suriye´de DEAŞ´a karşı operasyonlarını Irak´tan yürütebileceğini açıklayarak, terörle mücadele bahanesiyle Irak´taki varlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Ancak bu askeri varlığını şimdiden İran´ı sınırlamak için de kullanacağının işaretlerini veriyor. Zira her ne kadar yalanlansa da ABD´nin Adil Abdulmehdi´ye faaliyetlerinin yasaklanması için 67 Şii milis örgütün listesini verdiğine yönelik haberler çıktı. Nitekim söz konusu grupların varlığı devlet kurumsallaşması ve gayrinizami silahlanma konusunda hükümet için büyük bir problem oluşturmakla birlikte ülke içinde ve sınır ötesinde çatışma dinamiklerini de barındırıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Kerkük´te Haşdi Şabi içerisindeki milis gruplarla Irak Başbakanlığı´na bağlı Terörle Mücadele Birlikleri arasında ölü ve yaralıların olduğu bir çatışmanın yaşanması riskin boyutunu gösterir nitelikte. Bu çatışmanın tamamen ABD´nin eğittiği özel birlikler olan Terörle Mücadele Güçleri ve Haşdi Şabi içerisindeki milis gruplar arasında yaşanmış olması da dikkat çekici.
Öte yandan Trump´ın DEAŞ´a karşı operasyonları Irak´tan yürütebileceklerine yönelik açıklaması sonrası, Haşdi Şabi´nin Irak´ın sınır bölgesinden Suriye´ye girerek DEAŞ´a yönelik saldırılar düzenlemesi de büyük bir meydan okumayı gösteriyor. Bu meydan okuma ABD´nin Irak´taki askeri varlığını artırmaya devam etmesi durumunda karşılıklı çatışma riskini de beraberinde getirecek. Bu risk, Irak iç politikasındaki istikrarsızlıkla birlikte ele alındığında idari, siyasi ve askeri güç boşluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir. DEAŞ´la savaşın dumanları halen tüterken, bu durum Irak´ı yeni bir kriz sarmalına sürükleyebilir ve bu kriz sadece terörle mücadele ile de sınırlı kalmayabilir. Gelinen aşamada Irak iç politikasında yaşanan gelişmeler ve ABD-İran çekişmesi de dikkate alındığında terör gruplarının yeniden ortaya çıkmasından, ülke içi silahlı grupların çatışmasına, hükümet krizinden ülke rejiminin tartışılmasına kadar uzanabilecek gelişmelerin yaşanması muhtemel görünüyor.
(*)Bilgay Duman, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Irak Çalışmaları koordinatörüdür.