İnancımızda umutsuzluk ve karamsarlık yasaklanmıştır. Olumsuz düşünüşlerin önü tıkanmıştır. Hayat kendi doğasında seyrederken, insanın çabası hayatının koşullarını düzenlemesini sağlar. Kendi çabasıyla gerek rızkını ve geleceğini oluşturma çabasında olur. İnsanı olumsuz etkileyen koşullar ve durumlar insanlık var olduğu sürece istenmeyenler yaşanabiliyor. İnsan sorumluluğu bunlarla da mücadeleyi gerektirir. İçinde bulunduğumuz düzen, çark işlenen hayat tarzı insanların sınırlarını zorluyor ya da engelliyor. Böyle olunca da gücün karşısında pes ediyor ya da vazgeçiyor. Günümüz insanının en temel sorunlarından.
Çünkü ağır bir hayat tarzı var. Bu belli güç odakları tarafından yönetiliyor ya da bir hayat tarzı oluşturuluyor. İnancımızda asla bir umutsuzluk olamaz. Yapılabilecekler yapılır, büyük bir çaba harcanır sonra da tevekkül edilir sonuç beklenir. Bir tarlaya tohum ekildikten sonra gerekli olan sulamalar, ayıklamalar yapılır, zaman zaman takibe alınır. Her şey yolunda ve doğru yapılmış ise o zaman hâsılat dönemi beklenir. Kent hayatına geçildikten sonra gerek sanayileşme, gerek teknolojik imkânlar insanların sınırlarını fazlasıyla zorluyor. İnsanların gereksinimlerini aşan durumlar söz konusu olunca insanlar ipin ucunu kaçırıyor ve bir daha toparlanılamıyor.
Kapitalist sistem insanların üzerine sömürü çarkını ağır olarak işletiyor. Bütün amacı kâr ve kazanmadır. Bunun haklı mı haksız mı, helâl mi haram mı olduğuna bakılmaz. Önemli olan kazanım hanesine her gün istifleme. İnsanlığı mutsuz eden ve daha çok talebe zorlayan, ama gücün sınırlarını aşan bir hayat çarkı olunca insanlar ister istemez dengelerini yitiriyorlar. Özellikle kadınlar üzerinde oluşturulan tüketim, moda, gösteriş ve sınırsız tüketim çarkı doğal olarak etkiliyor. İnsanlar etrafına bakıyor. Gözleri kör değil. Komşusunun, arkadaşının yaşadıkları onu da etkiliyor. Aile kurumunun çatırdamasının nedenlerinden biri ekonomik durumdur. İnsanların talepleri karşılanamayınca o zaman ipler kopuyor. Hayata olan umudu azalıyor.
İnsanlıkta genel anlamda bir tedirginlik, mutsuzluk ve huzursuzluk var. İnsanlık sürekli adeta belli bir merkezden yönetiliyor gibi. Bir moda dalgası başlayınca insanların ona kapılmamaları düşünülemez. Çünkü bu reklâm aracılığıyla insanlığın üzerine boca ediliyor. İnsanlar zoraki bir kabullenişle onlara sahip olmak ve yaşamak istiyor. İslâm’ın insana önerdiği hayat ve yaşama tarzı eskilerin deyimiyle “vasat” olandır. Orta, yani uçlarda olmayış. İnsanın ruhen ve bedenen gereksizlikle yorulması ve bunun etkisiyle yılgınlaşması onu hem mutsuz ediyor hem de çaresiz bırakıyor. Büyüyen uçurumlardan ötürü insanların hayattan ipi kopuyor. Ya evlerini terk ediyorlar, ya da bunun sonucu olarak gerilimler oluşuyor, eşler arasında çatışma ve sonuçta cinayetlere neden olunuyor. İnsanlar çaresiz kalınca intihar ediyor.
Doyumsuzluk insanlığın uçurumudur. Bunun önüne geçmenin tek yolu Müslüman’ca bir inanış ile çalışma, alnının teriyle kazanma, bunları da dengeli tüketmedir. Kendisine ait olmayan bir istek ister istemez çıkmazlara itiyor. Elbette mevcut sistem içinde sağlıklı bir yaşamadan söz edilemez. Bunları en aza indirmek de insanın kendi elinde. Kredi kartlarıyla geleceğini ipotek ediyor. Bunu defalarca anlattık. Gelecekte nelerin olabileceği kestirilemez. Hastalıklar, kazalar, ekonomik dengelerin bozulması planları suya düşürür. O zaman da çaresiz kalınır. İşyerlerinin kapanması, insanların iflas etmesi, yıllarca oluşturduğu büyük emeklerin karşılığı heba oluyor. Mevcut sistem içinde ayakta kalmak elbette zordur. Direnmeden ve kendi koşullarını oluşturmadan başarılı olunmaz. Mevcut sistemi kökünden sarsacak adımlar atmaktan başka seçenek kalmıyor. İnsanlığın geleceği için bu zorunludur.