“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi”nin 5. Daimi üyesi var. BM’de asıl güç “veto” silahını elinde tutan bu “Beşli”de. 5 Daimi üyeden ABD, diğer 2 üyeyi(Çin ve Rusya’yı) hasım olarak görüyor. Ukrayna’da Rusya ile bir “vekaletsavaşı” yapan ABD Çin ile jeo-ekonomik savaş yürütürken, diğer taraftan Tayvan’ı da bir “vekil güç” olarak konumlandırıyor. Bu ayrışan veya çatışan güçler yapısıyla “BM Güvenlik Konseyi” dünyayı barış içerisinde tutabilir mi?
ABD’de “The Blob” diye anılan savaşçı dış politika elitleri Amerika’nın müdahil olmadığı bir dünyanın ‘daha kötü bir dünya’ olacağını vehmediyorlar. ABD’yi sözde “istisnai ulus” olarak gören Blob elitleri, Amerikan Askeri-Endüstriyel Kompleksi”nin çıkarlarını meşrulaştırma aracı olarak hizmet ediyor. 2023 yılı için 858 Milyar Dolarlık Savunma Bütçesinin kabul edilmesinde “The Blob” tarafından yönlendirilen sözde düşünce kuruluşları rol oynadı.
ABD küresel güç olarak askerî caydırıcılığı ‘çözüm’ olarak görüyor. Yakın tarihte yapılan askerî müdahalelere bakıldığında dünya daha iyi bir yer olmadı. Tam tersine müdahalelere maruz kalan ülkeler daha da yaşanmaz hale geldiler. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği müdahalelere dayanak yapılan sözde “modern ulus inşası” projeleriyse birer birer iflas etti.
Dolaylı kaynaklarla 1 Trilyon Doları aşan savunma harcamalarıyla desteklenen “Amerikan müdahaleciliği” içerde servet ve gelir eşitsizliğini daha da derinleştirdi. Amerikan halkını tehlikeli bir biçimde kültürel, siyasî ve ideolojik olarak kutuplaştıran gelişmelerse “iç savaş adım adım geliyor” şeklindeki uyarıların yapılmasına sebebiyet veriyor. 6 Ocak 2021’de “ABD Kongresi”nin işgal edilmesi bu kutuplaşmanın vehametini gözler önüne sermeye yetiyordu.
2023’e Dünya bir “belirsizlik sisi” içerisinde girdi. Giderek sarmallaşan “Ukrayna savaşı” nereye evrilecek, bilinmiyor. Amerikalı şahin politikacılar, “Ukrayna savaşı”nın uzamasından yanalar. Barış girişimlerinin akamete uğramasında da şahinlerin payı var. Şahinler “dışardaki savaşlar”ın “düşmanla evde savaşmak zorunda kalmamak” için gerekli olduğunu telkin ediyorlar. Ukrayna için öne sürülen bu gerekçeler Irak ve Afganistan için de savunulmuştu.
ABD’de uluslararası İlişkiler alanında kalem oynatan birçok isimse siyasi sistemlerinin tutarlı bir büyük stratejiyi sürdüremeyecek kadar parçalanmış olduğuna dikkat çekiyorlar. Donald Trump’ın Başkanlığıyla birlikte daha da görünür hale gelen dış politikadaki görüş ayrışmaları “Demokratlar” ile “Cumhuriyetçiler”in sözde küresel liderlik için ortak bir vizyon üzerinde anlaşamayacak kadar kutuplaştığının işaretiydi. Bu kutuplaşma artık bir “Amerikan krizi”dir.
ABD’nin iflâh olmaz bir “güç zehirlenmesi” yaşadığına dair kanaatler yerleşik nizamın her iki partisinde giderek etkisini artıran uç kanatlarında yankısını buluyor. Yeni kuşak Amerikalılar da yerleşik nizamı sorgulamaya başladılar. Sorun, Amerikan sisteminin “sahici taleplere” cevap veremeyecek ölçüde kemikleşmiş olması. Halkın taleplerinin nüfuzlu lobiler aracılığıyla karar alma mekanizmalarında buharlaşmasıysa bir “demokrasi krizi”ne işaret ediyor tabii.
Amerika’da dış politika elitleri arasında yeni vizyon arayışları tartışılıyor. Tartışmalar “gücün dizginlenmesi” veya “serbest bırakılması” gibi iki ana eksen etrafında dönüyor. “Realistler”, ve “İdealistler” biçiminde ayrışan vizyon arayışları “yeni realistler”, “yeni idealistler” gibi ara renkleri de içeriyor. Daha çok “antik Yunan ve Roma kültürü”yle biçimlenen Amerikan siyasal kültürü dünyanın gereklerine cevap vermekte giderek çok daha fazla zorlanıyor. Bu yerleşik kültür, dünyanın geri kalanını güce boyun eğmesi gereken halklar olarak görüyor. İnsanlığa zarar veren bu hegemonya anlayışı dünyayı daha kötü hale getirmekle kalmıyor, hegemonya peşindeki güçleri de aynı şekilde davranmaya yöneltiyor. Böyle bir dünyada “jeo-ekonomik savaş” veya “teknolojik savaş” askerî güç tekelini tahkim etme anlamı taşıyor.
Dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesini zorlaştıran kirli zihniyetin değişmesi gerekiyor. Hegemonya peşinde koşmayan yeni güçler “daha adil bir dünya için” seferber olmalılar. Aksi takdirde “orman kanunları” işlemeye devam eder. Sözün özü, insanlık bir yol kavşağındadır.