Edebiyatçı yazar Ali Haydar Haksal Analiz Etti...
İnsanlığın İslâm’ı var. İslâm insanlık içindir. Onunla buluşan her insan kurtuluşa ermiştir. İslâm, insanı insan olarak görür, Allah’ın belirledikleriyle. Hazret-i Âdem ile başlayan insanlık zamanla renk ve ayrıcılıklara ermiş. Bu da Allah’ın insanlığa verdiği çeşitlilik.
Her insan teki farklıdır. Biri diğerine benzemez. Aynı soydan gelenler de farklı özelliklere sahiptirler.
Yeryüzü insanlığın ortak mülkü. Ama insan beni kendini merkeze alınca öncelikleri kendisi içindir. İnsan nefsi.
Değerli bir varlık olan insan tutumlarıyla, yaşama biçimleri ve inanışlarıyla farklı alanlara yönelmiş. Dar alandan geniş alana yayılmış. Mülk edinmiş. Özelliklerini öne çıkaranlar yönetici olmuş ya da merkeze yerleşmiş. Bu, insanlığın bir kuralı.
İslâm hiçbir ırka, kavme ve topluluğa üstünlük vermez. İnananlar Allah katında üstündürler. Kabullenişleri ve inanışları Allah’ın istediği yön üzere olduklarından. Peygamberler bunun öncüleri ve temsilcileridirler. Peygamberimizden sonra varisleri onun izleğinde olanlardır. Hakikat bilincinden sapmayanlardır.
Kabileden aşirete, kavimlere bir yöneliş var. Son üç yüz yıldır oluşan bir durum. Irk duygusunun ağır basması nedensiz değil. Irkî inanışta olanların yön vermesi ve kışkırtması sonucu. Irkçı süreçten beri kavimlerin edebiyatları, kültürleri (harsları) farklı boyutlara çekilmeye başlandı. Irkın öncelikleri dinin önüne geçti. Kültürler bunun üzerine oluşturulmaya çalışılıyor. Bu uzun süredir böyle süregeliyor.
Türkiye bağlamından bakarsak İslâm düşüncesi geri plandadır. İslâm’dan önce ırk vurgusu bunun bir sonucu. Türk İslâm edebiyatı, şiiri, kültürü gibi. Bunu diğer ırklar ile de ifade edebiliriz. Arap İslâm’ı, Malay İslâm’ı, Fars İslâm’ı gibi. İslâm inancıyla yoğrulmuş her düşünür, veli, sanatçı, bilge İslâm’ın eserleridirler. Sadi Şirazi, Mevlana, Biruni, Fuzuli, Şeyh Galib, İbn Rüşt, Razi, İbn Sina, İmam Rabbani, Sudî Bosnevi, Hacı Bektaşi Veli, Yusuf İslam, Abdülkadir Es-Sufi gibi. İslâm coğrafyanın bütün öncülerini sıralayabiliriz. Malezya’dan Fas’a kadar bu geniş coğrafyasının hemen bütün öncülerini sıralayabiliriz. Bir de komutanları var İslâm milletinin. Peygamberin övgüsüne erişmiş olan birçok insan var. Kudüs’ün fethini başaran ilk komutan Ebu Ubeyde Bin Cerrah, Hazreti Ömer, Nureddin Zengi, sonraki Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi, İspanya fatihi Tarık bin Ziyad, Anadolu’nun fatihi Sultan Alpaslan, İstanbul fatihi Sultan Fatih bütün bunları ırkları ile mi tanımlayacağız İslâm dairesi içinde mi?
İslam milletini birbirinden uzaklaştıran anlayışlar bu ırk öncelikli tanımlamamadır. Bir malay Müslüman’ı, bir Peştu, bir Acem, bir Arap, bir Türk, bir Kürt Müslüman nasıl birbirinden ayrı tutulabilir, nasıl bir diğerine üstün var sayılır?
İslâm milletinin kültür şehirleri biri diğerinden özellikli ve üstün. Başta Mekke ile Medine, Kudüs, Bağdat, Şam, İstanbul, Sarayevo, Marakeş, Kahire, Horasan, Meşhed ve daha niceleri. Bunlar Müslümanların kültür ve ruh zenginlikleri.
Yaşadığımız ülke Türkiye, Osmanlı’nın son bakiyesi. Osmanlı Müslümanların son İslâm devleti. Osmanlı kültür anlayışı ırk merkezli değil, İslâm merkezli. Türkiye düşüncesine hâkim olan ırkî bakış ne yazık ki Müslümanlar arasında bile ırkî tanımlama ile yapılıyor. Türk İslâm edebiyatı, Türk İslâm mimarisi, musikisi vs.
Her toplum kendi diliyle konuşur, edebiyatı o dil ile oluşur. Türkçe yazıp konuşanlar Türkçe eserler verir. Farslar Farsça, Araplar Arapça. Her İslâm milleti kendi diliyle eser verir. Bu da İslâm milletinin kültürel zenginliğidir. İslâm milletinin bütünleşmeye, yakınlaşmaya, birlikte olmaya, ortak değerlerde buluşmaya ihtiyacı var. Kültür çevrelerinin elbette ki kültürel oluşum ve gelişmelerinde öne çıkmalar olabilir, bu, doğaldır. Kavimlerin İslâm’ı olmaz, İslâm’ın kavimleri olur.