Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de görkemli bir toplantı ile ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladı. Üzerinde iyi çalışmış bir metin…
Planda ne kadar çok iyileşmeler yapılacağını göstermek için ufak ayrıntılar, mesela “avukatların vergilerinde indirim” yapılması bile metne dahil edilmiş…
Fakat Plan’da yargıya siyasetin müdahalesini önleyecek bir hiç düzenleme yok.
Açıklanan “11 temel ilke, 9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyet”in birçoğu isabetli elbette.
Ölçüsüz tutuklamaların ciddi bir sorun olduğunu Erdoğan bile kabul etmiş.
Her şeyden önce “insan hakları kavramı”nın resmi gündeme gelmesi memnuniyet vericidir.
Ancak yargı bağımsızlığı sorununun çözümü yönünde bir işaret yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “hukuk devletinin ancak bağımsız, tarafsız ve insan haklarına saygılı mahkemelerin varlığı ile vücut bulacağını” vurguladı.
Kesinlikle doğrudur ve kesinlikle asıl mesele budur.
Bunun için de hakim ve savcıları atayan, soruşturan, terfi veya ceza uygulayan HSK’nın “mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esaslarına göre” oluşturulması lazımdır. (Anayasa, md. 159)
Bizde ise HSK üyelerinin tamamı siyasi irade tarafından tercih edilmiş üyelerden oluşmaktadır.
Uygulamada da HSK bağımsız değil, “yürütme ile uyumlu”dur…Hoşa gitmeyen kararlardan dolayı yargıçları süren HSK’dır. AİHM ve AYM kararlarına uymayan yargıçlara seyirci kalan da HSK’dır. HSK yıldırım hızıyla Yargıtay’a üye atamakta, Yargıtay’da da 100 kadar üye ona oy vermekte ve AYM’ye üye yapılmaktadır.
Bunlar, yargıdaki ‘sevk ve idare’nin somut örnekleridir.
HSK’nın bu yapısıyla yargı bağımsızlığını sağlamayacağını belirten Venedik Komisyonu ve Avrupa Hakimler Birliği raporları vardır. Dünya bizde yargının bağımsız olduğuna inansın, yatırım gelsin diyorsak, bu raporlar son derece önemlidir.
İnsan Hakları Eylem Planı tamamen hayata geçirilse bile siyaset HSK eliyle yargıya müdahale edebileceği gibi, üstelik Plan’da HSK’ya mahkeme kararlarındaki “gerekçelerin sağlam, tutarlı ve tartışmaları bitiren mahiyette” olup olmadığını denetleme yetkisi veriliyor! Son derece sakıncalıdır bu…
Böyle bir yetki Yargıtay’da en kıdemli ya da kurayla belirlenen yargıçlardan oluşacak bağımsız bir birime verilmeliydi…
Gerçek bir yargı bağımsızlığı isteniyorsa, bunun olmazsa olmazı, HSK üyelerinin büyük çoğunluğunun siyaset-dışı kaynaklardan gelmesidir: Liyakat ve kıdem gibi objektif ölçülerle belirmeleridir.
Fransızlar 2008 anayasa reformuyla siyaseti tamamen HSK’dan çıkardılar.
Biz HSK’yı “mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esaslarına göre” oluşan bir yapıya ulaştırmadıkça, reform stratejileri, insan hakları planları elbette bazı iyileştirmeler getirir ama “bağımsız ve tarafsız yargı” sağlayamayız.
Sulh ceza hakimlikleri zaten çok sorunlu bir sistemdi, tutuklamaya itiraz da öbür sulh ceza hakimine götürüyordu. Şimdi “dikey itiraz” yani bir üst mahkemeye itiraz yolu açılacak ve iyi olacak ama bir üst mahkeme de HSK’dan çekinirse ne olacak?!
Onun için diyorum ki sorunların anası, HSK’nın siyasetçe tercih edilen üyelerden oluşmasıdır.
Plan’da “masumiyet karinesi”nin vurgulanması fevkalade isabetlidir. Mecelle’nin deyişiyle “beraat-i zimmet asıldır.”
Yani, suç, yargı kararıyla ispat edilinceye kadar insanlara suçlu işlemi yapılamaz.
Bu, kamu otoritelerinin uluorta suç isnadına karşı kişiliklerin korunması demektir. Nitekim AİHM’ye göre, “masumiyet karinesi”nin anlamı, yargı kararı olmadan insanların kamu otoriteleri tarafından suçlu diye gösterilmemesi demektir. (Application no. 15175/89, § 36.)
Demek ki iktidar da eleştiri yaparken, bunun ötesini geçip şunu bunu hukuken suçlu gibi göstermeyecek… mi?..
Plan’da kadına karşı şiddet, şeffaflık, bilgi edinme hakkı, çocukların korunması, kırılgan kesimler gibi konularda da çok güzel beyanlar var.
“İfade, örgütlenme ve din” özgürlükleri nasıl “en geniş” hale getirilebilir, Cumhurbaşkanı “inceliyoruz” dedi…
İyi vaadlere inşallah diyelim.
Cumhurbaşkanının “nihai amaç” olarak nitelediği “milli iradeye saygılı yeni anayasa” kavramının anaya hukukundaki yeri nedir? Bu en önemli konudur, ayrıca yazacağım.