NATO'nun 70. kuruluş yıldönümünde İngiltere'nin Watford bölgesinde düzenlenen iki günlük liderler zirvesi, birçok ilginç görüntüye, tartışmaya sahne olduktan sonra, çarşamba günü öğleden sonra kuru, oldukça sıradan bir ortak deklarasyonla kapandı.
Toplantıdan önce, Atlantik'in iki yakasından birçok gözlemci, bunun NATO'nun geleceği açısından, "Soğuk Savaş bittiğinden bu yana en önemli toplantı" olduğuna inanıyordu.
Diğer taraftan, NATO'nun, bugün karşı karşıya olduğu sorunlara, bu sorunların örgüt içindeki yansımalarına, yarattıkları görüş ayrılıklarına bakarak, 70. yaş gününün, aslında, bir "sonun başlangıcı" olabileceğini düşünenler de az değildi.
Aslında, NATO, "Sonun başlangıcı mı?" sorusuyla, daha önce de, "Soğuk Savaş" bittikten hemen sonra karşılaşmıştı ama, o zaman, ABD'nin tek süper güç konumuna yükselmesi, NATO'nun Doğu Avrupa'ya doğru genişleme süreci bu soruyu bir süre için gündemden çıkarmıştı.
Ancak o sırada dünya, ekonomik, teknolojik ve jeopolitik olarak hızla değişiyordu: 1990'ların sonunda, 2000'li yılların başında iki önemli gelişme yaşandı.
Birincisi, Rusya Putin liderliğinde ekonomik ve askeri olarak toparlanmaya, tarihsel nüfuz alanları olarak gördüğü bölgeleri geri almak için manevra yapmaya başladı.
İkincisi, El Kaide gibi, etki alanı olarak tüm dünyayı, yöntem olarak terörizmi benimsemiş, Batı karşıtı bir örgüt doğdu. Böylece, "NATO'nun işlevi nedir?" sorusu, Atlantik ittifakına yönelik iki tehdit karşısında, yeni bir cevap buluyordu.
2008 finansal krizinden sonra, dünya ekonomisini etkisi altına alan "büyük durgunluk" sırasında ekonomik, teknolojik, jeopolitik dönüşümler daha da hızlandı.
Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Batı'dan uzak doğuya doğru kayarken, Çin artık bir "ekonomik-teknolojik, giderek askeri bir süper güç" düzeyine yükseliyordu.
Batı merkezli küreselleşme süreci, finansal kriz ve büyük durgunluk döneminde tersine dönmeye başlarken, "Çin tek kuşak tek yol" projesi aracılığıyla uzak doğudan Atlantik'e kadar yeni bir ekonomik bütünleşme, diğer bir deyişle, Çin merkezli bir küreselleşme inşa ediyordu.
Çin ve Rusya arasında ekonomik, siyasi iş birliği hızla güçleniyordu.
Suriye iç savaşı sırasında IŞİD ortaya çıkmıştı. Hem devlet inşa etme iddiasını ortaya koyuyor, hem de Avrupa'da geniş çaplı eylemler düzenliyordu.
Suriye ve Irak'ta, Kürt siyasi hareketi, İŞİD'e karşı savaşırken Batı'dan aldığı desteğin de yardımıyla uzun yıllardır amaçladığı öz yönetim fırsatı doğrultusunda, bir NATO üyesi olan Türkiye'yi de karşısına alıyordu.
Bu giderek karmaşıklaşan değişimler, NATO'nun kruluşunun 70. yıldönümünde bu kez, "sonun başlangıcı olabilir mi?" sorusunu gündeme getirdi. Bu sorunun bugün daha bir gerçeklik kazanmasının arkasında, bir taraftan ABD Başkanı Donald Trump yönetimi döneminde Amerikan dış politikasının özellikleri, Avrupa Birliği'nde Brexit süreci, Almanya'da Merkel döneminin sona eriyor olması, sağ popülist hareketlerin, AB üyesi ülkelerde giderek siyasi iklimi değiştirmesi yatıyor.