"İstanbul Sözleşmesi Avrupa Konseyi'nin yazdığı bir metindir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yazdığı bir sözleşme değildir. İstanbul Sözleşmesi bütün bir ruhu, bir manayı ifade ediyor ve aslında ideoloji barındırıyor. Bu metinde kadın ve şiddet kelimeleri üzerinde iki önemli vurgu yapılır. Bu bakımdan İstanbul Sözleşmesi'ne itiraz ettiğimizde birileri çıkıp içeriğindeki detaylara dair 'şu mu var bu mu var nerede yazıyor' gibi ifadeler kullanıyor. Aslında İstanbul Sözleşmesi anayasal bir metin gibidir. Zaten küresel bir metin olduğu için o yüzden çok fazla detaylara girmez. Çünkü evrensel veya küresel bir metin Japonya'da da Almanya’da da Avrupa'da da Amerika'da Afrika'da da kabul görür. Detaylara da girilmez çünkü detaylara da girildikçe Amerika'nın kabul ettiğini Avrupa kabul etmez Avrupa'nın kabul ettiğini benim toplumum kabul etmeyebilir, Türkiye'nin kabul ettiğini Arap dünyası kabul etmeyebilir. Nihayetinde Macaristan İstanbul Sözleşmesi'ni kabul etmedi. Ve İstanbul Sözleşmesi'nin altına imza atmayan bir sürü ülke var."
"TÜM DÜNYADA KASITLI PROPAGANDA YAPILIYOR"
Tüm dünyada bir merkez tarafından 'kadına şiddet' adı altında bir propagandanın yapıldığını ifade eden Kurdaş, "Kadına şiddet, bir propaganda ile bir ideoloji haline getirildi, sürekli yapılan haberlerle sıcak tutuldu. Ayrıca kadına şiddet konusu, mart, mayıs ve kasım aylarında tüm dünyada aynı anda bütün dünya medyasında işlendi. Kim farklı bir düşünce ortaya atmışsa gerici olarak yaftalandı. Kadına şiddet tartışmaları üzerinden İstanbul Sözleşmesi'ne karşı gelen çevreler gericilik ve yobazlıkla suçlandı. Bu bakımdan İstanbul Sözleşmesi bir mana ve ideolojiyi temsil ediyor ve detaylar içerisinde yoktur" dedi.
"İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye'nin çekilmesiyle her şey bitmiş gibi politik bir hava oluşturuluyor" değerlendirmesinde bulunan Kurdaş, sözleşmeden çekilmeye dair ise "Bu baskının sonucudur. Bu millet çünkü böyle bir metni bilmiyordu. Meclis'te el kaldıranlar da bilmiyordu. Talimatla her şey oluyor. Bakanların da çok iyi bildiğini düşünmüyorum. Tercümelerinde de sorunlar var, kavramsal saklamalar var" ifadelerini kullandı.
" İNGİLTERE'NİN İMZALAMAMASINA TARİKATÇILAR MI ENGEL OLDU?"
İstanbul Sözleşmesi'ni özgürlükçü çevrelerin bile tartışılmasına müsaade etmemesine tepki gösteren Kurdaş, sözlerine şöyle devam etti:
"En özgürlükçü insanlar bile İstanbul Sözleşmesi hakkında tartışma yaptırmak istemedi. Neden tartışmayalım niye konuşmayalım? Her şeyi tartışıyorsunuz, özgürlük diyorsunuz, demokrasi diyorsunuz İstanbul Sözleşmesi'ne gelince 'bu dokunulmazdır' diyorlar. Tartışma açıldığında ise tarikatlar, yobazlar, gericiler yakıştırması yapıyorlar. İstanbul Sözleşmesi ilahi bir kanun değildir. İngiltere bile bu sözleşmeye imza atmadı. İngiltere'nin imza atmamasının nedeni Türkiye'deki tarikatlar mı? Türkiye'deki gericiler, yobazlar mı İngiltere'ye İstanbul Sözleşmesi'ne imza attırmadı? Ya da Londra tefecileri mi engel oldu? Veya Romanya'da Türkiye'deki gibi tarikatlar mı var da İstanbul Sözleşmesi'ne imza atmadı? Almanya özgürlükçü ülke olarak bilinir o bile 2018 yılında gündemine almış. Aile mefhumuna değer veren ülkeler hepsi itiraz ediyor. Amerika bile rezervli bakıyor meseleye."
"ANNELİĞİ KADINLIĞIN AMELELİĞİ GİBİ GÖRÜYORLAR"
İstanbul Sözleşmesi'nin kadının anne olma özelliğine ipotek koyduğunu ifade eden Kurdaş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İstanbul Sözleşmesi, Avrupa'nın hükümetimize dayattığı bir metin değil. Topluma dayatılan bir metin... Bu bakımda İstanbul Sözleşmesi aile kurumuna zarar veren bir sözleşmedir. Çocuk huzuru ailede ve annede bulur. Eğer siz anne ile çocuk arasına bir mesafe koyarsanız ve feministçe bir kadın tiplemesini anne olan kadından daha üstün görürseniz ve anneye kötü, kerih bir gözle bakamaya neden olursanız aileyi yok ederseniz. Ayrıca 2019 yılında kadar yaşanan olaylara da baktığınızda İstanbul Sözleşmesi kadına şiddeti önlemeye de yetmediği görülüyor. Kadına şiddeti önlemekten öte aileyi yok sayarsanız ailedeki, şefkati merhameti, kocanın karısına kadının da kocasına olan şefkat ve merhametini yok sayarsanız ve anneliği kadının sanki ameleliği olarak bakarsanız, kadın o zaman çağdaş ve modern olmak için hep yuvadan gitmek ve çocuktan ayrı kalmak zorunda olacak."