Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim 2018'de Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesinin üzerinden bir yıl geçti. İstanbul'da anma törenleri düzenlenirken, dünyanın birçok yerinde de protgramlar düzenlendi ve yüzlerce açıklama yapıldı.
İngiltere'de de Kaşıkçı'nın ölümünün birinci yıl dönümünde yeni bir kitap yayınlandı. "The Killing In the Consulate" (Konsolosluk'ta Cinayet) adını taşıyan kitapta, cinayet anına ve sonrasında yürütülen soruşturmaya dair bir dizi yeni iddia yer alıyor.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Rugman, açıklamaları sırasında ilginç de bir iddiada bulundu.
İşte Rugman'ın açıklamaları:
"SUUDİLER DİNLEME CİHAZLARINI TEMİZLEDİ, TÜRKLER YENİDEN YERLEŞTİRDİ"
"Kitapla ilgili araştırma yaparken, Suudi Arabistan'ın dinleme cihazlarını temizlemesi için cinayetten birkaç gün önce bir ekip gönderdiğini öğrendim. Ancak Türkler hemen bu cihazları tekrar yerleştirdi. Dolayısıyla aslında suikast timi İstanbul'a geldiğinde, dinleme cihazlarının temizlendiğini düşünüyordu ve ayrıca her konsolosluk ve elçilikte bulunan ses geçirmeyen, dinlemeye karşı korunaklı odayı da kullanma ihtiyacı hissetmediler."
TÜRKİYE CİNAYETİ NEDEN ÖNLEYEMEDİ?
Rugman, cinayetin neden önlenemediğine ilişkin bri soruya da Türk istihbaratının Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nu dinlemesinin "şaşırtıcı olmadığını" ancak bu dinlemenin gerçek zamanlı yapılmamasından dolayı bu kayıtlara ancak cinayet sonrası bakıldığı için cinayetin önlenemediğini düşündüğünü vurguladı.
"KAYITLARI TÜRKİYE'DEN ALMADIM"
1990'ların başında BBC'nin Türkiye muhabirliğini de yapan Rugman, kitabında, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'ndan alınan ses kayıtlarını dökümlerinin bazılarına da yer veriyor.
Rugman, bu dökümleri Türkiye'den değil, başka bir kaynaktan aldığının da altını çizdi.
"SES KAYITLARININ DÖKÜMÜ ŞOK EDİCİ"
Rugman, okuduğu ses kaydı dökümlerini "gerçekten şoke edici" olarak tanımladı ve bunların cinayetin önceden nasıl planlandığına dair çok önemli bir kanıt olduğunu aktardı.
Rugman, "Beni en çok şoke eden diyaloglardan birisi de, bir ara suikast ekibinin bir parçası olan adli tıp uzmanı Doktor Salah el Tubeygi'ye gövde ve kalçanın bir çantaya sığıp sığmayacağı sorulduğunda verdiği 'Hayır, Cemal boyu uzun bir adam, at kadar kalçası var' şeklindeki yanıttı. Bu da cesedi parçalara ayırmayı en baştan planladıklarını gösteriyor. Kesinlikle çok korkunçtu" dedi.
"MUHAMMED BİN SELMAN'I DOĞRUDAN SUÇLAYACAK BİR KANIT YOK"
Rugman, "Dolaylı çok sayıda kanıt var. Ancak Veliaht Prens'in rolüyle ile ilgili en ciddi göstergelerden birisi Türk polisinin konsolosluk ve rezidansa girişine izin verilmeden önce birkaç hafta boyunca devam eden kapsamlı örtbas operasyonu. Buna ek olarak, suikast timini taşıyan iki uçağın diplomatik izni olması ve 15 kişilik ekipte yer alan iki kişinin diplomatik pasaport taşıması da diğer göstergeler. Ayrıca suikast timinin bazı üyeleri de Veliaht Prens'i korumakla görevli kraliyet biriminde görev yaptığı biliniyor" dedi.
Rugman, Muhammed bin Selman'ın ilk tepkisinin hoşnutsuzluk olduğunu ve dünyanın vermiş olduğu tepkiye de "şaşırdığını" aktararak, "Batı için ise mesele Prens Muhammed'i cezalandırmaktan çok, ona 'Bunu bir daha yapma' uyarısı yapılmasıydı. Kendisine açık çek verilmedi. Muhammed bin Selman aslında uyarıldı" diye konuştu.
"CİNAYET ERDOĞAN İÇİN UYARI TAŞIYDI"
Jonathan Rugman, bu cinayetin özellikle İstanbul'da yaşayan çok sayıda Suudi ve diğer Arap ülkelerden muhaliflere bir gözdağı vermek amacı taşıdığını ifade etti.
Rugman, "Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan için kasten yapılmış bir uyarı ateşiydi ve aynı zamanda Kaşıkçı'yı şahsen tanıdığı için aslında çok kişisel bir hakaret bu. Bu olay Türkiye topraklarında oldu ve gayet anlaşılabilir bir şekilde Erdoğan bunu kişisel aldı" dedi.
Bunun bir "fırsat cinayeti" olduğunu aktaran Rugman, Suudilerin ellerine fırsat geçtiğinde bunu kullanmaktan çekinmeyip cinayet planını hayata geçirdiklerini de sözlerine ekledi.