Meclis kapanmadan çıkartılan İnfaz Yasası toplumun vicdanını kanatmaya ve artan Korona salgını sebebiyle de onbinlerce insanımızın ilgilendiren öncelikli bir problem olmaya devam ediyor.
CHP’nin yasanın iptaline ilişkin AYM’ye esastan başvuracak veya başvurmayacak gibi kulis dedikodularının akabinde nihayet beklenen haber geldi.
CHP infaz yasasında esastan Anayasa Mahkemesi’ne gitme kararına ilişkin aldığımız haberler umarız doğrudur ve olması gerekendir.
İnsan Hakları Derneği de davaya 3. taraf olarak müdahil olma eğiliminde.
Bu karardan haberdar olan Erdoğan, zaman zaman gündeme getirdiği İş Bankasını devretme meselesini yine gündeme taşıyarak, CHP’ye sopa sallıyor.
Yüzümüz Batı’ya dönük deriz hep. Ne hikmetse oradan gelen “hukuka dönün” çağrılarına ise, sırtımız dönük...
La Fontaine, “Zamanında davranmasını bilmedikten sonra konuşmanın hiçbir yararı yoktur.” der. Buradan hareketle bu yasamadaki yanlışları hatırlatayım.
Oylama günündeki ayıbını hatırlamak lazım CHP’nin. Tıpkı dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki gibi bir ayıbıdır bu da.
Her ne kadar tüm muhalefet tam kadro hazır olunsa da, AKP-MHP ile yasa geçecekti fakat toplum vicdanına sahip çıkıldığının güçlü görülmesi açısından, en azından oylama sırasında muhalefet sembolik sayıda değil kendi reel oranında orada olmalıydı.
Oylamaya, 139 vekilden 19 tanesi katılmıştı. Toplamda 55 red vardı. Bu tabi ki diğer partilerin de ayıbıdır.
Burada CHP toplum barışını ve vicdanını son derece ilgilendiren bu konuda, gerçekten samimi olduğunu göstermek durumunda.
İktidar ile oynanan satranç misali hamleler ardışık gibi, diye eleştiriler ve sorular var ortalıkta.
CHP içindeki az da olsa vicdanın sesine kulak verenlerin bu işi yarım bırakmayacağı kanısındayım.
Fikrini söyledi diye veya milyonlarca insanın temsilcisi bir partinin eş başkanları dâhil seçilmiş siyasetçilerin, yazarların, gazetecilerin, öğrencilerin cezaevinde tutuklu kalması nasıl bir infaz düzenlemesidir..?
Yaşam hakkı kutsaldır. Bu hakkın savunulması açısından başta düşünce mahkumlarını, akademisyenleri, siyasetçileri, herkesi kapsayacak şekilde yeni bir düzenlemenin çıkması için mücadele etmek, insan olmanın asgari şartıdır.
Fernando Pessoa, ‘Huzursuzluğun Kitabı’ isimli eserinde; “İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle, hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.” der. Bizler isteyerek ve bilerek adım atmak zorundayız. İnsan olmanın gereği budur diye inanıyoruz.
“Kuvvetler Ayrılığı” ilkesinin gerekliliği de gün gibi aşikâr. Yerleşik demokrasilerde güvenli yaşarsınız. Her makam haddini, hududunu ve görevini bilir. Yargı, yasama, yürütme. Ülkemizde sıralama değişiktir maalesef. Adı üzerinde Yürütme; yargıyı ve yasamayı istediği istikamette yürütür.
Bu iktidarın ne kadar muktedir olduğuyla ilgilidir.
Ülkenin neredeyse tümünde biat kültürü yerleştiğinden, AYM’den de doğru bir netice hâsıl olur mu, şüpheliyim.
Din adamlarını vaaz ettiklerini yaşamıyor.
Yargı mensupları, kanunların hakkını vermiyor.
Siyaset erbabı ise, vaat ettiklerini yerine getirmiyor...
Huzursuzluk hissedenler, huzura kavuşmak için üzerine düşen vazifeyi yapmakla mükellefler.
O vakit, gidişattan şikâyet etme hakları olur.
VEYSİ DÜNDAR