Ahlatlıbel’de altı muhalefet partisi liderinin bir araya gelmesi, yakın gelecekteki siyasi gelişmeleri doğrudan etkileyecek derecede önemli bir adımdır. İki bakımdan:
Birincisi, ayrı siyasal geleneklerden gelen ve farklı taban hassasiyetlerine sahip partilerin yan yana durmaları, Türkiye siyasetinde sık rastlanan bir hadise değildir. Liderlerin salt birlikte fotoğraf vermeleri dahi -zaten var olan ve seçime doğru iktidarın daha da yükselteceği anlaşılan- kutuplaşma siyasetinin karşısına, uzlaşma ve işbirliğini öngören bir siyaset mesajını koyması bağlamında değerlidir.
İkincisi, iktidardaki ittifaka karşı mümkün mertebe geniş tabanlı ve güçlü bir alternatif oluşturulması noktasında, muhalefet partilerinde bir söylem ortaklığı vardı. Ahlatlıbel Zirvesi, bu söylemsel ortaklığa fiili bir nitelik kazandırdı. Liderler bir masa etrafında oturdular; güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmeyi ortak ve öncelikli hedef olarak belirlediler, icraatlarına yön verecek temel değerlerin Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları olduğunu duyurdular. İktidar olmaları halinde ivedi olarak üzerinde duracakları bazı sorunlara işaret ettiler.
Hülasa, ortaklık kuvveden fiile çıktı ve bir eşik aşıldı. Elbette bu, sadece bir başlangıç; ortaklık ete kemiğe büründükçe, ele alınan konulara bağlı olarak, muhalefetin bazen rahat mesafe aldığı bazen çok güç ilerlediği görülecek. Lakin liderlerin artık Ahlatlıbel’de durdukları yerden sapmaları zor olur; bir geri adım sahibine siyasi açıdan ağır maliyetler yükler.
İktidarın Aynadaki Aksi
Muhalefetin Ahlatlıbel hamlesi hakkında, iktidar ve muhalefet çevrelerinde farklı değerlendirmeler yapıldı.
İktidar cenahı, zirveye ilişkin hem küçümseyici hem de damgalayıcı bir dil kullandı. Bir taraftan, muhalefetin beş benzemezden oluştuğu, birlikte hiçbir iş beceremeyecekleri, memlekete de onlardan herhangi bir hayır gelmeyeceği yönündeki küçültücü argümanlar vurgulandı. Diğer taraftan da, Batı’nın Erdoğan’dan rahatsız olduğu, muhalefetin de tek gayesinin Batı’nın talepleri doğrultusunda Erdoğan’ı iktidardan düşürmek olduğuna dair bildik Batı karşıtı propaganda işlendi.
Muhtemelen sandığın tarihi yaklaştıkça “yerli ve milli” Erdoğan’ın, dış güçlerin gözbebeği “emperyalist ve Batıcı” muhalefete karşı mücadelesini esas alan bir kampanyaya da hız verilecek.
Muhalif kanatta ise Ahlatlıbel, zirveye katılanlar ve katılmayanlar üzerinden yoğun bir eleştiriye tabi tutuldu. Kimileri Gelecek ve DEVA partilerinin masada olmasından memnun değildi. Onlara göre, vakti zamanında AK Parti’nin tepelerinde görev almış Davutoğlu ve Babacan gibi isimlerle muhalefetin gidebileceği bir yer yoktu. İktidarın kaybedildiğini görünce trenden atlayan bu aktörlere bu kez muhalefet saflarında kritik bir rol verilmesinin bir anlamı yoktu.
Kimileri de HDP’ye bir sandalye verilmemesini kabul edilemez buldu. Onlara göre, daha HDP’yi içine sindirememiş bir muhalefetin, iktidardan hiçbir fakı yoktu. HDP ile resmi düzeyde işbirliği yapacak bir cesareti olmayan bir muhalefet, ne ülkeye çöken otoriter havayı dağıtabilir ve ne de Kürt meselesinde çözüme dair bir perspektif geliştirebilirdi. Muhalefet, iktidarın aynadaki aksiydi; bu muhalefetten ülkenin demokratikleşmesine hizmet etmesini beklemek, ham bir hayalden ibaretti.
Dindar-Muhafazakârlara Teminat
İktidar blokundan gelen sesler ve verilen tepkiler tanıdık, fakat bunların etkili olacağı şüpheli. Ayrıca medyasında ve kanaat önderlerinde hâkim olan dalga geçici ve küçümseyici havaya karşın, Ahlatlıbel fotoğrafının iktidarı kullananlarda ciddiye alındığı ve büyük bir hoşnutsuzluk yarattığını görmek için, derin siyasi tahlillere de gerek yok. Dün olmaz denilenin bugün olması ve 2019’dakinden daha büyük bir ittifakın harcının dökülmesi, iktidardaki endişeleri, kaçınılmaz olarak, çoğaltır.
Muhalif mahallede katılanlara ve katılmayanlara bağlanarak getirilen tenkitlere gelince; bunların da fazlaca önyargı içeren, üzerinde çokça düşünülmemiş ve azamiye odaklanan tenkitler oldukları söylenebilir. Mesela, zamansız ve dayanaksız bir özgüvenle Gelecek ve DEVA partilerinin orada görmek istemeyenler, geleceği takılı kaldıkları geçmişe feda edebilirler.
Oysa bu iki parti dâhil olduklarında ittifaka iki yönlü katkıda bulunurlar: Bir yandan, İYİ Parti’nin ittifak içindeki yerini dengeler ve özellikle Kürt meselesi gibi kritik konularda ittifakın daha iyi bir çerçeve çizmesini sağlarlar.
Diğer yandan ise, Millet İttifakı’na karşı şüpheleri, korkuları ve kaygıları olan dindar-muhafazakârlar için bir teminat işlevi görürler. Herhalde makul hiç kimse, Davutoğlu’nun, Babacan’ın ve Karamollaoğlu’nun paydaşı olduğu bir iktidarın, dindar-muhafazakâr kesimlerin kazanımlarına el atacağına ihtimal vermez.
Mümkün Olanın Sanatı
Keza, HDP’nin yokluğu nedeniyle Ahlatlıbel’e kredi açılmaması gerektiği düşüncesi de, siyasete faydası dokunmayacak keskin bir düşünce. Şüphesiz, Türkiye’de sağlam bir demokrasisinin inşası ve Kürt meselesinde politik mekanizmaların işlevsel kılınması için ittifak şemsiyesinin altında HDP’nin yerinin olduğu/olması gerektiği savunulabilir. Orada HDP’nin bulunmamasının büyük bir eksiklik olduğu da söylenebilir. Doğrudur da.
Ancak, siyaset mümkün olanın sanatıdır. Siyasi arenada çoğu kez yapılanlar, beklentilerinizin ve ideallerinizin altında kalsa da belli koşullar altında yapılabilecek olanı yapmakla kendinize yol açar, o ideal ve beklentilerinize ulaşmaya çalışırsınız. Bugün herkes İYİ Parti ile HDP’nin aynı resmin içine girmeyeceğini/giremeyeceğini iyi bilir; bu nedenle mevcut siyasi tabloda HDP’nin o masada yer almasını mutlak şart koşmak, aslında, o masanın hiç kurulmamasını söylemekle eş anlamlı olur.
Yeni ittifak denemesine bir süreç olarak yaklaşmak gerekir. Siyaset her zaman -büyük ya da küçük- uzlaşmalarla, çeşitli koalisyonlarla ilerler. Millet İttifakı’nın, iktidar olmak istiyorsa, HDP ile dolaylı ya da dolaysız bağlar kurmak mecburiyetinin olduğu izahtan varestedir. HDP’nin dışlanmasının veya yok sayılmasının imkânı yok. İttifak içerisinde CHP, Saadet, Gelecek ve DEVA partilerinin bu bağları kurmada herhangi bir sorunları bulunmuyor; dolayısıyla HDP’yi sürece katacak mekanizmalar zaman içinde üretilebilir.
Altı liderin buluşması bir başlangıç, iyi de bir başlangıç. Muhakkak ki, yakıcı konuları konuşmaya sıra geldiğinde iş çetrefilleşecek ve süreç daha zorlu bir hal alacak. İnce bir ip üzerinde yürüyor muhalefet; düşmeden yürüyebilmesi için hâlihazırdaki şartları gözeten metotlara ve kapsayıcı bir söyleme ihtiyacı var. Ancak bunları üreterek dengesinin bozulmasını engelleyebilir ve daha dengeli bir şekilde ilerleyebilir. Bu da son derece dikkatli ve yapıcı davranmayı zorunlu kılıyor.
Şimdiden olmayacak olanı zorlamanın, ileride olabilecek olanların da önünü keseceği unutulmamalıdır.
Kaynak: perspektif.online