“İmâm Mâturîdî; Kur’an’ı Kur’an’la Te’vil” adlı eser, ilahiyatçı yazar Ali Karataş’a ait olup “Yesevi Yayıncılık” tarafından 2014 yılında İstanbul’da yayınlanmıştır.
Yazar, eserin, hangi amaca istinaden ele alındığı ile ilgili olarak şu ifadeleri kullanıyor; “Kur’an’ı anlamada önemli hususlardan biri Kur’an’ı Kur’an’la tefsirdir. İşte biz Mâturîdî’nin Te’vilâtü’l- Kur’ân’ını çalışarak, Kur’ân’ın Kurân’la tefsir yöntemini müfessirlerin eserlerine tatbik etmesiyle ilgili bir örnek sunmaya çalışacağız.”
Eser, “İçindekiler” bölümü açısından; “Kısaltmalar”, “Sunuş”, “Önsöz” ve “Giriş” bölümü ile “Mâturîdî’nin Temel Anlama Yöntemi” başlıklı “Birinci Bölüm” ile yine “Kur’ân’ı Kur’ân’la Tefsir ve Te’vilde Kullandığı Açıklama Biçimleri” başlıklı ‘İkinci Bölüm ile “Değerlendirme ve Sonuç”, “Kaynakça” ve “Dizin” bölümlerinden oluşmakta…
Eser, Yazarın Doktora Tezinin Gözden Geçirilmiş Hâli…
Yazar, eserin önsöz kısmında, konu ile ilgili şu ifadeleri kullanıyor:; “Bu çalışma, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enistitüsü bünyesinde 2011’de hazırlayıp sunduğum “Mâturîdî’nin Te’vilatü’l-Kur’ân’ında Kur’ân’ı Kur’âl’la Tefsir” isimli doktora tezimin gözden geçirilmiş, bazı düzenleme ve kısmî ilaveler yapılmış halidir.” (13)
Yazar, yine eserin önsöz bölümünde, Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirinin öteden beri müfessirler açısından üzerinde durulan bir mesele olduğu ve bunun aynı zamand onlar için bir gereklilik olarak kabul gördüğünü belirtiyor; “Bilindiği üzere Kur’ân’ın anlaşılması, nüzulünden itibaren üzerinde hassasiyetle durulan bir meseledir. Bu amaçla âlimler tarafından Kur’ân’ı doğru anlamanın yöntemleri tespit edilmeye çalışılmıştır.” … “Bir müfessir olarak İmâm Mâturîdî’nin de tefsir metodu araştırılmış ve bu araştırmaların hemen hepsinde “Te’vilatü’l-Kur’ân” isimli eserin Kur’ân’ı Kur’âl’la tefsirin çok güzel örneklerini içerdiği vurgulanmış.” tır. (13, 14)
Yazar, önsöz bölümünde kitabın gidişatı hakkında birinci ve ikinci bölümlerinde konuyu nasıl ele aldığı ve nasıl işlediği hakkında özet bir bilgilendirme yapmaktadır.
Yazar, eserinin “Giriş” bölümünde, Kur’ân’ın Kur’ân’la te’vil babında, konuyu akademik bir silsile içerisinde maddeler bazında derinlemesine araştırma uğraşısına girişiyor. Bu bölümde, ana başlık sadedinde, ara başlıklar açarak; araştırmanın konusu ve önemi, araştırmanın amacı ve yöntemi, Mâturîdî’nin hayatı ve eserleri, düşünce sistemi ve Kur’ân anlayışı, tefsir ve te’vil konularına ışık tutmaktadır.
Yazar, “Araştırmanın Konusu ve Önemi” başlığı altında, konuya dair, Kur’ân’ı anlamak isteyenlerin Kur’ân’ı kendi iç bütünlüğü içerisinde okumanın gerektiğine vurgu sadedinde şu ifadelere yer veriyor: “Kur’ân’ı anlama gayretinde olan okuyucu, bazen metod açısından tutarsızlıklarıyla bazen de kişisel düşüncelerini önplana çıkarmasıyla ona kendi doğularını onaylatmak isteyebilir.” Dedikten sonra şu önemli ifadeyi de peşinen belirtiyor; “Tefsir tarihinde bu şekilde yaklaşımların olduğu bilinen bir husustur.”… Kur’ân, doğru bir şekilde anlaşılmasının yolunu yine kendisi göstermektedir.”… Kur’ân’ın mübelliği ve mübeyyini olan Hz. Peygamber de ayetlerin açıklanmasıyla ilgili kendine sorulan bazı sorulara, yine Kur’ân’dan cevap ve adeta bizlere bu anlamda yol göstermiştir.” (18)
Düşünce Sistemine ve Bilgi Kaynaklarına Bir Vurgu…
Birçok âlim, ilim adamında olduğu üzere, Mâturîdî’nin de kendine özgü bir düşünce sistemi ve Kur’an anlayışı var olmuştur. “İmâm Mâturîdî, kendine özgü yöntem ve yaklaşımlarıyla İslam düşüncesine hizmet ederek sistemleşmesine katkıda bulunmuştur. Başta Türkler ve Hanefilere yol göstererek bir çizgi oluşturmuştur.” (43)
"O, “düşünce sistematiğini tefsir-te’vil, din-şeriat ve iman-amel gibi bazı İslami kavramlar arasında ayrım yaparak kurar.” … Akla vurgu yapar… “Mâturîdî’nin akla vurgu yapmasının sebebi Kur’an’ın akla önem vermesidir.”… “Akıl ve vahiy birlikte Mâturîdî’nin sisteminde önemli bir yer işgal etmektedir. Ona göre, dini inancın malzemeleri vahiden çıkarılır ve aklın görevi onları doğru bir şekilde anlamaktır.”… Mâturîdî’ye göre, dinin öğrenilmesinde vasıta olan bir diğer bilgi kaynağı da nakildir.”… (44, 45, 46)
Kur’ân Anlayışı…
“Bir müfessir olarak Mâturîdî’ye göre Kur’ân, her tülü çelişkien uzak, kendi içinde tutarlı ve bütüncül yapıya sahip ilahi bir kitaptır.” … “Kur’ân’ın Alah kelamı olması mahiyetini ifade etmekle birlikte, bunun nasıl kavranacağı, her dönemde düşüncenin önemli bir konusunu teşkil etmiş ve âlimler arasında ciddi tartışmalar yapılmıştır.” (52, 53)
“İmâm Mâturîdî, düşüncelerinin sisteminin temelini oluşturan bilgi kuramı ile şekillendirerek Allah’ın kelamla nitelenişini hem aklî hem de dînî delille açısından ortaya koyar.” … “Mâturîdî’ye göre Kur’ân’ın kelâmullah olduğu konusunda fikir birliği vardır; fakat kelâmullahın mahiyeti noktasında farklı görüşler ileri sürülmüştür.” … “Mâturîdî… Allah’ın kelâmının hakiki mansıyla işitilemeyeceğini ifade etmiştir. O işitilen şeyin kelâm değil, kelâmın anlaşılmasını sağlayan bir ses olduğunu belirtmiştir.” (56) (Bkz. Konu ile ilgili Nisa suresi 164. Ayet; ayrıca yazarın değerlendirmeye çalıştığımız eserin ilgili bölümüne)
Mâturîdî, Hanefilerin fıkıhta imamı olan Ebu Hanife ile “Kur’ân’ın anlaşılması” konusunda paralellik göstermektedir; “İmâm Mâturîdî ile Ebu Hanife’nin Kur’ân’ın mahiyeti konusundaki görüşleri paralellik arzetmektedir. Zaten Mâturîdî, kelami görüşlerinde Ebu Hanife’nin düşüncelerinin genişleterek sistemleştirmiştir.” … (59) Buna bağlı olarak şu ifadeler anlam kazanmaktadır: “Ebu Hanife’ye göre de Kur’ân Allah’ın mahluk olmayan kelâmı, vahiy, tenzih, ilahi zatının aynı olmayan, zatından da ayrı düşünülemeyen kelam sıfatıdır.” (59)
O, Kur’an ve diğer ilahi kitaplarla ilgili doğrusal bütünsel bir silsileye vurgu yapmaktadır; “Ona göre Allah’ın kelamı olan Kur’ân’ın bütünlüğü, kendi içinde bütünlük, Hz. Peygamber’le bütünlük ve geçmiş kitaplarla bütünlük açısından değerlendirilmelidir.” (62) Yaklaşımını öne çıkarmaktadır.
“Mâturîdî, önceki kitaplarla bütünlük meselesini Kur’an’dan önceki kitaplara yönelik olarak ele aldığı gibi önceki kitaplardan hareketle Kur’ân’a yönelik olarak da ele alır. Buna göre Kur’ân öncekileri tasdik ettiği gibi Tevrat ve İncil de Hz. Muhammed’in geleceğini haber vermiştir.” (63)
Tefsir ve Te’vl; Mâturîdî Öncesi Tefsir Faaliyetlerine Bir Bakış…
“Kur’ân’ın anlaşılmasını hedef edinen tefsir ilminin başlangıçtan günümüze kadar geçirdiği tekâmül ve değişiklikler bilindiğinde Hz. Peygamber’in, Sahabî’nin, Tabiîn’inve Tebe-i Tabiî’nin tefsirdeki yerleri belirlendiği gibi don dönem tefsir faaliyetleri de gözden geçirilmiş olur.” … Tefsir tarihinde Kur’ân’ın anlaşılmasında rivayete ve akla dayalı olmak üzere genel olarak iki tutum ortaya çıkmıştır. Rivayete dayalı tutum, nakli ve haberi esas alırken akla dayalı tutum ictihat ve re’yi esas almıştır. Her ne kadar Kur’ân’ın anlaşılmasında bu iki tutum farklı iki yol olsa da biri diğerinden kendisini soyutlayamamıştır.” (69, 70)
“İmâm Mâturîdî’nin eseri de tedvin aşamasında tefsirlerin yazıldığı dönemde ortaya çıkmış bir tefsirdir.” “Mâturîdî’nin Te’vilat’ı reye dayalı yaklaşımın ağır bastığı bir yöntemle telif edilmiştir.Çeşitli sebeplerle geri planda kalmasından dolayı rivayet ve dirayet metodu açısından nerede durduğu değerlendirilmemiş; ismi rivayet ve dirayet tefsirleri arasında zikredilmemiştir.” (75)
“Tesirlerin yeniden tedvin edilmeye başladığı zaman Mâturîdî’nin tefsir anlayışının özelliklerini ve onun farkını anlama açısından büyük önem arzetmektedir.” … “Mâturîdî dikkate alınarak tefsir tarihi açısından bazı veriler yeniden mülahaza edilmelidir.” (77)
Tefsir ve Te’vil Kavramları Üzerine…
“Tefsir kelimesi “beyan ve keşf” manasına gelen “f-s-r” kökünden tef’il babında gelir. Kavram olarak örtülü olanı açmak demektir.” … Fesr “iyice açmak, açıklığa kavuşturmak ve izah etmek demektir. Kur’ân-ı Kerim’de bu manada kullanılmıştır.” (77, 78)
“Te’vil kelimesinin “bir şeyin nihai sonucunu haber vermek, tefsir, izah ve beyan” anlamları “Bir şeyin neticede varacağı sonucu veya hakikati tespit etmek için ifadeyi muhtemel anlamlarından birine hamlederek açıklamak.” Şeklinde birleştirilebilir.” … “Tefsirde kesinlik, te’vilde ise ihtimaller vardır. İbn Kuteybe, Tbari ve Mâturîdî gibi ilk müfessir, eserlerine tefsir yerine te’vil adını vermişlerdir. Tefsir te’vilden daha geneldir. Tefsir lafızlarda, te’vilde manalarda olur.” … Bazılarıa göre tefsir ve et’vil, Kurân’ı anlamada birbirini takip eden iki merhaledir.” … “Bu merhalede müfessir rivayet unsurlarını kullanır. Te’vil ise ayetlerdeki kapalılık ve müşkili giderme” (81) gibi konuları içerir.
Mâturîdî’nin Tefsir ve Te’vil Ayırımı…
Mâturîdî, genel anlamda birbirlerini içeriyor olsalar da, özel de bu kavramlarla ilgili bir ayrım yaptığı söz konusudur. “Mâturîdî’nin tefsir ve te’vil hakkında yaptığı açıklama Te’vilat nüshalarının metni içinde yer almamış, sadece Nûr-u Osmaniye, Atıf Efendi, Mihrişah kütüphanelerindeki yazma nüshaların ve Te’vilat şerhinin baş kısmında kaydedilmiştir.” … “Mâturîdî’nin konuyla ilgili görüşleri, Te’vilat’ında takip ettiği yöntem ve tefsirine verilen isim birlikte mütalaa edildiğinde tefsir ve te’vil ayrımıyla ilgili bahsi geçen bu metnin ona ait olduğu hususu kuvvetle muhtemeldir.” (83, 84)
İmâm Mâturîdî’ye göre; tefsir en başta Hz. Peygamber’e(s) Sahabi’ye ve Tabiînn’e aitlir. Zira Kur’ân’ın ilk mübeliği Hz. Muhammed(s) olduğuna ve Onun vahyi, birçok açıdan açıkmama işinin ilk muhatabının da sahabi olduğu düşünüldüğünde, bir de buna bağlı Kitab’ın Sahabe tarafından açıklamalarını Tabiî’ne ulaştırması söz konusu olmuşsa, bu silsilenin tutarlı ve birbiriyle uyumlu olduğu daha çok anlaşılmış olacaktır. Her ne kadar genel anlamda öteden beri tefsir olgusu içerik olarak onu yorumlayana atfediliyor olsa da, Mâturîdi, anladığımız kadarıyla, ilme olan saygısından dolayı mütevazı davranmayı tercih etmiştir.
Yazar Mâturîdî’nin tefsir ve te’vil yöntemini ele alırken, onun müfessir olmasından ziyade mütekellim olduğunun düşünüldüğünü belirtmektedir. Normale onun, mütekellimlik sıfatından ziyade onun müfessirliğine vurgu yapmaktadır. Bu meyanda, onun bu durumu “son dönemlerde yapılan araştırmalarda ele alınmış ve değişik yönleri gündeme getirilmiştir. Ayrıca bu yönleriyle ilgili çalışmalar yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir.” (89)
Yazar Mâturîdî’nin, “Te’vilât” adlı eserini teknik olarak değerlendirirken şu ifadelere yer veriyor; “Mâturîdî’nin, Te’vilâtü’l- Kur’ân adlı eseri klasik tefsirlerde olduğu gibi Fatiha suresiyle başlar ve Nâs suresinin tefsiriyle biter. Genellikle ayetlerin büyük çoğunluğu te’vil ve tefsir edilmiştir. Te’vilâtü’l- Kur’ân, son dönem tefsir araştırmalarında dirayet tefsirinin ve Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsirinin en güzel örneği olarak görülmektedir.” (89)
Dolayısıyla onun tefsiri, büyük bir emeğin ortaya konularak dirayet yöntemiyle ele alındığı ve bununla birlikte, o, Kur’an’ı tefsir etme işini, sırasıyla başta Hz. Peygamber’e(s), sahabeye ve tabiîne; te’vili ise kendine layık görme suretiyle bir incelikte bulunmaktadır. Zaten anlaşıldığı kadarıyla onun alamet-i farikası, te’vili kendine, tefsiri ise, zaman açısından o mübarek insanlara uygun görmesi şeklinde tezahür etmiştir denilebilir. Bu sadece salt bir uygun görmekten ziyade, sahabenin Hz. Peygamber’in(s), Tabiîn’in ise sahabenin dizi dibinde oturarak, makul bir silsile içerisinde bulunma esprisine dayandığı akla uygun düşmektedir. O, Kur’ân’ın tefsirinde sahabiye ayrı bir önem verirken, özellikle de Abdullah b. Abbas olmak üzere Sahabiden nakillerde bulunduğu görülmektedir.
Kur’ân’ın Kur’ân’la Tefsiri…
Yazar, burada Kur’ân-ı Kerim’i de içerecek şekilde, bir metnin, ya da metinlerin muhataplarınca anlaşılmasına yönelik yöntemsel bir öneride bulunuyor,” Her metin muhataplarınca anlaşılmayı bekler. Bunun için metinde anlaşılmak istenen bütünlük içinde ortaya konmalı ve mesajında çelişkiler bulunmamalıdır. İşte o zaman muhataplarınca kıymete haiz kitap konumunu elde edebilir.” … “Bir metin olarak Kur’ân-ı Kerim muhatapları tarafından anlaşılmak ve muhataplarını hidayete yöneltmek için gönderildiğini söylemektedir.” … “Kur’ân’ın anlamak isteyen özne … gerçeği unutmamalı ve Kur’ân’ı kendi bütünlüğü içerisinde anlamalıdır.” … “Müfessirler … bir ayeti başka bir ayetle açıkladıklaında”Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri, tefsir yollarının en güzelidir. Bir yerde özet olarak gelen başka bir yerde ayrıntılı olarak anlatılır. Bir yerde muhtasar olarak gelen başka bir yerde genişçe açıklanır” gerçeğini dile getirmişler ve Kur’ân tefsirinde doğal olarak bu metoda başvurmuşlardır.” (104, 105)
O da, çoğu kez Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir yöntemini kullanmıştır; “İmâm Mâturîdî de kendine has açıklama biçimlerinin yanında zaman zaman Kur’ân ilimlerinde ortaya konan açıklama biçimlerine göre ayetleri yine başka ayetlerle tefsir ve te’vil etmiştir.”… “İmam Mâturîdî her fırsatta ortaya koyduğu bütüncül yaklaşımda Kur’ân’ın çelişki içermeyen bir kitap olması gerçeğini sık sık vurgulamaktadır. Onun bu bütüncül yaklaşımının temel ilkesi Kur’ân’ın en iyi anlaşılma şeklinin yine kendisinden hareketle, yani Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsir ve te’vil ile olacağına dayanmaktadır.” (106, 107)
İmam Mâturîdî’nin Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir ve te’vilde anlamsal ilişki kurduğu unsurları “özet olarak” şu şekilde sıralayabiliriz; “Benzerlik, Özdeşlik, Eş Seslilik, Eş Anlamlılık, Türdeşlik ve Karşıtlık.”
Konu ile ilgili yardımcı unsurlara gelince, onlarda; “Dil Unsuru, Kıraat farklılıkları, Te2vil ve tefsir ehlinin görüşleri, Metinsel bağlam(siyak), tari-hsel bağlam(esbab-ı nüzu-ûl), Mantık yürütme.”
Saydığımız bu unsurlar, Mâturîdî’nin “Kur’an’ı temel anlama yöntemi” çerçevesinde ele alınmaktadır.
Onun, Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir ve te’vilde kullandığı açıklama biçimlerini ise şu şekilde sıralayabiliriz; a)Anlamı Netleştirme. Bunlarda şu ara başlıklarla belirtilebilir; mübhematı belirleme, müteşabbihi açıklama, mukataa harflerinin sırrını çözme, mücmeli beyan, yabancı(garib) kelimeleri açıklama…
Bir de, bu belirleme işin dışında kalan ve konu bağlamında hem kendi bütünlüğü bulunan ve hem de hep birlikte değerlendirilmesi gereken maddeler var. Bunlarda; Anlamı zenginleştirme, sınırlandırma(tahsis), görüşünü destekleme, gerekçelendirme, kayıtlama(takyid), uzlaştırma (müşkili çözme), sıla, örneklendirme, nesh, dolaylı katkı sağlama, zorlamalı ilişkilendirme.”
Biz, bu son saydığımız maddelerden birkaçına dair, kitaptan alıntılar yapmayı düşünüyoruz. Bunlar; nesh ve zorlamalı ilişkilendirme olarak ele alınacaktır.
“Nesh, izale etme, izale edilen şeyin yerine başka birinin konulması ve konulmaması, nakletme, kaldırma, hükümsüz kılma değiştirme gibi anlamlara gelmektedir. Istılah olarak farklı tanımlar yapılmış olmakla birlikte genellikle şer’i bir hükmün daha sonra gelen şer’i bir delille kaldırılması şeklindeki tanımı genel kabul görmüştür.” (291)
Mâturîdî’nin nesh anlayışına bakıldığında, onun din-şeriat ayrımı yaptığı dikkatlerden kaçmayacaktır. Ona göre, din Allah’ı birlemek ve yalnızca ona kulluk etmektir. O zaman, dinin değişmesi mümkün olmadığı gibi, onun bu değişmezliği, aynı zamanda sabite olguyla ilişkilendirilmeyi hak etmektedir.
Bunun yanında Şeriatin ise değişebileceği gerçeği söz konusu olmaktadır. Mâturîdî, bu değişkenliği şu ayete dayandırmaktadır; “Biz her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik.” (Maide; 5/48)
O zaman, bu sabite ve değişiklik olgusunu, hem Mâturîdî’nin, hem de asırlar sonra, temel değerlerde değil, temel değerlerin zihinsel planda anlaşılmasına katkı sunmasını düşündüğümüz dinî düşüncenin inkişaf etmesini, onun âlemet-i farikası olarak görebilirdik. O zaman, bu sabite ve değişiklik günümüzde, dinî düşüncede atılım yapma amacıyla bir motto haline gelen “sabit din, dinamik şeriat” söylemi, her ne kadar, bu mottonun doğruluğuna işaret ediyor olsa da, yer yer tarihselci zevat tarafından da kullanımını kolaylaştırıyordu.
Sonuç Olarak…
Biz, ele alıp incelemeye çalıştığımız kitaptan hareketle, Mâturîdî’nin, tefsiri başta Hz. Peygamber(s) olmak üzere Sahabi ve Tabiîn’e, te’vili ise kendisine uygun gördüğünü belirtmeye çalışmıştık.
“Mâturîdî’nin Kur’ân’ı anlamak için ortaya koyduğu tefsir ve te’vil ayrımının temelinde bize göre bilgi anlayışı vardır. Tefsir bir bilgi kaynağı olarak habere, te’vil de yine bir diğer bilgi kaynağı olan akla dayanmaktadır. Bununla birlikte, te’vilde haber konumundaki rivayetler yardımcı bir unsur olarak doğru bir yorumun anahtarıdır.” … “Mâturîdî yorum faaliyetinde akla geniş yer vermekle birlikte, bu faaliyette aklın hatalı alanlarda dolaşmasına engel olmak için te’vil ilkeleri belirlemiş ve te’vili sahih ve batıl olmak üzere ikiye ayırmıştır.” (307, 308)
Kur’an ilahi bir metin olarak, insanın yeryüzü serüveninde sürekli okunmayı, anlamayı, anlaşılmayı, anlaşılabilmeyi ve sonuçta da ondan elde edilecek olan yorumun/ yorumların yardımıyla Müslümanın(insan) hayatını inşâ, ihya ve devam ettirmede bihakkın önemli bir yer tutmaktadır. Bir müfessir olarak Mâturîdî, tefsiri her ne kadar kendine tahsis etmiyor, onun yerine te’vili uygun görüyorsa da, sonuçta onu yaptığı hem tefsir ve hem de te’vildir. Haddizatında, her ikisi de aynı kapıya çıkmaktadır. Önemli olan bu yorumlama çabalarından, sistematik temele dayalı bir dünya görüşü ve zamanın şartlarında birçok değişikliğe uğrayacak olsa da, onu da yeni bakış açılarıyla tahkim etme suretiyle paradigmalar oluşturmak olmalı. Ki, bu paradigma işini, Mâturîdî, tefsir ve te’vil olgusu üzerinden yapmış bulunmaktadır. Bu onun bir âlemet-i farikası olma suretiyle bir değere hamledilmektedir. Yeter ki, bu hamletme işini, dinde samimi olanlar üstlenebilsin.
İmâm Mâturîdî, Kur'ân’ı Kur’ân’la Te’vil, Ali Karataş, Yesevi Yayıncılık, Mart-2014, İstanbul, 344 S.