İMF İLE GİZLİ GÖRÜŞME

Aslında IMF ile el altından anlaşma yapılmaya çalışıldığı iddiaları da nerede ise bir kaç yıldır gündemde. Bu yıl ortasındaki İstanbul ziyaretinin de bu açıdan önemli olduğu belirtiliyordu. Çünkü IMF 4. madde kapsamında yılda iki kez gelir ve inceler.

İMF İLE GİZLİ GÖRÜŞME

Daha bu yılın ilk aylarında IMF heyetinin Ankara’ya geldiği ve gizli görüşmelerin yapıldığı medyaya yansımıştı. Hatta yıl ortasında da hiç programda olmamasına rağmen İstanbul’a IMF heyetinin geldiği iddiaları yer almıştı.

Aslında IMF ile el altından anlaşma yapılmaya çalışıldığı iddiaları da nerede ise bir kaç yıldır gündemde. Bu yıl ortasındaki İstanbul ziyaretinin de bu açıdan önemli olduğu belirtiliyordu. Çünkü IMF 4. madde kapsamında yılda iki kez gelir ve incelemelerde bulunur.

Ama asıl gizli görüşme ve anlaşma geçen yıl yine Hükümetin ABD’li Mc Kinsey ile yaptığı işbirliği anlaşmasıydı.

Gelen tepkiler o kadar sert oldu ki, Hükümet önce Mc Kinsey anlaşmasını icra fonksiyonu ve yetkisi olamayan şekilde kabul etmek zorunda kaldı ve ardından da bu işbirliğini iptal etmek  durumuna geldi.

Bütün bunlara rağmen hâlâ Mc Kinsey anlaşmasının el altından sürdüğü iddiaları devam ediyor. Hatta ek olarak başta da belirttiğim gibi IMF ile de el altından gizli görüşmeler sürekli gündeme geliyor.

İyi ama böyle bir ortamda IMF Türkiye’de 4. madde görüşmelerini Türkiye yönetiminde bulunan AK Parti yetkilileri ile sürdürürken neden muhalefet sorun oldu?

Önceki gün Ankara’nın göbeğinde bulunan ve herkesin bulunduğu kapılardan girilerek yapılan görüşme neden Hükümeti rahatsız etti?

HHH

Bir kere şu notu düşelim:

AK Parti ekonomide en büyük başarıyı 2001 krizinde Kemal Derviş ile IMF’nin yazdığı “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programını uygulayarak elde etti.

Bu satırları okuyan herkes bilir ki, yıllardır şu noktaya dikkat çekiyorum. AK Parti miadı 2007’lerde dolan ve adı üzerinde ‘Geçiş’ olan programı sonlandırıp bir türlü yeni ekonomi programı yazamadı.

Hatta halen uygulanan genel ekonomi programı bile IMF-Derviş programının devamı niteliğinde. Oysa Kemal Derviş bile yıllar önce “Bu program bir geçiş programıydı ve süresi çoktan doldu. Yeni bir ekonomi programına acil ihtiyaç var” demişti.

Evet, Türkiye AK Parti iktidarı döneminde IMF-Derviş Programı ile başarıyı elde ettiği gibi üretime yönelik, ekonomik kalkınmaya yönelik yeni bir program yazamadı.

Meydanlarda söylenen “IMF borcunu bitirdik” sözüne karşılık meydanlarda söylenmeyen “Ülke dış borç batağına saplantı” gerçeği ile karşı karşıyayız.

IMF’nin 35 milyar dolarını ödedik ama ülkeyi 350 milyar dolar yeni dış borç batağına da sokmuş olduk.

IMF üzerinden ne kadar millilik içeren cümle var ise kurduk ama ülkenin millilik adına nesi varsa nerede ise hepsini yabancılara sattık. Son günlerde gündemde tartışılan Tank-Palet Fabrikasından başka hiçbir şey sanırım bu konuyu daha güzel ifade edemezdi.

HHH

IMF heyeti 4. madde kapsamında iki kez üye ülkelere gider ve kamu yetkilileri ile görüşür. Hatta yetinmez ülkelerin uzman ekonomistleri ile de görüşür. Hatta yetmez iş dünyası temsilcileri ile de görüşür. Geçmişte IMF heyetinin TOBB-TÜSİAD görüşmelerini çok sık duymuştuk.

Heyet kamu görüşmelerini ülke yönetimi ile görüşerek-bilgilendirerek gerçekleştirir. Ama iş dünyası veya uzmanlar veya bir başka görüşmesinde Hükümete bilgi vermez. Vermesi de gerekmez...

Peki, bizi hangi görüşmeler ilgilendirir?

Mesela geçen hafta BDDK enerji başta olmak üzere bazı şirketlerin 46 milyar liralık borcunu bankalardan “Şüpheli alacak” haline getirmelerini istedi. Basına sızan bilgilerde bu isteğin IMF heyetinin burada olduğu zamanla çakıştığı ve IMF’den geldiği yönünde.

Bu işten bildiğiniz gibi bu şirketleri batık haline getiriyor. Ama yine bazı bilgilere göre kurulacak ‘Enerji Fonu’ ile batık denilen enerji üretim tesisleri toplanacak ve bir süre sonra el değiştirmiş olacak. Tabii ki tertemiz şekilde...

2018-19 yıllarında özellikle doğalgaz termik santrallerine satılan gaz fiyatları çok fazla artırıldı. Bu santrallerin çalışması aslında batmaları anlamına bile geliyor. Ve zora giren bu santraller artık bir bir gidiyor.

Ama kimse sonrasını sormuyor...

Mesela IMF ülkeyi yönetenlerle görüşüp bazı düşüncelerini ifade ediyor. Onlara bazı tavsiye ve önerilerde bulunuyor ama parasal anlaşma olmadığından zorlayıcı bir karar sunmuyor.

Eğer Hükümet IMF’nin bazı dediklerini yapmaya başlamış ise asıl orada YÜRÜTMENİN başı olarak sorumlu ve yetkilileri izlemek gerekiyor.

Muhalefetin elinde hangi kurum ve yönetim yetkisi var da IMF heyeti ile görüşmeyi önemsiyoruz?

Yoksa sakladığımız bilgilerin açığa çıkmasından mı çekiniyoruz?

Dün açıkçası yönetici=hükümet ama sorumlu=muhalefet tarzından bir ülke hayali geldi gözlerimin önüne.

İnşallah gerçekleri de öğreniriz.