Nasıl oldu, niye oldu hep birlikte yaşadık.
İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı açıklandıktan sonra uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan birçok arkadaşım “Fazla bir şansı yok, CHP tabanında bile yeterince tanınmıyor, üstelik yine CHP’liler ‘Bizim tabanımızdan gelme değil, ailesi eski Anavatanlı, derinlemesine bir ekonomik, siyasi ve entelektüel birikimi yok, karizmatik değil’ diyorlar. Yılların ağır topu Binali Yıldırım alır götürür” yorumlarında bulundular.
Ben hepsine itiraz ederek “İşte tam da bu öne sürdüğünüz nedenlerden dolayı ben başa baş da olsa İmamoğlu’nun kazanacağını düşünüyorum” dedim.
“İnsanlar ekonomik olarak büyük sıkıntıda, hukuktaki keyfilik, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları had safhada, ‘Yallah Kürdistan’a’ söylemleri en muhafazakâr AK Partili Kürtleri bile yaralıyor.
Millet ayrıştırıcı ve çatışmacı söylemlerden bıktı.
Çoğunluğu yeni seçmenlerden oluşan kızgın ve bıkkın kitle oy verebileceği; geçmişi sorunlu olmayan, nötr, uzlaşmadan yana, birleştirici, her tarafa yakın, birini arıyor” değerlendirmesinde bulundum.
Allah var, İmamoğlu bu arayışların karşılığını verdi, ben de arkadaşlarıma karşı mahcup olmadım.
Seçim boyunca ulusalcı, klasik Kemalist söylem öne çıkmadı, CHP bayrakları bile fazla ortalıkta gözükmedi.
Tecvitli Kuran okudu, geleneksel değerlere vurgu yaptı, günlük politik polemiklerden uzak durmaya çalıştı, elinden geldiğince üzerine düşen her şeyi yerine getirdi.
Tekrarlanan seçim tsunami etkisi yaptı, 800 bin oyluk büyük bir farkla seçimi kazandı.
Daha ilk seçim gecesi bazı çevreler 25 yıldır beklenen zaferin coşkusuyla İmamoğlu’nu 2023’un Cumhurbaşkanı adayı, hatta “Cumhurbaşkanı” ilan ettiler.
Olur mu?
Olabilir, niye olmasın?
Ancak olabilmesi için ilk şart önündeki sınavı geçebilmesi.
Öncelikle İstanbul’da bir başarı ortaya koyması gerekiyor.
Geçmişte bazı arkadaşlarımız lise son sınıfta girdikleri üniversite imtihanını kazanmalarına rağmen liseyi bitiremediklerinden dolayı üniversiteye kayıt yaptıramadılar.
Evet, önce lise diploması gerekiyor!
Hayatının yarıdan fazlasını İstanbul’da geçirmiş biri olarak “İstanbul sınavından” geçmenin çok zor olduğunu en iyi bilenlerdenim.
İmamoğlu’nun vakit geçirmeden, ortalıkta fazla dolaşmadan, gece gündüz çalışması, lazım.
Başarılı olamazsa değil Cumhurbaşkanı olmak, bir daha İstanbul Belediye Başkanı bile olamaz.
Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olur!
Son Diyarbakır ziyareti ve görevden alınan HDP’li belediye başkanları ile görüşmesi de tartışmalar yarattı.
İmamoğlu’nun bu ziyareti sürpriz de değil, esrarengiz de değil.
Başkanlığı Kürtlerin desteğiyle kazandığı herkesin malumu.
Üstelik sadece HDP’li Kürtlerin değil, geçmişte AKP’ye oy vermiş muhafazakâr Kürtlerin önemli bir bölümünün de desteğiyle.
Seçim döneminde “ürkek ve mahcup” bir şekilde başlayan ilişkinin daha ileri boyutlara taşınması için “Batman’a geçiyorduk, uğradık” ziyareti ile yine ürkek bir teşekkür ve yerlerine kayyum atanan başkanlara destek iyi bir başlangıç olarak düşünülmüş olabilir.
“İmamoğlu’nun yanında en azından Adana, Mersin, İzmir ve Ankara belediye başkanlarının da bulunmaları gerekirdi” diyenler çoğunlukta.
HDP’li başkanlara büyükçe bir Atatürk portresi hediye etmesi ile ilgili de çok şey söylendi.
“İmamoğlu ne yapsın, CHP’nin ulusalcı tabanını göz ardı edemez. Bu hediye ziyaretinin ulusalcılara ‘diyet’i” diyenler de var;
“Yahu! Bu hediyeyi getirmek için çok mu düşündü?
Keşke Atatürk ile Milli Şef İsmet İnönü’nün birlikte çekilmiş bir fotoğraflarını getirseydi;
Hiç olmazsa tek parti dönemini eksiksiz tam yâd ederdik!” diyenler de var.
Her biri birer siyaset akademisi olan Diyarbekir kahvelerinde yorumların bini bir para! Beğendiğini seç al.
Kürt halkını laik seküler bir anlayışa getirerek CHP’lileştirmek, en azından CHP ile aynı çizgide buluşturmak ve ortak siyaset yapmak Türk ve Kürt solunun ezeli sevdası.
Ne var ki bu sevda bir türlü nikahla sonuçlanamıyor!
Bir yanda CHP’li ulusalcılar, diğer yanda dindar Kürtler yol vermiyorlar.
Bu sevdanın önündeki en büyük engel Kürt halkının geleneksel değerleri ile Kürtlerin bu geleneksel değerlerin oluşmasındaki en önemli etken olan İslam’a olan bağlılığı.
Müslüman Türk siyasetinin bir müddettir, MHP ile özdeşleşen bir yol izlemesi AKP’nin, liberallerle yolunu ayırarak, ümmetçi, kapsayıcı bir anlayıştan milliyetçi ve devletçi düzleme kayması; solun işini kolaylaştırdı.
“İslamcı Türk siyaseti ne zaman milliyetçi ve devletçi olmadı ki?” diyebilirsiniz.
Büyük oranda haklısınız ancak sayıları az da olsa İslam’ın evrensel değerlerine bağlı, insaf ve vicdan sahibi kişiler her zaman oldu.
“Bugün bunlar kimler ve neredeler?” derseniz her biri bir tarafa savrulmuş durumdalar.
“Türk solu ne zaman ulusalcı ve devletçi olmadı ki?” sorusu da başka bir polemik konusu.
“Tam bir tencere dibin kara, senin ki benden kara” hikâyesi.
Her neyse;
Türkiye siyasetinin yüzde 50+1'e kilitlenmesi doğal olarak Kürt oylarının kıymetini arttırdı.
Bundan sonra Kürtlerin çoğunluğunun oylarını almadan başkan olmak zor.
2023 hesapları da buna göre yapılıyor. Sizin anlayacağınız AKP de, CHP de yeni kurulacak partiler de Kürtlerin peşinde.
Öcalan’ın “Yeni bir HDP” inşa edeceğinden, AKP ve CHP’nin Kürt açılımı hazırlıklarına kadar bir sürü senaryo havada uçuşuyor.
Kimin ne yapacağını, nelerin başarılı olup olmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Geçmişte yaşananların çok önemli bir bölümünden kurumsal olarak CHP sorumlu ancak geçmişe takılıp kalmak çözüm değil.
CHP’nin artık bir karar vermesi gerekiyor.
Fotoğraf: CHP Basın Birimi
Samimi bir özeleştiri yaparak geleceği kurgulamak ve Kürt sorununun çözümü ile ilgili bir proje ortaya koymak zorunda.
CHP’nin Kürt meselesinde çözümden yana bir noktaya gelmesi çözümü kolaylaştıracak en önemli faktör olacaktır.
Onun için derli toplu, sadece bugünü değil yarını da kurtaracak ciddi bir çalışma yapması gerekiyor.
Bundan önce hazırladığı onlarca Kürt raporu gibi sürekli sorunun etrafında dolanan, bir türlü konuya giremeyen bir yol izlerse sonuç alması mümkün değil.
Keşke AKP’de girdiği ters yönden en kısa zamanda çıkarak bir zamanlar umut bağlanan ve umut veren siyasetine geri dönse, dönebilse.
CHP’nin önündeki en büyük engellerden biri de Millet İttifakı’nda birlikte olduğu İYİ Parti ile kendi içindeki ulusalcı taban.
PKK Türkiye’de silahları susturmadığı müddetçe CHP’nin, HDP ile açık bir işbirliğine girmesi mümkün değil.
Onun için Kılıçdaroğlu’nu suçlayarak, ikircikli tavrını eleştirmek siyasi kolaycılıktan başka bir şey değil.
Tabii ki en kısa zamanda Kılıçdaroğlu da, AKP de; PKK ve silah ile Kürtlerin meşru, demokratik haklarını birbirinden ayıran cesur bir siyaset ortaya koymalı.
Demokratik haklar silah gerekçe gösterilerek ertelenemez, rehin tutulamaz.
AKP’nin de, CHP’nin de, yeni siyasi oluşumların da önündeki en birinci ödev bu.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish