Yargıda bazı işler hayatın akışı içinde yürüyor. ‘Adi hırsız’lar yakalanıyor. Cinayetler çözülüyor. Katiller yargılanıyor, hapse atılıyor.
Toplumun büyük ekseriyeti ‘adli vaka’lar konusunda büyük bir sorun görmüyor.
Yargıyla siyasetin iç-içe geçtiği alanda önemli sorunlar çıkıyor. Türkiye’de en ziyade dikkat çeken ve sorgulanan davalar bu alanlarla ilgili.
Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarının yıllarca sürmesi, bir türlü sonuçlandırılamaması, Anayasa Mahkemesi’nin ve Türkiye’nin resmen ‘üst hukuk’ saydığı AİHM’nin kararlarının uygulanmaması hukuka, adalete değer atfedenler açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Bunları bazı sorunlu kararlar ilave edilebilir.
Soma’da 301 madencinin hayatını kaybettiği maden kazasında sorumluların suçun cesametiyle mütenasip bir ceza almamaları, yargı sürecinde mahkeme heyetinin yapısında yukarıdan aşağıya değişiklikler yapılması ciddi siyasi müdahale kuşkularına sebep oldu.
Yargıdaki ‘FETÖ borsası’ iddiaları da üzerinde durulmadan geldi geçti.
Hak etmediği halde mağdur olanlar ve hak ettiği halde keyfi yerinde olanlarla ilgili sayısız hikayeler var.
Bunlar, adaleti ‘Türkiye’nin en önemli sorunu’ yapmaya yeter mi?
Yetmiyor.
Çünkü 7’den 70’e herkesi ilgilendiren başka bir sorun var.
Ekonomi. Ya da asıl ilgilendiren tarafıyla, hayat pahalılığı.
Ankara Enstitüsü’nün yaptığı Evren Balta-Hatem Ete imzalı Demokrasi, Güvenlik, Devlet Algısı araştırmasında yüzde 50,4’le ekonomi en önemli sorun.
Adalet 2. Sırada ama puanı çok düşük. Yüzde 12,2.
Siz istediğiniz kadar ‘adalet olursa ekonomi de düzelir’ deyin, bunun toplumumuzda karşılığı yok.
Eğitimi en önemli sorun olarak görenlerin oranı sadece yüzde 6.
Eğitim bu gidişle sorunlar listesinden çıkacak. Eğitimsizliği dert edecek seviyenin altına inmeye çok meyilliyiz.
Adalet’i sorun olarak görme yüzdemiz bu kadar düşük olmasına rağmen “Mahkemelik olursam haksızlığa uğrayacağımdan korkuyorum” diyenlerin yüzde 67,5 olması insanların adaletle ilgili kaygılarını içlerinde taşıdıklarına, dışa vuramadıklarına yorulabilir.
Bu suallerin cevaplarını deneklerin tuttukları partilere göre de tasnif etmişler. AK Partililerde ve MHP’lilerde haksızlığa uğrama korkusu yüzde 20’lerde. CHP’lilerde yüzde 70’e yakın. HDP’lilerde yüzde 75 civarında.
AK Partililer ve MHP’liler kendileri iktidarda olduğu için haksızlığa uğrama ihtimallerinin düşük olduğunu düşünüyorlar.
Aslında bu ters tarafından bakıldığında halkın yargının siyasallaştığından emin olduğunun da bir göstergesi.
Araştırmanın genelinde cevaplar -ağırlıklı olarak- vatandaşın tuttukları partilere göre şekilleniyor.
Kutuplaşmışız yani.
Bu yüzden başkasının haklarına karşı duyarsızız.
Bana göre araştırmanın en çarpıcı kısmı ‘Siyasal Sisteme Yönelik Kanaatler.’
‘Türkiye’nin sorunlarını ancak seçimle iş başına gelmiş demokratik bir hükümet çözebilir’ şıkkına yüzde 72,5 oranında ‘Katılıyorum’ demişler.
Bu fena bir oran değil.
Fena olan, 18-34 yaş arasındaki gençlerin bu fikre katılma oranının yüzde 60,3’e düşmesi.
Bunu takip eden ölçümler de hiç iç açıcı değil.
‘Güçlü bir liderin işbaşında olması demokrasiden daha önemlidir’ şıkkına katılım da gençlerde yaşlılardan ve orta yaşlılardan yüksek.
‘Türkiye’nin sorunlarını çözmek için kanun ve kuralların dışına çıkılabilir’ diyenler arasında da gençler açık ara önde. (Yaşlılarda yüzde 12,8, orta yaşlarda yüzde 20,4, gençlerde yüzde 28,1.)
Raporda “Yaş gruplarına göre demokratik tutumların nasıl geliştiğine bakıldığında gençlerin demokrasi karşıtı tutumları daha çok sahipleniyor oldukları görülmektedir” deniliyor.
Bir tür ‘illegalite’ sevgisi.
Bu durum gençlerin daha demokrat, daha özgürlükçü olduğuna dair yaygın kanaatle çelişiyor.
Neden acaba?
Silahların konuştuğu, sorunların şiddet yoluyla çözüldüğü Kurtlar Vadisi, Teşkilat, Çukur, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ve benzeri diziler mi deruhte etti gençlerin eğitimini?
Vuran, kıran, öldüren, racon kesen rol modeller mi terbiye etti yeni kuşakları?
“Eğitim şart” diyenler belki de bunu kastediyordu.
Maksatlarına hemen hemen ulaştılar. Bize fark ettirmeden eğitim reformunu yapıp bitirdiler.