Tarih: 03.07.2021 14:03

İlke ve Değer Merkezli Siyasetin İmkânları-17

Facebook Twitter Linked-in

Yerellikte Türkiye Örnekliği-Sosyolojik Analiz

Din Devlet Toplum

Vahiy öğretisinde sosyolojik olarak toplumsal sınıflamada ilk karşımıza çıkan tasnif Müstekbirler ve Mustazaaflar üzerinden yapılan kategorilendirmedir. El Mütekebbir Allah’ın isimlerinden biri olup büyüklük ve ululukta eşi ve benzeri olmayan anlamına gelir. Aynı kökten gelen Müstekbir kavramı ise kendisine büyüklük ve ululuk atfeden anlamına gelir. Başka bir deyişle büyüklük ve ululuk taslayan anlamı vardır.

Kitab-ı Kerimde ‘Müstekbir’ ve ‘Mustazaf’ kavramları birbiri ile ilişkili olarak kullanılmaktadır. Mustazaf kelimesi zayıf ve cılız bırakılmış veya böyle görülen anlamlarına gelir. Ünlü gramerci Ragıp el İsfihani her iki kavramın anlam derinliğinde yatan nisbiliğe, izafiliğe dikkat çekmektedir.

Müstekbirlerin sosyopolitik duruş ve eylemlerini tanımlayan ve aynı kökten gelen İstikbâr kavramı Kur’an’da kırk sekiz ayette geçmektedir. İstikbâr yer yer Allah’ın ayetlerini yalanlama, inatta ısrar etme, selim fıtratın istikametinden ayrılma, başkalarını Allah yolundan çevirmeye çalışma eylemleriyle birlikte zikredilmektedir. ( 4/172, 7/36, 40; 71/7, 63/5).

Mustazaaf ile aynı kökten gelen ve bu kesimin sosyopolitik pozisyonunu tanımlayan İstiz‘âf kavramı ise 16 ayette yer almaktadır. Dünyada büyüklük taslayanlarla onların etkisi altında kalan ekonomik ve sosyal konumu zayıf kimselerin durumunu ifade etmektedir. Hz. Musa(a.s.) kısasında İsrailoğulları bu sıfatla tanımlanır. Firavun ve taraftarları karşısında İsrâiloğulları’nın küçümsenmesini, etnik ayrımcılığa uğratılması, hor ve hakir görülerek zulme uğratılması konu edinir.  Allah’ın muradının Mustazaaflar yeryüzünün mirasçıları kılması yönünde olduğu vurgulanır (28/5). Ayrıca zayıf ve güçsüz kalan erkek, kadın ve çocuklar Mustazaf olarak tanımlanır ve onları kurtarmak için savaşmanın gerektiğine vurgu yapılır(4/75).

Müstekbirlik halinin farklı düzey ve davranış biçimleri Kitab-ı Kerim’de birçok farklı kavramda karşılık bulur. Bu bağlamda Mütref-refah içinde şımarmışlar, Batar, eşer/eşir, merah-gösteriş ve zenginliğin verdiği ölçüsüz şımarıklık, tuğyan-haddi aşma, azgınlık, utüll-kabalık, acımasız zorbalık.

Mustazaflık hali iki ana boyutta tanımlanır. Birincisi fiziki olarak güçsüzlük haline denk gelir. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar bu tanım içine girer(4/75). İkinci boyutta toplumsal düzen içindeki bu durumu zayıf ve güçsüz bırakılmışları tanımlar. Bu durumu değiştirmek için mücadele vererek, tüm baskı ve zorluklara karşı inancını terketmeyenler takdir edilirken, mustazaflık durumunu içselleştirmiş, kabullenmiş gruplar ise kınanarak bahanelerinin kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.

Şirkin egemen olduğu toplumsal düzenlerde Müstekbir-mustazaf sınıfsal şekilleniş sömürü ve zulüm düzenini kaçınılmaz kılar. Adalet, eşitlik, hak ve özgürlük gibi evrensel ve fıtri değerlerin yok edildiği bu tür toplumsal yapı ve düzenlerde sömürü kaçınılmazdır. Peygamberlerin böyle toplumlarda verdiği tevhid mücadelesinde, adalet ve özgürlük temelinde bir toplumsal değişim ve dönüşüm hedeflenir. Geçmiş toplulukların kıssalarında bu temel ve ortak dinamikleri görmek mümkündür. Bu yönüyle insanlık tarih boyunca gönderilmiş peygamberlerin tevhit mücadelesi ortak bir söylem ve duruşa sahip olduğu söylenebilir.

Şirk toplumlarının genetik yapısının değişmediği vahiy bilgisinin ana mesajlarından biridir. Ali şeriati bu genetik yapıyı felsefi olarak zer-zor-tezvir olarak kavramsallaştırırken tarihsel bağlamda bu üç kurumsal yapıyı Firavun-Karun-Belam tarafından sembolize ettiğini vurgular. Günümüz dünyasına transferle siyasal örgütlülük-finansal örgütlülük-bilginin akreditasyon örgütlülüğü olarak tanımlamak güncel şirk temelli küresel dünyanın anlaşılmasına daha çok yardımcı olacaktır.

Sosyal bir varlık olan insanın tarih boyunca toplumsal ilişki düzlemlerinde farklı değişim ve dönüşümler meydana gelmiştir. Bu ilişki biçiminin siyasal karakteri yönetimsel boyutlarda analiz edildiğinde karşımıza iktidar odaklı farklı yönetim biçimleri çıkar. Literatürde yönetim biçimleri bağlamında ulaşılan en gelişmiş formun devlet merkezli yönetim şekilleri olduğu görülür. Modern bir olgu olan devlet merkezli yönetim şekillerinin günümüzde birbirinden farklı şekillenişleri, örgütlenme biçimleri vardır.

Devletin varlık gerekçesi insanın yaşamsal ihtiyaçlarını en üst düzeyde karşılanması olarak özetlenebilir. Bu bağlamda İslami yönetim fıkhı devletin beş temel unsuru koruması, güvence altına alması gerektiğini ifade eder. Buna göre, can/yaşam, mal/mülkiyet, inanç/din, akı/düşünce, nesil/namus huşularında toplumsal düzenin sağlanması devletin temel varlık sebebidir. Günümüz bağlamında da devletin temel fonksiyonlarının bu alanlarda duyarlılıklar geliştirmesi gerektiği farklı kuramsal yaklaşımlarla analiz edilerek vurgulanır.    

Devamı >>>




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —