Yerellikte Türkiye Örnekliği-Sosyolojik Analiz
1980’li yılların ortalarından başlayarak 2002 Ak parti iktidarının başladığı dönemlere kadar devam eden başörtüsü eylemleri Türkiye İslami mücadele serüveninde kadın örgütlülüğünün mektebi olarak tanımlanabilir. Başörtüsü eylemleri kadınların hak ve özgürlük mücadelesinde deneyimler kazandığı, bedeller ödemek zorunda kaldığı, aile ilişkilerinden mesleki ilişkilere, cemaat ilişkilerinden sivil toplum kuruluşları üzerinden şekillenen yeni mücadele zeminlerine kadar, siyaseten eğitime, hukuktan ekonomiye birçok alanda yeni şekillenişler, açılımlar, duruş ve söylemlerin üretilmesini beraberinde getirdi.
Başörtüsü mücadelesi Mazlum-Der ve Özgür-Der gibi insan hak ve özgürlükleri alanında mücadele eden önemli iki sivil toplum kuruluşunun kurulmasını beraberinde getirdi. Bu yeni oluşumlar İslami oluşumların evrensel hak ve özgürlükler alanı gibi yeni bir dünyaya açılım sağlamalarının tecrübesini yaşadı.
Özellikle 28 Şubat süreci yüzbinlerle ifade edilen başörtüsü hak ihlalleri bir yandan dramatik yaşanmışlıklar bırakırken diğer yandan hak ihlallerine her alanda direnme ve mücadele stratejileri geliştirilmesine yol açtı. AHİM’e açılan davalar, alanda günlerce, aylarca sürdürülen direniş ve gösteriler, basın yayın üzerinden sürdürülen çabalar, Türkiye geneli yapılan el ele eylemi gibi tarihe not düşülen ortak eylem platformları, özellikle sol gruplar, aydın ve yazarlarla beraber sürdürülen imza kampanyaları gibi ilkler önemli bir hafıza olarak müktesebatta yerini aldı.
Statükonun ideolojik aygıtlarının geliştirdiği ikna odaları gibi, cemaat ve oluşumların bir hileyi şeriye olarak uyguladıkları peruklu yasakları delme taktikleri, özellikle sol örgüt ve yapılanmalarla, aydın ve yazarlarla yasağa karşı oluşturulan ortak platformlar ve imza kampanyaları gibi deneyimler İslami mücadele sürecinde inşa edilen yeni Müslüman kadın kimliğinin kodlarının şekillenmesinde etkili oldular.
Yaşanan mağduriyetler ve ödenen ağır bedeller adalet ve özgürlük merkezli ilkesel söylem duruşları besleyen en güçlü dinamikler oldu. Evrensel insan hak ve özgürlüklerin farkındalığı, ayrımcılık, ötekileştirme, cinsel ayrımcılık, etnik ayrımcılık, kadın hakları, çocuk hakları, sosyal ve ekonomik temel hak ve özgürlükler, çevresel duyarlılıklara yönelik 3. Kuşak hak ve özgürlükler gibi alanlarda yeni kavramların, anlayış ve bakış açılarının İslami değerler ikliminde açılımlarının derinleşmesini beraberinde getirdi.
Bu yeni Müslüman kadın kimliğinin sosyokültürel olarak ‘şehirleşmesi’ geleceğe dönük yeni kırılmaların da habercisi oldu. Tarikat ve türevi olan geleneksel yapılar klasik Sünni-Hanifi kültürün değerleri ile kentli-eğitimli kadın kimliğini kendi organik örgütlü yapısal ritüelleri üzerinden yönetme ve koruma becerilerini geliştirebilme başarısını gösterebilirken gelenek dışı bağımsız, mezhep ve tasavvuf üzerinden geleneksel anlayışa eleştirel ve protest bakan oluşum ve çevrelerde kadının örgütlü organik ilişkilerde sağlıklı yönetilemedi. ‘Dava evlilikleri’ gelenekle moderinte arasına sıkışmaktan kendini kurtarmadı.
28 Şubat travması ile sosyal ve psikolojik olarak hedef alanın İslami oluşumları yaşadığı dağılmalar, kimi yapılanmaların karşılaştığı ağır operasyonlar, soruşturmalar sonrası tutuklanmalar, süren davalar, yaşanan şehitlikler/şahitlikler ve cezaevi süreçleri gibi yaşamın her alanda ağırlaştığı süreçler örgütlü kadın kimliğinde daha derin izler bıraktı. Alınan cezalar ve tutuklanmaların dışında bireysel olarak karşılaşılan okuldan atılmalar, meslek ihraçları gibi durumlar özellikle kendi aile ve sosyal çevresi ile çatışma yaşayan örgütlü kadın kimliği üzerinde erkeklere oranla daha ileri boyutlarda sosyal ve psikolojik hayal kırıklıkları ve çatışmaların oluşmasını beraberinde getirdi.