Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İLK DÜĞME

Taha Kılınç yazısında, Irak’ta devam eden protestoların yönetimdeki problem olan ayrışmalar sonucundaki ortak payda eksikliğinden kaynaklanmış olabileceği üzerinde bir değerlendirme yapıyor.

İLK DÜĞME

Irak’ta devam eden protesto gösterileri sırasında, bir gencin açtığı pankartta şu satırlar yer alıyordu: “Irak için en iyi çözüm kendisi Şiî, babası Sünnî, annesi Hıristiyan, eşi Kürt, İran doğumlu, Suudi Arabistan’da okumuş, Amerikan vatandaşlığı bulunan, geceleri içen, gündüzleri ise namazında-niyazında bir başbakan tayin etmek”. İronik bir dille ülkenin içinde boğulduğu devasa sorunları ve paradoksları ifade eden bu tasvir, aynı zamanda gençlerin çözümsüzlüğe isyanını da ortaya koyuyordu.

Ta kuruluşundan beri, Irak’ın bütün sorunlarının ve açmazlarının temelinde tek bir şey yatıyor aslında: Ortak payda eksikliği. Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni Ortadoğu manzarasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun üç vilayetini (Musul, Bağdat ve Basra) birleştirip tek bir ülke haline getiren İngiltere, sunî “Irak Krallığı”nın tahtına da -1921’in ağustosunda- Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı oturtmuştu. Yabancısı olduğu ve hiç tanımadığı topraklara kral olarak atanan Faysal, üç ayrı unsuru tek çatı altında yönetmeyi deneyecekti: Şiîler, Sünnîler ve Kürtler. Fiilen, oldukça derin fay hatlarıyla birbirinden ayrılmış üç parça (bunlara, çok sayıda küçük azınlık cemaati de ekleniyordu) halindeki Irak, yakın tarihi boyunca bu ayrışmanın çok çeşitli acılarını sürekli olarak yaşayacaktı. İlk düğme yanlış iliklenince, başka bir neticenin elde edilmesi de beklenemezdi zaten.

Irak Kralı Faysal, 1933’te, tıbbî kontrol için bulunduğu İsviçre’nin başkenti Bern’de aniden ölünce, yerini 21 yaşındaki oğlu Gâzî aldı. Mekke’de dünyaya gelen Gâzî, babası Faysal’ın devamlı seyahatleri ve sonrasında da askerî faaliyetleri nedeniyle, dedesi Şerif Hüseyin’in nezaretinde büyümüştü. Utangaç bir tabiata sahip olan Gâzî, siyasî hadiselerden oldukça uzak biçimde yetişmişti. Başlarda tecrübesiz ve yeteneksiz bir yönetici olarak algılanmasına karşın, Kral Gâzî, kendisinden beklenmeyen bir performans sergiledi. Özellikle İngiltere’nin Irak politikasına yönelttiği sert eleştiriler, halk nezdinde ciddi popülarite kazanmasına neden oldu. Kuveyt’in Irak’a ait olduğu şeklindeki resmî açıklaması ise İngilizleri hem şaşırttı hem de kızdırdı. Kral Gâzî, daha da ileri giderek, saray içinde yayın yapan bir radyo kanalı kurdurup, İngiliz karşıtı söylemlerini oradan yaymaya başladı. Bu durum, 1930’da başbakanlık makamına atanan kudretli siyasetçi Nûrî Saîd Paşa’yı çileden çıkarmıştı. Bütün kariyeri boyunca Faysal’ın yanından hiç ayrılmayan, Irak’ın kuruluşundan sonra da ülke siyasetinin adeta tek hâkimi konumuna yükselen Nûrî Saîd, iflah olmaz bir İngiliz taraftarı olarak, Gâzî’yi kolayca kontrol edebileceğini hesaplamıştı. Ancak “toy” Kral, sürpriz bir direniş göstermişti.

Kral Gâzî’nin beş buçuk yıllık iktidarı sırasında, modern dönemde Ortadoğu’da yaşanan ilk askerî darbeye de tanık olunacaktı. Kürt asıllı General Bekir Sıdkî, Başbakan Yâsîn Hâşimî’yi 29 Ekim 1936’da devirerek yerine Hikmet Süleyman’ı getirecek, ancak kendisi de 12 Ağustos 1937’de Musul’da, emrindeki subaylar tarafından öldürülecekti. Gâzî’nin çalkantılarla ve gerilimlerle dolu saltanatı, nihayet 4 Nisan 1939 gecesi, son sürat kullandığı otomobiliyle Bağdat’taki bir telgraf direğine çarpıp öldüğünde sona erecekti. Irak halkı, Gâzî’yi İngilizlerin öldürdüğüne o kadar çok inanacaktı ki, ertesi gün Musul’da çıkan ayaklanmada İngiltere’nin Musul Başkonsolosu E. A. C. Monck-Mason, öfkeli kalabalıklar tarafından katledilecekti.

(Hikmet Süleyman (1889-1964), Sultan İkinci Abdulhamid’in devrilmesinde rol oynayan, Hareket Ordusu Komutanı Mahmud Şevket Paşa’nın küçük kardeşiydi. Yâsîn Hâşimî iktidarının devrilmesi için General Bekir Sıdkî’yi darbe yapmaya ikna eden odur. Başbakanlığı yalnızca 10 ay süren Süleyman, Sıdkî’nin öldürülmesinden sonra Kral Gâzî tarafından görevinden alınmış, ancak idam edilmemiştir. Hikmet Süleyman, Türkiye yakın tarihinin tanınmış şahsiyetlerinden Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kayınpederidir.)

Aynı sınırlar içinde yaşayan halkların onları bir araya getirecek ortak paydadan yoksun bulunduğu, bu sebeple de sürekli dış aktörlerin oyun sahası halinde olan bir ülke Irak. Dün İngiltere, bugün ABD ve İran, yarın başkaları… Yabancı müdahalesi, Irak için kaçınılmaz bir yazgı durumunda. Bu yazgı ancak, şu günlerde “fakirlik ve mahrumiyet” şemsiyesi altında bir araya gelerek sokakları dolduran yüzbinlerin içinden çıkabilecek aklı başında, herhangi bir dış angajmana sahip olmayan, geniş ufuklu ve vizyon sahibi önderler eliyle düzeltilebilir, ama mevcut şartlarda bu da oldukça zor görünüyor..



Anahtar Kelimeler: DÜĞME

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER