Tarih: 24.03.2021 11:56

İlahiyat fakültelerinde eğitim ve bilim dalları üzerine

Facebook Twitter Linked-in

Prof. Dr. İsa Doğan yazdı;

İlahiyat fakültesi 1949 yılında ilk olarak Ankara’da açılmakla birlikte, kuruluşunu 1 Eylül 1900 tarihinde İstanbul’da açılan Darülfünun-i Şahanadeki Ulumu Aliye-i Diniyye Şubesi ile başlatmak mümkündür. Burada tefsir, hadis ve usulü, fıkıh ve usulü, kelam ve Tarihi Dini İslam dersleri okutulmuştur. 1908 meşrutiyetinden sonra adı, programı ve bilim dallarında büyük değişiklikler olmuştur. 4 yıllık bir eğitim programına sahip olan Ulumu AliyeiDiniyye bölümü, 1913 yılından itibaren Ulumu Şer’iyye adı altında eğitime devam etmiştir. Kurumun programına ahlak ve tasavvuf, siyer, dinler tarihi, Arap edebiyatı ve felsefe gibi bazı dersleri ilave edilmiştir. 19 Eylül 1914’te medreselerin ıslahı düşüncesiyle Darül-Fünun bünyesindeki Ulumu Şeriyye kapatılıp Şeyhul-İslamlığa bağlı Medresetü’l-Mütehassisin açılmış olup bu da 1918’den itibaren Süleymaniye Medresesi adıyla devam etmiştir. Süleymaniye Medresesinde okutulan dersler tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve hikmek, (Tasavvuf, ilmi nefs, ahlak) ve edebiyat (Arap, Türk, Fars ve Garp edebiyatı) olarak tespit edilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan bir kanunla Süleymaniye Medresesi de kapatılmıştır.

7 Ekim 1925 tarihli Darül-Fünun talimatnamesinde İlahiyat Fakültesi adı yer almış ve okutulacak dersler, tefsir, hadis, fıkıh tarihi, içtimaiyat, ahlak İslam dini tarihi, Arap edebiyati, din felsefesi, kelam tarihi, tasavvuf tarihi, felsefe tarihi, islambediiyyatı, hali hazırda islam mezhepleri, akvamı islamiyyeetnoğrafyası, Türk tarihi dinisi ve tarihi edyan olarak tespit edilmiştir. Ancak mezunlarının istihdam edilememesi yüzünden bu da kapatılmıştır.

Son olarak 4 Haziran 1949 tarih ve 5424 sayılı kanunla Ankara Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi kurulmuş olup bu fakültede okutulan dersler Kur’an, İslam dini esasları, tefsir, hadis, İslam hukuku, kelam ve mezhepler tarihi, tasavvuf tarihi, felsefe-mantık, İslam felsefesi, dinler tarihi, İslam tarihi, din psikolojisi, din sosyolojisi, İslam sanatları tarihi, Arapça, Farsça, klasik dini Türkçe metinler, paleografi, pedagoji olarak tespit edilmiş olup bugün de bu derslerin çoğu İlahiyat Fakültelerinde okutulmaktadır. (Fazla bilgi için bkz. H. Ayhan, TDV İslam Ansiklopedisi)

Bu kısa tarihçeyi niçin verdim?

Her şeyden önce gerek Ulumu Aliye-i Diniyye gerek Ulumu Şeriyye, gerekse Medresetü’l-Mutehassisi, Süleymaniye Medresesi ve son olarak kurulan İlahiyat Fakültesi İslam dinini, dini temelleri doğrultusunda öğrenmek ve öğretmek üzerine kurulmuştur. Öyleyse okutulan dersler bilim dalları ve konuları bu amaca yönelik olarak oluşturulmalıdır. Nitekim Ulumu Aliye-i Diniyye döneminde derslerin ve bilim dallarının bu amaca göre oluşturulduğu görülmektedir.

1908’deki meşrutiyet anlayışıyla muhtemelen dine bakış ve din anlayışının değişmesi gerektiği düşüncesiyle Ulumu Şeriyye döneminde bu kurum programına ahlak, tasavvuf, dinler tarihi, Arap edebiyatı ve felsefe gibi temelde batılı bilim anlayışının bakış açısını yansıtan derslerin konulduğu görülmektedir. Bu derslerin İslam’ın temelleriyle doğrudan doğruya örtüşmediği açıktır. Kaynağını tümüyle dinin oluşturmadığı genel karakterli bir ahlak dersi, yine İslam’ın temelleriyle doğrudan ilgisi olmayan, Hıristiyan ve Şia kaynaklı tasavvuf dersi, İslam diniyle aynı düzlemde konuşturulan Hıristiyanlık ve Yahudiliğin yanı sıra Hindistan, Çin ve İran’daki pek çok batıl inancı dinler adı altında işleyen Dinler Tarihi dersi, ve İslam’ın temelleriyle taban tabana zıt Felsefe dersinin konulması İslam dininin temelleriyle tam olarak örtüşmeyen bir din anlayışı ve yaşam biçimi oluşma ve oluşturmanın ilk adımları olarak kabul edilmelidir. Bu durum İslam dininin alternatifsiz tek din olduğu gerçeği ve imajına zarar vermiştir.

Yine İslam dininin temelleriyle taban tabana zıt olan Felsefe dersi konularak, İslam dininin akıl dini olduğu imajı öne çıkarılarak vahiy dini olduğu gerçeği arka plana itilmiştir. İslam dininin temelleriyle bağdaşmayan bütün bu girişimler, Yüce İslam dini hakkında bilen bilmeyen, uzman olan ya da olmayan herkesin hüküm yürüttüğü ve İslam dininin bilerek veya bilmeyerek nesnellik ve bilimsellik adına sorguladığı sıradan bir bilim alanı haline getirmiştir. Bunu yaparken de Hicri 2. ve 3. asırlarda ortaya çıkan ve Müslüman toplumun ilk filozofları olarak bilinen Mu’tezile’nin görüş ve anlayışından büyük ölçüde destek alınmıştır.

İlahiyat Fakültelerinde okutulacak birtakım derslerin ve anabilim dallarının isim ve programları tespit edilirken Yüce İslam dininin özü ve temel ilkeleriyle örtüşüp örtüşmediğine bakılmamış ve bu konuda gerektiği kadar inceleme yapılmamıştır. Örneğin, İlahiyat Fakültelerinde bir dönem okutulan Mezhepler Tarihi dersinin adı, mezhep veya mezheplerin İslam’daki konumu ve meşruiyetine bakılmaksızın bir anda İslam Mezhepleri Tarihi olmuştur. “İslam mezhepleri” ifadesinin İslam tarihinde hiçbir delili, kanıtı ve kaynağı yoktur.

Bir düşüncenin veya bir fikrin öğrenilmesi ve öğretilmesinin gerekliliği, onun bilimsel bir disiplin veya bir bilim dalı olmasını gerektirmemelidir. Temel ilkeleri, İslam’ın temelleriyle tam olarak bağdaşmayan, prensipleri İslam öncesi veya batılı bilim adamları tarafından oluşturulan ve İslam’a adapte edilerek İslam Felsefesi, Din Felsefesi, Din Psikolojisi, Din Sosyolojisi vb. birtakım isimlerle okutulan derslerin konuları, bizzat İslam’ın temellerinden hareketle Temel İslam Bilimleri olarak görülen Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam alanlarında uzman olan ve aynı zamanda Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, Edebiyat, Tarih, Sanat vb. alanlarda donanımlı kişiler tarafından tenkitli, tahkikli ve mukayeseli olarak okutulmalıdır.

Bilim, ilim veya fen, doğal dünyanın incelenmesidir. Nedensellik ilkesi doğrultusunda deney, gözlem ve düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik disiplinler bütünü olarak tanımlanmıştır.

Kur’an, insanoğlunun da tâbi olduğu kâinatın maddi ve manevi yaratılış kanunlarından bahseden, Allah’ın emir ve yasaklarından ibaret olan ilahi bir kitaptır. Kur’an’da ve Peygamber’in (sas) bir çok hadisinde aynı zamanda Allah’ın varlığı ve delilleri olarak kabul edilen canlı cansız bütün varlıkların, gökyüzü, yeryüzü ve derinliklerinin incelenmesini öngören pek çok ayet ve hadis vardır. Öyleyse Allah’ın emirleri doğrultusunda kâinatı inceleyen başta Matematik Fizik, Kimya, Astronomi olmak üzere bütün Fen ve Uzay Bilimlerini İslami ilimler olarak tanımlamak mümkündür. “İlim mü’minin yitik malıdır nerede bulursa alır.” hadisiyle, “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” sözü bu konuda önemli bir anlam içermektedir.

Müslümanların eğitim ve öğretim tarihinde bir giriş, başlangıç ve kuruluş aşaması olarak kabul edilmesi gereken İlahiyat fakültelerinin ve bu fakültelerin eğitim öğretim hayatının bugünkü durumuyla yüz sene önceki durumu arasında hiçbir fark yoktur. Hatta İslam dininin doğru anlaşılması ve yaşanması noktasında daha da geri durumdadır. Öyleyse İlahiyat fakülteleri ve bu fakültelerde okutulan Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Büyük Fıkıh olarak adlandırılan Kelam derslerinin bundan sonraki aşamalarda ilme ve bilime katkı verici hale getirilmesi son derece elzemdir. Bunun için vakit kaybetmeden şimdiye kadar kuruluş aşaması olarak gördüğümüz ve İslami alanda belirli bir seviyeye gelmiş olan bu derslerin yukarıda isimlerini verdiğim Fen ve Uzay Bilimleriyle bir arada ve iç içe verilmesi büyük önem arz etmektedir. Müslümanların tarihinde bunun örnekleri vardır. ‘Zararın neresinden dönülürse orası kârdır’ kabilince derhal ve hemen bu konuda projeler hazırlanmalı ve harekete geçilmelidir. Bu şekilde en geç 10 yıl içerisinde önce Müslümanların, sonra da bütün dünya insanlarının fotoğrafı değişecek, refah ve mutluluk kapısı açılacaktır. Böyle yapılmadığı takdirde aradan 500 sene de geçse Müslümanların hayatında olumlu yönde en küçük bir değişiklik olmayacak hatta İslami değerlerin tümünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —