İKTİDARLAR DÖNGÜ VE DEVLET

Zahit TOMAN’IN “KONUYA DAİR” ANALİZİ…

İKTİDARLAR DÖNGÜ VE DEVLET

Devletler kuruluş ve dayanak felsefeleri bakımından tarih boyunca farklı coğrafyalarda farklılıkları ile var olmuşlardır. Devletler, bir sistem olarak kendi mülkü içinde belli amaç ve gayeler hedeflemiştir. Bunları gerçekleştirmek için geliştirdikleri mekanizmalar ve araçlar ile mülklerindeki insanları, toprağı, iktidar erki ile yönetmeye çalışır.

Devletler, belli bir zümre, aile, ideoloji, dinin mensuplarınca kurulur veya yönetilirler. Devletin mülkü içinde bulunanlar, istemli veya zora dayalı olarak iktidarı ile ilişki içindedirler. Siyasi erkin siyasaları tarafları bağlayan metinler olarak ortaya çıkmakta ancak daha ziyade yasal düzenlemeler otoritenin gücünü arttırmak ve iktidarı korumaya yönelik olarak şekillenmekte. İktidardaki sınıf, çevreyi kontrol etmek ve kendi geleceğini garantiye alma motivasyonu ile hareket ettiği için kendi alanına dışarıdan müdahale ve girişleri engellemeye odaklıdır. Bu yüzden hukuk çoğu zaman iktidarların kölesi olarak iş görür.

Yöneten- yönetilen ilişkisi, ikilemlerle oluşturduğu döngü kısır bir süreç olmakla birlikte, lineer(ilerici) görüntüsünün yanında faşizan, muhafazakar ve içe dönüktür. Kendi yaşam florası için lineerdir. Kendi yaşamını devam ettirmek için ortaya koyduğu çevreyi kontrol etme eylemleri bakımından faşizan ve muhafazakardır.

Devlet denen aygıtı kuran veya ele geçiren irade, süreçleri yoğunluklu olarak yukardan aşağı doğru yürütür. Bir zümre veya belli odakların kontrolünde olan devletler, toplumsal devlet olamadıklarından büyük ölçüde düşman üreterek ve çatışmalar üzerine kendi varlıklarını sürdürürler. Çatışmacı ortamda toplumsal dinamikleri kontrol etme becerileri artan siyasi erkler büyük ölçüde korku ve umutsuzluk üretmeye önem verirler.

Devletin temsilcileri konumundakiler, gücü daha ziyade idare ettikleri topluma karşı kullanırlar. Toplumda yönetenlere karşı oluşan muhalefet, çevreyi temsil eden odaklarca şekillendirilir. Merkeze yürümek isteyen çevreler, geliştirdiği muhalefet cephesiyle büyük bir çekişme içine girer. Bu çekişme muhalefeti keskinleştirdiği oranda iktidarı katılaştırır ve içe kapanmaya iter. İktidar çevresel baskılara karşı yoğunluklu olarak sert mukabelede bulunur. İktidarı paylaşmak ve iktidarı geniş bir alana yaymak arzusundan uzaktırlar. İyice sertleşen iktidar muhalefetin gücüne güç katar ve zamanla zayıflar ve iktidarda çatlamalar olur. Bu çatlaklardan içeri sızan çevre, tazyiki arttırarak iktidarın zırhını parçalar.  Çevreden merkeze gelen muhalefet, toplumsal katmanların tamamını temsil etmiyorsa, merkeze oturdukça kendinden öncekilerin kaderini paylaşır. Çevreden merkeze oturanların ortak kaderlerine bakıldığında yola ilk çıktıklarında taşıdıkları birçok değer ve ilkeyi yontmuş veya kapıda bırakmış olabilir. İktidara sahip oldukça iktidar sahiplerini taklit edenler aslında efendiyi taklit eden köle ruhlular gibi davranır. Çünkü kendinden önce iktidar olmuşların iktidarını hissettirme biçimi ve davranışı onun ruhunda derin bir iz bıraktığından iktidar olmayı, olabilmeyi kendinden öncekiler gibi olmakla mümkün olabileceğini düşünmektedir.

Kültürsüz toplumlar, dönemsel başarılar kazansalar bile kültürel olarak güçlü olanlara benzemekten kurtulamazlar. Tarihte buna Farslar ve Çinlilerin durumu iyi bir örnekliktir. Tersi yönden de Moğolları gösterebiliriz. İslam dünyası Batı karşısında geriledikçe düşmana benzeme bir çıkış olarak görülmüştür. Toplumsal dönüşümlerini batı normlarına uydurmak temel bir hedef olmuş olan İslam toplumları bağımsızlıklarını elde etseler ve savaş kazansalar da toplumsal dönüşüm bakımından yenilmişliklerini ilan etmişlerdir. Çevreden iktidara yürüyenlerde böyle olmuştur. İktidardan uzaklaştırdıkları zihniyete benzeyerek yeni bir süreci değil eskinin tekrarına talip olmuşlardır.

Yeni bir iktidar etme biçimi iddiasıyla gelenler hazırlıksız ve toplumun her kesimine yönelmemiş iktidar formuyla kendisine yönelen muhalefet dalgaları karşısında içe kapanmak ve dar bir çevre ile çalışma hatasına düşmekten kurtulamamakta. İktidarı elinde bulunduranların kendi kadroları dedikleri mutlak itaat eden bağlı kişilerden oluşan bu kişiler bürokratik oligarşinin yenileri olarak kendi nizamlarını inşa etme temel gayesi iktidara hakim olmakta.

Yeni oligarklar, temsil ettikleri yapıların ilkeleri ile hareket etmekten çok kişisel alan kazanma gayretindedirler. Bu amaçla oluşturdukları networku günlük eğilimlerle işleterek tek bir olguyu ortada bırakmakta. Geriye kalan ne varsa yok saymakta veya önemsizleştirmekte. O olguda kendileridir. Bu nokta hem temsil ettikleri kesim açısından hem de toplumun diğer kesimleri bakımından kırılma noktasıdır. Tabana yayılmayan bu iktidar etme biçimi kendinden önceki iktidarların kaderini yaşamaktan kaçamamakta.

Ak Parti iktidarı devleti dönüştürmek ve demokratik bir çizgiye çekerek toplumun farklı kesimlerini sistemle barışık hale getirme iddiasıyla yola çıktı. Farklı kesimlerden de kabul görerek çok yol aldı. Ancak sisteme hakim oldukça, sistemin kılcal damarlarına girildikçe devleti dönüştürmek yerine devletleşmeye başlayan bir Ak Parti gerçeği ile karşı karşıya kalan Ak Parti tabanı bir çok sorguyu yapmakta ve çıkış yolu aramakta.

Geniş bir kesimi temsil eden Ak Parti, diğer çevrelerin tek başlarına muhalefeti ile zorlanamaması sonucu muhalefetin farklı kesimleri değişik adlar altında güç birlikleri kurdu. Ancak bu da bazı şeyleri değiştirmeye veya iktidarın el değiştirmesine yetmediğini gören muhalif çevreler, AK Parti’nin içindeki sorguları da kullanarak sosyolojik tabanının yaşadığı memnuniyetsizliği başarılı bir şekilde kullanarak AK Parti’nin kendi iç dinamiğini zayıflatmayı başarmış görünmekte. İç dinamizmini kaybetmeye başlayan AK Parti kendi içinde muhalif sesleri daha çok çıkarmaya başlamış durumdadır.

AK Parti’deki ilkesel deformasyonlar, bireysel çıkar çatışmaları, parti içi gruplaşmaları ve küskünleri doğurmuştur. Çünkü bu çatışma ve çekişmelerin sonucunda kimi yollarını ayırmış, kiminin yolu kesilmiş, kimi trenden indirilmiş kimi de inmiştir.  AK Parti tabanının muhafazakar ve dindar kimliği kendi içindeki sorguların temel kaynağı olarak partiyi tehdit etmekte. Bu tabanın gördüğü ilkesizlikler adalet duygusunu ciddi bir şekilde örselemiştir AK Parti içinde sıkıntılara yol açmıştır. Tek ses hareket eden parti görünümünden dağınık bir görünüme evrilmiş olan AK Parti hayati bir devreye girmiş durumda.

Ak Parti, İbn-i Haldun’nun ifadesiyle döngüsel bir süreçten geçmekte ve dibe vurup ya yeni bir çıkış sağlayacak veya dibe vurup yok olup onun küllerinden yeni bir ateşin alevlenişini görecek. Üçüncü bir yol da lineer bir gelişim gösterip olumsuzluklardan ders çıkarır kendini yeniler ve iktidar etme biçimini sorgular toplumsal mutabakat ile toplumsal devleti ilkeler üzerine inşaa ederek eskinin yeni yolu olarak yola devam eder. Hangisi mümkün bilinmez ancak insanlık tarihi kadar neredeyse eski olan iktidar konusu birikime dayalı oldukça yönetenlerin rahat ettiği bir iktidar etme sanatı sergiledikleri muhakkak. Birikime dayalı olmayan devlet ve iktidar etmeler çok yorulmuş ve toplumlar çok bedel ödemiştir.

Kaynak: Özgün İrade Dergisi 2019 Ekim Sayısı