Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İktidarın Olduğu Her Yerde Direniş İmkânı Var Mıdır?

Abdulbaki Değer;

İktidarın Olduğu Her Yerde Direniş İmkânı Var Mıdır?

Klasik okuma; tabi olma, tahakküm kurma ilişkisini net, tek taraflı, hiyerarşik bir ezen-ezilen çelişkisi üzerinden yapar. Ezen ve ezilenin belli olduğu, amaç ve prosedürlerin belirgin olduğu bu tarz iktidar analizi şüphesiz yüzeyseldir ve yüzeyselliği nedeniyle eleştirel okumaların hedefindedir. Bu analizin yüzeysel ve eleştiriliyor olması onun yanlışlığından ziyade kaba ve eksik olmasıyla ilintilidir. Hele hele dün olduğu gibi bugün de yeryüzünün pek çok yerinde yaşanan insandışı muamele dikkate alındığında iktidar ilişkisinin önemli boyutunun ezen-ezilen çelişkisinde, berraklığında yaşandığını gösteriyor. Gelgelelim bu iktidar analizi için gerekli ancak yeterli değil.

Bu notu düştükten sonra iktidar ilişkisinin karmaşık doğasına odaklanmaya çalışalım. J. Scott’ın kamusal senaryo, gizli senaryo, maske üzerinden yaptığı analizi ilgi çekici ve ufuk açıcı. Scott, ezenin aktif ezilenin pasif olarak konumlandırıldığı mekanize bir “tabiiyet, tahakküm” ilişkisi yerine örtük, stratejik, karmaşık ve alabildiğine dinamik bir ilişkiye dikkatlerimizi çekiyor. Foucault’nun “iktidarın olduğu her yerde bir direniş ya da direniş imkânı vardır” tespitinde de görüleceği üzere ilişkinin sabit ve mekanik değil ilişkisel ve akışkan olduğu ifade ediliyor. Bu sadece gerçekliğin doğasının ne olduğuna ilişkin “bilimsel” bir merak değil aynı zamanda söz konusu ilişkiyi belirli ilke ve değerler doğrultusunda dönüştürmek üzere verilecek bir mücadelenin niteliğinin ne olacağıyla da doğrudan ilintilidir. Nitekim hepimiz için meselenin hayati önemde olmasını sağlayan şey de budur.

Bu açıdan baktığımızda rafine bir iktidar analizi rafine bir direniş mücadelesinin ayrılmaz parçasıdır. Hatta daha da önemlisi ve açığı rafine bir mücadeleyi mümkün kılan en önemli adımlardan birisidir. Onsuz rafine bir mücadele, yüksek nitelikli bir direniş, bir diriliş hayaldir. Bugün hem ülke içinde yaşadıklarımız hem de dünya ölçeğinde yaşadıklarımız bunun apaçık göstergesi değil mi? Derin, rafine bir okumamız olsaydı onca yaşanmışlıktan sonra şu an yapıp etmekte olduğumuz işleri yapıp ettiğimiz şekilde yapabilir miydik?

Mevzuyu eğitim-öğretim faaliyetleri üzerinden kısaca örneklendirmeye çalışalım. Gerçekten de eğitim-öğretim alanı, özellikle zorunlu ve kitlesel olanı kastediyorum, bir tabiiyet-tahakküm ilişkisinin ayrılmaz parçasıdır. Var oluş gerekçesi de sürekli olarak tahkim edilmesinin gerekçesi de budur. Yüzeysel ve kaba olarak adlandırdığımız okuma eğitim-öğretim faaliyetinin bir tür toplumu “yeniden formatlama”, istendik kültür, ideoloji, vs. üzerinden şekillendirme işi olduğunu belirtir ki, bu apaçık doğrudur. İnsanları belirlenmiş bir hedef doğrultusunda aşamaları özenle yapılandırılmış bir işlemden geçirmek bunun somut göstergesidir. Ancak Scott ve benzerlerinin belirttiği gibi bu ilişki ne statik ne de mekanize bir şekilde işliyor. Örneğin Cumhuriyet’in başında devletçe kabul edilen ve arzu edilen doğrultuda çözülmesi için eğitim-öğretimin de işe koşulduğu sorun başlıklarımızdan dini ve etnik aidiyetlerimizin çoğu çözülemediği gibi tersine daha da radikalleşmiş, agresifleşmiş durumdadır.

Dolayısıyla tabiiyet-tahakküm ilişkisi pür bir belirleyen-belirlenen ilişkisi olarak tanımlanamaz, yaşadığımız da bunun kanıtıdır. Dönüştürülmek için işleme alınanlar kendilerinden beklendiği üzere dirençsiz bir şekilde ameliyat masasına yatmamışlar, eldeki imkânlar ölçüsünde Scott’un ifadesiyle “gizli senaryoları” doğrultusunda maskeler kullanmışlar, direniş sanatlarına başvurmuşlar. Benim dikkat çekmek istediğim ve önemli gördüğüm husus ise bunun karşımıza ne tür bir tablo, maliyet çıkardığıdır. Dikkat edilirse tekniklerin, stratejilerin işe koşulduğu bir savaş alanını yansıtan bu ilişki yerleşik güç ilişkilerinin seyrine göre mücadelenin örtüklük açıklık skalası üzerinden verildiğini görüyoruz. Özellikle Scott ve benzerlerinin okumalarında göze çarpan ezilenin ezen karşısındaki rasyonel, uyanık, kurnaz olmasına ilişkin tespitinin, bir tür olanı meşrulaştıran, ağır ve tahripkar ilişkiyi hafifleten çağrışımları yedeğinde taşımasıdır. Bu olumsuz çağrışım şüphesiz ezilenin rasyonel, canlı, direniş halindeki bir varlık olarak sahne alması nedeniyle açıklığa kavuşmuyor. O yüzden çağrışım olarak nitelendiriyorum. Ancak ezilenin aktörleşmesi gönül rahatlatıcı bir çağrışımı yedeğinde taşısa da nihayetinde kaba ve tahripkâr mücadelenin acımasızlığı yerli yerinde duruyor. Üstelik bu ince ilişkide ezilenin aktörleşmesi ayrıca bir self-tahakküme yol açıyor ki bunun çoğunlukla farkında bile olmuyoruz. Eğitim-öğretim bahsinde bu açıdan baktığımızda tembellik dediğimiz hadisenin bir yönüyle işlemden geçirilmek üzere sisteme alınanların çoğunlukla kendilerine dönük tesis edilen işleme ilişkin bir başkaldırısı, bir direniş formudur.

Tembelliğin bir başkaldırı, bir direniş formu olması kendi başına bir şey açıklıyor ancak daha geniş ölçekte tabiiyet-tahakküm ilişkisinde anlamlı bir kırılmaya hizmet etmediği gibi tersine o ilişkiyi besleyen bir şeye dönüştüğünü fark etmemiz gerekiyor. Çünkü mevcut tabiiyet-tahakküm ilişkisi, sadece sizi işlemden geçirme arzusu ve pratiğiyle değil bu süreçteki ve sonuçtaki performansınızın durumu üzerinden de işlemeye devam ediyor. Yani sizi istediği gibi dönüştürmesine fırsat vermemek için stratejik bir mücadele olarak kullandığınız başarısızlık, sizin başkasının arzu ettiği şeye dönüşmediğinizin ispatıdır gerçekten. Ancak gelgelelim bu durum, yani bir mücadele ve direniş formu olarak başarısızlığınız kendi olmak istediğiniz şeyi başardığınız anlamına hiç gelmiyor. Başarısızlığınız sizin için anlamlı, nitelikli ve güçlü bir varoluş anlamına gelmiyor. Ancak başarısızlığınız tahakkümde olanların tahakkümlerini sürdürme, yerleşik düzeninin meşruiyetini muhafaza ederek sürdürme konusunda ve kararlılığında son derece işlevsel bir gerekçe. Niye bu haldesiniz, çünkü başarısızsınız? Mevzu uzun ve uzuyor ama ilgi ve dikkatimizi de ziyadesiyle hak ediyor. Çünkü gerçekten de iktidarın olduğu yerde direniş imkânı vardır ancak hakkı verilmezse direniş ve direniş imkânları verili düzenin ve ilişkinin çarklarına uygun dişli olması çok da sürpriz olmuyor.

 

Kaynak: Farklı Bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER