Cumhurbaşkanı Erdoğan Mayıs 2018’de Londra’ya giderek küresel yarımcıları Türkiye’ye davet etmişti… Üç buçuk yıl sonra Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de yine Londra’da küresel yatırımcıları Türkiye’ye davet etti.
Nebati “yeni model”i anlatmış, konuşması yatırımcıları etkilemiş midir? Bu yönde bir haber çıkmadı. İşte bu noktada iktidarın büyük problemi karşımıza çıkıyor: İktisat biliminin diliyle konuşmamak… Hatta yatırımcının uzaklaşmasına sebep olan “heterodoks” dille konuşmak!..
Nebati “bize öğretilmiş şeyleri yapmaktan vazgeçtik” demişti. (23 Aralık 2021)
Ama Londra’daki yatırımcılar “ortodoks” yani iktisat ilmindeki ana çizgiye göre düşünüyor, ona göre karar veriyorlar. İktisat fakültelerinde, enstitülerde, uzmanlık raporlarında “öğretilmiş” olan iktisat bilimini esas alıyorlar.
LONDRA GEZİLERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebeptir” sözü de böyle ‘heterodoks’ bir sözdür. “Öğretilmiş” iktisada uymaz. Erdoğan da 15 Mayıs 2018’de Londra’da yatırımcıları Türkiye’ye çağırmış, “faiz sebeptir” diye vurgulamış, faizi indirtmek için Merkez Bankası’na karşı “daha etkili” davranacağını söylemişti… Bu sözler duyulur duyulmaz dolar 4.38 liradan 4.69 liraya çıkmıştı. (Bloomberg, 15 Mayıs 2018)
Çünkü bu tez sadece Erdoğan’ın görüşüdür, “benim tezim” diyor zaten.
Enflasyonun sebebinin kamu açıkları ve kurumsal zaaflar olduğunu “öğrenmiş” olan yatırımcı Türkiye’ye gelir miydi? Gelmiyor zaten.
Yatırım gelmeyince iktidar kamu açıklarını kapatmak için sürekli yüksek faizle borçlandı.
Merkez Bankası’nın “128 Milyar Dolar” döviz rezervi ve ihtiyaç akçesini tüketti. İthalat patladı. İmar affı ve paralı askerlik gibi bir defalık gelirlerle piyasa canlı tutuldu; seçimler kazanıldı… Bağımsız bir merkez Bankası’na bu yaptırılamazdı ama CB sistemine geçiş sırasında bağımsızlık kaldırıldı… Artık Merkez Bankası da “laf dinliyor.”
FAİZ 240 MİLYAR TL
Bu “heterodoks” yani kuralları belli olmayan ve “öğretilmişlere” aykırı politikalar seçim kazandırdı ama verimliliği arttırmadı. İktidarın hazırladığı 11. Kalkınma Planı’nda, kaynakların verimsiz alanlara, inşaat ve tüketime gittiği yazılıdır.
Politikalara ve kurumlara güvenin kaybolması Türkiye’nin risk primini 200’lerden 500’lü rakamlara çıkardı. Dünyada faiz yüzde 1 civarında ama biz bu yüzden ancak yüzde 6 faizle borç bulabiliyoruz!
Bugün dış borçlarımız kabaca 453 milyar dolardır! Hükümetin 2022 bütçesinde faiz ödemeleri için ayrılan para 240 milyar liradır! Korkunç bir faiz yükü!
Düşünün ki, Bakan Pakdemirli, “tarımsal destekleme bütçesini 29 milyar liraya çıkardık” diye övünüyor! (1 Şubat 2022)
Tarıma 29 milyar, faize 240 milyar TL…
Bu yüzden, eski Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’ya göre, 23 milyon vatandaşımız yoksulluğa düştü.
Türkiye böylesine faizci bir iktidar görmemişti.
“Nass” sadece Merkez Bankası’na emir verirken var, bütçeye 240 milyar lira faiz ödeneği koyarken yok!
Krizin sebebi iktidarın heterodoks politikalarıdır ve kamu kurumlarını “laf dinler” hale getirerek kurumsal güveni sarsmış olmasıdır.
SIRA YASTIK ALTINDA
Maaşlara zam diyelim, elektrik ve gaz faturalarına indirim yahut TL mevduatına “Kur koruması” diyelim; bunların hepsi için kaynak lazım! Yani daha yüksek faizle yeni borç!
Karadeniz’de gaz bulunması elbette sevindirici ama bütçedeki yangına faydası yok…
Hükümetin yeni ümidi “yastık altı” altın ve dövizi sisteme çekmek...
Hükümet Aralık 2016’da da aynı çağrıyı yapmış, 2017 ve 2018 yıllarında altına dayalı kira sertifikası ve tahvil çıkarmıştı. Altın getirene faiz de verilecekti…
Umulan sonuç alınamamıştı.
Şimdi yastık altı altın ve döviz sisteme çekilebilir mi? İnşallah diyelim ama temeldeki sorun güvensizliktir. Bakan Nebati hâlâ “Merkez Bankası’nı önemsizleştirdik” diyor!
Londra’da aynı söylemi tekrarlayarak yatırım çekilebilir mi?
Türkiye’nin bugün, 1980’de merhum Turgut Özal’ın “24 Ocak Kararları” gibi… 14 Nisan 2001’de Kemal Derviş’in “15 Kanun” paketi gibi ortodoks iktisat reformlarına ihtiyacı var: Bağımsız Merkez Bankası’na, iktidarların seçim ekonomisini önleyecek “mali kural”a, modern iktisat zihniyetine sahip kamu kadrolarını ihtiyacı var.