Milli güreşçi Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank’ın yönetim kurulu üyeliğine atanması sadece bir kişinin ödüllendirilmesi meselesi değildir. Bu atama kamu kurumlarında liyakat ilkesinin nasıl dışlandığını, sadakat ve partizanlığın ise nasıl öne geçtiğini gösteren vahim bir örnektir.
Nitekim birçok eski AK Parti milletvekili ve belediye başkanları yargı kurumlarında, yüksek makamlarda, kamu kurumlarında yönetim kurulu üyeliklerine atanıyor.
Şunun bir kez daha altını çizmek gerekiyor ki, 2018 tarihinden bu yana Gençlik ve Spor Bakanlığı Yardımcılığı (hala) görevinde bulunan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hamza Yerlikaya’nın atanması partizanlıkta, kayırmacılıkta, liyakatsizlikte gelinen son noktadır. Bir güreşçinin kamu bankasının yönetim kurulu üyeliğine getirilmesi gibi aklı, mantığı zorlayan, vicdanların kabul edemeyeceği başka bir benzeri örnek olmasa gerek.
Ne beklenir böyle bir durumda?
Hiç değilse bu meselede cılız da olsa iktidarın içinden birkaç ses çıksın, itiraz etsin. Olmasa iyiydi desin. Hiç değilse bir kişi çıksın, ağız ucuyla olsun “doğru bulmadığını” söylesin.
***
Maalesef AK Partili bir milletvekili de çıkıp “Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam olmuş” fıkrasını bile geride bırakan bu hadiseyi eleştirmedi. İtiraz etmedi, “bu kadarı yapılmasın” demedi, diyemedi…
Bilakis işin ucunu “vatanseverliğe” bağlayıp ağız dolusu savunuldu!
Hem de nerede?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında, Meclis Kürsüsünden!
Meclis Genel Kurulu’ndaki konuşmasına “Asrın Güreşçisi Hamza Yerlikaya bu vatanı, bayrağını, ülkesini seven, İstiklal Marşı’mızı defalarca okutan, bu bayrağı dalgalandıran bir sporcumuzdur” sözleriyle başlayan AK Parti milletvekili Tamer Dağlı hükmü veriyor:
“Hamza’dan rahatsız oluyorsanız vatan sevginizden şüphe etmeniz lazım.”
Dağlı’ya göre Yerlikaya’nın ataması gayet makulmüş, çünkü “Bu bankaların sporla ilgili hizmetleri de” varmış. (Bankaların daha başka hizmet alanları da var mesela!)
Dağlı şöyle buyuruyor: “Hamza gibi vatanını seven sporcularımıza ne yapsak azdır.”
***
Vatanseverliğin ölçüsünü gördünüz mü? Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank’ın yönetim kuruluna atanmasına itiraz ediyorsan bu vatanı sevmiyorsun, itiraz etmiyorsan bu vatanı seviyorsun!
2019 yerel seçimlerinde AK Partinin belediye başkanı adayına göre de “Esenyurt kaybedildiğinde, İslam, Kudüs ve Mekke de kaybetmiş” olacaktı.
TBMM Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı yapan AK Partili İsmet Yılmaz’a göre de “2019 yerel seçimlerinde AK Parti’nin belediye başkanına verilecek oy, kıyamet gününde kurtuluş belgesi” olacaktı.
Listeyi uzatacak değilim, nihayetinde bütün bunlar değerlerin, kutsalların, dinin siyasete bu kadar hoyratça alet edilmesinin ortaya koyduğu sonuçlardır.
Başka bir iktidar döneminde değil, dini değerler dindar kadroların 18 yıldır ülkeyi yönettiği bir dönemde ağır tahribatlar alıyor, kutsallar hoyratça siyasete alet ediliyor.
Ve maalesef görüldüğü gibi toplumun geniş kesimlerine yayılan adaletsizliklere, hukuksuzluklara, liyakatin, ehliyetin ayaklar altına alınarak kamu kurumlarının partizanlarına, iktidar yakınlarına ödül olarak dağıtılmasına itiraz eden de yok.
Kim itiraz edecek, sorusu var tabi ki?
Sonuçta iktidar milletvekillerinin kendilerini “Züğürt Ağa”ya benzettikleri, televizyon ekranlarından “ben hiçim” diye konuştukları bir dönemden geçiyoruz.
Gazi Meclis’imiz bütün bunlara şahitlik ediyor. Nelere şahitlik etmedi ki? O Meclis’ten kimler geldi, kimler geçti:
***
Yıl 1924, Tek Parti dönemi. Meclis’te 1924 Anayasası müzakere ediliyor. Cumhurbaşkanı Atatürk’e ‘meclisi fesih yetkisi’ verilmesine karşı çıkan Balıkesir Milletvekili Reşat Bey kürsüdedir. Eskişehir’de seçmenleriyle konuşup geldiğini belirten Reşat Bey Atatürk’e bu yetkinin verilmesine şu sözlerle karşı çıkıyor:
“Kesin kanaatim şudur ki, farz-ı muhal olarak Allah reisicumhur olsa, kesin arz ediyorum. (Haşa sesleri) Haşa.. Melaike-i Kiram Bakanlar Kurulu olsa fesih salahiyetini verecek yoktur." (Alkışlar) (Taha Akyol, Atatürk’ün İhtilal Hukuku, Doğan Kitap, sh. 428)
***
Yıl 1935. Tarih 25 Aralık. Meclis’te Dersim Kanunu görüşülüyor. Söz alan Muğla Milletvekili Hüsnü Kitapçı şunları söylüyor:
“Anayasamıza göre idam cezalarını onaylama yetkisi TBMM’ye verilmiştir. Bu yetkinin komutana verilmesi anayasamıza aykırıdır.” (Atatürk’ün İhtilal Hukuku, sh. 608)
Bugün iktidar partisinin milletvekilleri arasından böyle itirazlar yapabilecek kaç kişi var?
***
18 Nisan 1960’ta Demokrat Parti iktidarı, CHP hakkında Meclis’te Tahkikat Komisyonu kurulmasını, ardından da bu komisyona “olağanüstü yetkiler” verilmesini istemişti. 28 Nisan tarihinde Meclis Komisyonunda görüşmeler yapılırken DP Balıkesir milletvekili ve Genel İdare Kurulu üyesi Sıtkı Yırcalı çıktı ve “Bu teklif anayasamıza ve hukuk sistemimize külliyen aykırıdır. Bu yalnızca anayasaya aykırı değil, adil sistemimize de uygun düşmez” dedi ve oylamada ret oyu kullanacağını ilan etti. Tahkikat Komisyonu kuruldu. Ancak Sıtkı Yırcalı’yla birlikte 20-25 kadar Demokrat Partili milletvekili ret oyu kullandı.
Görüyor musunuz?
TBMM Tek Parti döneminin yanlışlarını açıkça söyleyen ve yazan Ahmet Ağaoğlu’na tanıklık etti. Takrir-i Sükun Kanunu’na açıkça itiraz ederek başbakanlıktan çekilen Fethi Okyar’a şahitlik etti. TBMM Bayar -Menderes iktidarının hatalarına itiraz eden Demokrat Parti milletvekili Sıtkı Yırcalı’ya şahitlik etti.
Meclisimiz kendi liderlerinin, kendi partilerinin yanlışlarına açıktan itiraz eden, hayır diyen, olmaz diyen Osman Turan gibi Rıfkı Salim Burçak gibi isimlere de tanıklık etti. Bugün kamu bankalarının yönetim kurulu üyeliğine bir güreşçinin getirilmesini hararetle savunan, iktidar siyasetçilerine de tanıklık ediyor.
Yazımı bitirirken, nafile olacak ama ben yine de şu soruyu sorayım:
Sayın Dağlı, Hamza Yerlikaya eski AK Partili milletvekili değil de CHP’li bir eski milletvekili olsaydı bugün bir kamu bankasının yönetim kurulu üyeliğine atanır mıydı?
Hadi bırakalım kamu bankasını kendi tecrübelerini aktaracağı, topluma fayda sağlayacağı bir kamu kurumuna atanır mıydı? AK Parti’ye yakın bir isim olmasaydı, bugün Hamza Yerlikaya’nın ‘Asrın Güreşçisi’ olduğu hatırlanır mıydı?