Türkiye iç siyasetinde, koronavirüs salgını nedeniyle nispeten gevşeyen sinirler yeniden geriliyor. Darbe iddiaları yükseliyor, erken seçim lafları ortalıkta dolaşıyor, kayyum atamaları son hız devam ediyor; yani gündem giderek ısınıyor. İYİ Parti ile HDP arasında cereyan eden tartışmalar da bu gündemin en çok dikkat çeken ve harareti en yüksek konularından birini oluşturuyor.
İki muhalefet partisi arasındaki gerginliğin fitilini İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “HDP’yi PKK’nın siyasi uzantısı olarak konumlandırıyoruz” sözleri ateşledi. Siyasi rasyonaliteye oturtmak gerektiğinde, Akşener’in bu hamlesi birkaç nedene bağlanabilir:
1.Hâlihazırda somut bir seçim takvimi yok; dolayısıyla muhalefet partilerinin beraber hareket etmelerini, birlikte resim vermelerini veya en azından yan yana olduklarına karine teşkil edebilecek bir yerde durmalarını gerektirecek bir mecburiyet de yok. Diğer partiler gibi İYİ Parti de bu dönemi, kendisini rahatça ortaya koyacak ve tabanını pekiştirecek bir fırsat olarak görebilir. “Kimliğimizden zerre kadar taviz vermedik, milliyetçi çizgiden milim sapmadık” mesajıyla, bir taraftan mevcut seçmenini MHP’ye kaptırmamayı ve diğer taraftan da kendisini tercih edebilecek milliyetçi seçmene bir garanti vermeyi düşünmüş olabilir.
İTTİFAK MASASI
2.Muhalefet bloğunun büyükşehirlerdeki yerel seçim başarısında HDP’nin rolünün fazlaca vurgulanması, İYİ Parti’de öteden beri önemli bir rahatsızlık kaynağı. İYİ Parti, muhalefetin iktidara galebe çalmasında aslan payının kendisinde olduğunu düşünüyor. Akşener’in “Millet İttifakı’nda HDP yok, sadece CHP, İYİ Parti ve SP var” ifadesi, hem 31 Mart ve 23 Haziran’ın HDP’nin hesabına yazılmasını kabullenmemenin hem de asıl mimarın İYİ Parti olduğunu anımsatmanın bir ifadesi olarak okunabilir.
3.Akşener, ilerideki muhtemel ittifak girişimleri için şimdiden sınırlarını geniş bir şekilde çizip bir avantaj elde etmeyi planlamış olabilir. HDP’ye çıkışın altında, yüksek tutulan bir elle pazarlığa oturmak isteği yatabilir. Gelecekte fiili ya da hukuki olarak kurulacak bir ittifak masasında gerek HDP’nin taleplerini kısıtlamak ve gerek kendini daha fazla söz sahibi kılmak için İYİ Parti, bugünden bir pozisyon ayarlaması yapmayı kendi çıkarları açısından daha yararlı bulabilir.
KONUŞMA ŞEHVETİ
4.Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin kurulması, siyasetteki dengeleri değiştirecek bir mahiyet taşıyor. İktidar partisinden ayrılan elitlerin öncülük ettiği bu partiler, hem ittifak içi dengeleri yeniden tanzim edebilir ve hem de ittifakların sayısını artırarak mevcut iki ittifaklı sistemi değiştirebilir. Yapılan araştırmalar, her iki ittifakın içindeki partilerden bu yeni partilere bir oy akışının ihtimal dâhilinde olduğunu gösteriyor. İYİ Parti’nin bu tehlikenin farkında olmaması düşünülemez. Bu itibarla Akşener’in, yeni partilerin İYİ Parti seçmeni için bir çekim merkezine dönüşmesini engellemek gayesiyle bu söyleme müracaat etmesi olasıdır. Elbette bütün bunlar bir ihtimal; sayılanlardan biri veya birkaçı geçerli olabileceği gibi Akşener’in tavrını hiçbiri açıklamayabilir de. Akşener’in sözleri, belki, kazancı ve kaybı titizlikle muhasebe edilmiş bir stratejinin ürünü değil de canlı yayındaki bir soruya verilen bir ezberden ibarettir. İki partinin bazı yetkililerinin konuşma şehveti ve iktidar medyasının köpürtmesi nedeniyle, belki de biz, olan-bitene fazladan bir mana biçiyor ve tarafların akıl etmediklerini de onlara atfediyor olabiliriz.
Lakin ister spontane gelişsin ister incelikli olarak kurgulanmış bir siyasi manevra olsun, başlattığı bu tartışma İYİ Parti’ye fayda sağlamaz. Aksine zarar verir. Üç hususa temas edilebilir bu meyanda:
İKTİDARIN OYUN ALANINA HAPSOLMA
1.Cumhur İttifakı, siyasi alanı “milli - gayri milli” ve “yerli – yabancı” ayrımı üzerine oturtuyor; kendisini “milli ve yerli” olarak tarif ederken karşıtlarını “gayri milli ve yabancı” olarak etiketliyor. Kamusal alandaki tartışmaların bu eksende yürütülmesini istiyor ve kendisine yönelik eleştirileri bu ayrım üzerinden itibarsızlaştırmayı hedefliyor. İYİ Parti ile HDP ararsındaki tartışma da, iktidara arzu ettiğini altın tepside sunuyor ve muhalefeti bütünüyle iktidarın belirlediği oyun alanına hapsediyor.
Muhalefetin kendi arasında didişmesi, iktidara iki açıdan yararlı: Biri, işsizlik, ekonomik kriz, sosyal yardımların yetersizliği, özgürlük kaybı gibi Türkiye’nin asıl tartışması gereken mevzuların gündemden düşmesi ya da yeterince üzerinde tartışılmamasıdır. Asıl konuşulması gereken meseleler silikleşiyor, bunun yerine iktidarın konuşulmasını istediği meseleler öne çıkıyor.
Diğeri ise, muhalefet partileri arasındaki kırıkların büyümesine sebebiyet vermesidir. Sert ve yaftalayıcı dil, bir yandan muhalefet partileri arasında geri adımları zorlaştırırken diğer yandan da iktidara muhalefetin bütün parçalarına yüklenme olanağı veriyor. Son tartışmada bunu net bir şekilde ortaya koydu. İYİ Parti ve HDP’nin birbirlerine girmelerinden istifade eden Cumhur İttifakı, İYİ Parti üzerinden HDP’yi HDP üzerinden de İYİ Parti’yi vuruyor ve onların kendi aralarındaki ihtilaftan güç devşiriyor.
İL BELEDİYELERİNDEN OLMAK
2.HDP karşıtlığını söylemde ve sahada katı bir şekilde sürdürmek, İYİ Parti’ye 31 Mart yerel seçimlerinde pahalıya mal oldu. Hatırlanacaktır, İYİ Parti, geçen seçimlerde HDP’nin kazanma şansının yüksek olduğu bazı yerlerde, HDP’nin belediyeleri almasını engellemek adına, doğrudan Cumhur İttifakı adaylarını desteklemişti. Bunun üzerine HDP de, İYİ Parti’nin kazanabileceği yerlerde aday çıkarmıştı. Sonuçta HDP kazanabileceği yerleri yine kazanmış ama İYİ Parti Denizli, Uşak ve Balıkesir’de çok az oy farklıyla seçimleri yitirmişti.
Eğer İYİ Parti mutlak karşıtlık temelinde bir siyaset izlemese HDP buralarda aday çıkartmayacak ve belediyelerde yönetime muhtemelen İYİ Parti gelecekti. Bugün Türkiye’nin iller haritasına baktığınıza İYİ Parti ile yönetilen bir il göremiyorsunuz. Oysa il belediyesi kazanmak İYİ Parti’nin hem motivasyonunu güçlendirecek hem de ittifak içindeki ağırlığını artıracaktı. Ancak o dönem yapılan yanlışta ısrar eden bir hava var; geçmişte yapılan yanlış gelecekte kazandırmaz.
SOSYOLOJİK SINIR
3.Bazen İYİ Parti’nin Millet İttifakı’ndan kopup Cumhur İttifak’ına katılacağı yönünde haberler ve yorumlar çıkıyor. İYİ Partililerin bazı demeçleri de bu tür haber ve yorumları destekleyici bir işlev görüyor. Lakin iki faktör böyle bir değişimi imkansıza yakın derecede zorlaştırıyor: Biri, Bahçeli’nin ve MHP’nin varlığıdır. Cumhur İttifakı şu anki ortaklarıyla yola devam ettiği müddetçe Akşener’in bu ittifak çatısı altına girmesi söz konusu olamaz. MHP’yi bırakıp İYİ Parti ile yola devam etmeyi de –içerdiği büyük riskten ötürü- Erdoğan göze alamaz.
Diğeri ve daha mühimi, İYİ Parti seçmeninin sosyolojisidir. Yapılan birçok araştırma, İYİ Parti seçmeninde AK Parti’ye karşıtlık çıtasının çok yüksek olduğunu gösteriyor. Buna rağmen partinin yönetimi böyle bir tercihte bulunursa, tabanın sert bir tepki göstermesi ve oyunu CHP veya yeni partilerden birini yöneltmesi şaşırtıcı olamaz. Dolayısıyla İYİ Parti’nin, Cumhur İttifakı’na doğru yol alması, bir nevi kendine kast etmesi olur.
Hülasa İYİ Parti’nin Cumhur İttifakı’nda bir geleceği yokken kendisinin de bulunduğu muhalefeti zayıf düşüren buna mukabil iktidarı kuvvetlendiren bir yola girmesi siyasi akılla bağdaşmaz. Muhalefetin görevi, iktidarın ekmeğine yağ sürmek olmasa gerek!
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.