Bir önceki yazıda, güvenilir bir araştırmaya dayanarak, Türk siyasetindeki hareketliliğin yüzde 5’lik bir banda sıkıştığını, anketlerde görünen oy geçişlerinin bu sınırlar içinde yaşandığını belirtmiştim.
Altının çizdiğim başka bir husus, bu oy geçişlerinin iktidar ve muhalefet blokları arasında değil, “tarafsız bölge”deki yüzde 3-4’lük bir hareketlilikten kaynaklandığına dair bulgulardı. Başka bir deyişle oy kaymalarını sağlayan, kararsızların bir kısmının tekrar “kararlılar” hattına geçmesiydi.
Üçüncü önemli husus ise, bu kararsızların bunların istikametiydi. Söz konusu hareketlilik, bir kısım kararsızın, eski oy verdikleri partilere geri dönüşü şeklinde tezahür ediyordu.
Bu veriler, kutuplaşma ve bloklaşmanın çözülmediğine işaret ediyor. Bir siyasi bloktan diğer siyasi bloğa geçiş önünde, önemli tarihsel, kültürel, geleneksel, kimliksel engellerin bulunduğunu gösteriyor. Şu da söylenebilir: Ülkenin siyasi koşuları, krizler ve seviyeleri siyasi partilere yönelik memnuniyetsizlikler ve umutların dozu, henüz bu engellerin aşılmasına yetmiyor. Elbette şunun da altı çizilmeli: Alternatif iktidar hareketleri, muhalefet siyaseti kimlikleri, geleneksel duyarlılıkları aşan bir kabarma yaratamıyor, bir melodi üretmiyor.
Seçimlere 1,5 yıldan az bir zaman var.
Bu sürede bu dengenin değişmesi mümkün olur mu?
Şu ana kadar yaşanan deneyimleri veri alırsak, krizlerin çapına ve iktidar tarafından araçsallaştırılmasına dikkat edersek, (dışarından gelecek ve içeride oluşacak istisnai bir durum olmazsa), seçmen davranışında büyük bir dalgalanmalar yaşanacağını sanmıyorum.
Dengeler ortada…
Cumhur ve Millet İttifakı başa gidiyor. Muhalefetin Deva, Gelecek Partisi ve SP üzerinden yüzde 5’lik fazlası var. Ne var ki, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu yüzde 5’lik fazlanın kararsızlar üzerinden veya Erdoğan faktörüyle ve Erdoğan manipülasyonlarıyla kapatılması pek ala mümkün. Nitekim Çiller’in kuracağı iddia edilen parti daha şimdiden bu oylara göz dikmiş durumda.
Geriye HDP’nin yüzde 10 civarındaki oyu kalıyor, “siyasi oyun”u önemli ölçüde belirleyecek olan bu oylar. Muhalif partilerin HDP’yi cumhurbaşkanı aday belirleme sürecine şeffaf bir şekilde dahil etmeleri halinde, (bir miktar tepki oyunun iktidara kayacağını varsaysak bile) dengeler muhalefet lehine değişecektir. Ancak, bu mümkün olmadığı takdirde, (ki şu an için zor görünüyor) HDP seçmenin her koşulda Erdoğan’a karşı oy kullanacağını sanmak büyük bir yanılgı olur. Erdoğan’ın İmralı üzerinden muhtemel adımlarıyla, boykot çağrılarıyla HDP seçmenin bölünmesi pek ala mümkündür.
Bu tablo siyasetin pistlerine de işaret ediyor.
Şöyle:
Siyasi iktidardan herhangi bir konuda herhangi söylem veya politika değişikliği beklemek anlamsızdır. Cumhur İttifakı’nın önündeki strateji bu durumda ana hatlarıyla bellidir. PANORAMATR Şubat raporundaki değerlendirdiği gibi, “İktidarın önemli bir hedefi mevcut tabanını konsolide etmek ise, bir diğer önemli hedefi muhalefeti baskılamak ve yanlış yapmaya zorlamaktır…” Kültürel hassasiyetleri kaşımak, Kürt meselesi üzerinden manipülatif hamleler üretmek, muhalefeti kaçırdığı konularda açık tavır almaya zorlamak elindeki araçlardır.
Peki muhalefet?
Bu konuyu önümüzdeki yazılara bırakalım…