İktidar, muhalefet, milliyetçilik

Ali Bayramoğlu, iktidarın çeşitli konuları içeren milliyetçi söyleminin, muhtemel bir iktidar değişiminde de kullanılabileceğini, ama muhalefetin konuya çok uzak durduğunu belirtiyor.

İktidar, muhalefet, milliyetçilik

Siyasi iktidarın beka ve milliyetçilik söyleminin iki dayanağı var.

Biri, bildik savunmacı bir dayanaktır.

Ülkedeki sağ siyasetin geleneksel ayaklarından biri olan bu dayanak, bütünlüğü koruma, ülkeyi parçalamayı isteyen fili veya farazi güçlere direnme, set çekme iddiasıyla askeri dönemlerden sivil otoriter dalgalara kadar demokrasi karşıtlığının bayraktarı olmuş, toplumsal zihniyetin temel taşlarından birisini oluşturmuştur. Örneğin, bugün, Kürt meselesine, Kürt temsile yönelik temkin ve mesafenin temelinde hala bu dayanak yatmaktadır.

Milliyetçi söylemin ikinci dayanağı veya unsuru, saldırgan ve yeni bir eğilimdir.

Özellikle AK Parti’nin son 10 yılında, yeni uluslararası dinamiklerin doğmasıyla ortaya çıkmıştır. Milliyetçiliğin bu unsuru güç, büyüme ve yayılma arzusunu ve derin beklentisini gizli bir söylem, bir ruh gibi milliyetçi duyguların koridorlarında dolaştırmaktadır.

Bu dayağın fiili karşılığı olmadığı da söylenemez.

Arap baharıyla Suriye’nin infilakı, Türkiye’nin Rusya ve ABD arasına sızarak Güney sınırında genişlemesi, (güvenlik bölgesi ve koridoru olarak isimlendirilen, PKK-YPG’ye set çekmek için ele geçirilmiş Suriye topraklarında, kaymakamı, okulu, öğretmeniyle yerleşik tip bir faaliyet göstermesi, demografi değiştirmeye çalışan hamleleri), Libya’daki Türk askeri ve Türkiye adına faaliyet gösterdiği iddia edilen vekil savaşçı grupları, Doğu Akdeniz’deki enerjik askeri duruş, Mavi Vatan politikasının güç ve biz’e vurgu yapan söylemsel tınıları, milliyetçiliğin bu yeni yönüne yol veren gelişmeler oldular.

Erdoğan siyasi tarzı ve tavrını, beklentilerini ve kimlik politikalarını gerek iç gerek dış politikada bu unsur üzerine kurdu.

2015 sonrası yeni siyasal düzende milliyetçiliğin bu meydan okuyucu yanı, kimi kritik işlevler de yerine getirdi.

Askeri kurumun restorasyonu bunlardan birisi oldu. Bölgede ve Akdeniz’de askeri aktivizm, sahada askeri “başarı”, 15 Temmuz darbe girişimiyle her anlamda büyük yara alan silahlı kuvvetlerin fiili ve sembolik dirilmesinin, profesyonellerden oluşan yeni dokunun eski yapıya entegre olmasının vesilesi kılındı.

Geniş ittifak bloğunu mümkün kılan, AK Parti-MHP-asker (devlet) şebekesi kurulmasını sağlayan da önemli ölçüde bu anlayıştı.

2023 seçimlerinde iktidar el değiştirirse, 2015-2023 arası otoriter dönemin kurucu unsurları milliyetçiliğin bu yönü özellikle anılacaktır.

Ancak muhtemel bir iktidar değişimiyle, milliyetçiliğin bu ayağı tümüyle geride bırakılabilecek midir?

Bu, bence önemsenmesi gereken bir sorudur.

Muhtemel yeni iktidarın bu tabloyu, “Türklük Sözleşmesi’nin kaçınılmaz unsuru olarak sürdürmeye kalkışması pekala mümkündür ve şimdiden pek çok emaresi vardır.

Elbette, muhtemel bir iktidar değişimi sonrası en azından kaba ve kural dışı dış politik hamle ve tutumlar ortadan kalkacaktır. Örneğin “12 adaları bir anda elinizden alabiliriz” tarzı çıkışlar, Girit’i ve tüm 12 adaları Türkiye’ye katmış bir haritayla poz veren siyasi liderin imaları ve anlamsızlaşacaktır.

Ama bunlar yeterli olmaz.

Asker, devlet, milliyetçilik meselesi, “arzulanan bir yük” olmaya devam edebilir.

Muhalefet bu konulara öyle uzak duruyor ki?