İktidarı iyi günde olduğu kadar kötü günde de desteklemeyi iş edinmiş kalemlerden son günlerde ilginç yazılar okuyoruz.
Yazılanların ilginçliği, kendilerinin de içinde yer aldıkları iktidarın iletişim çevresinden duydukları memnuniyetsizliği okurlarıyla paylaşmalarından kaynaklanıyor.
İktidara ait 20 yıllık başarı listesini resmi sözcülerinin bile becermede zorlanabilecekleri bir yetkinlikle uzun uzadıya aktarmış bir yazar; sonra da yazısını bütün bunların ‘mezarlıktaki ibrik kadar ya da vapurdaki karton bardak kadar’ gündem oluşturamadığını belirterek bitirmiş.
“Çok tuhaf değil mi?
Hükümet mi yaptıklarını anlatamıyor, muhalifler mi algı oluşturmayı daha iyi beceriyor bilemedim.
Ancak şu bir gerçek ki… İletişimde algı ve aktarma modelinde sıkıntı var. İletişim, algıyı yönetmek, davranış biçimleri oluşturmak ve hedefe ulaşmak için bir araç değil mi? O halde, kitlenin zihninde yer edecek, onların algısını etkileyecek faaliyetlerde bulunmak gerekmez mi? Ya da muhalefetin oluşturduğu algı insanlar tarafından gerçek olarak kabul edilmeden müdahale etmek?”
Muhalefetin kitleleri ikna etmede iktidardan daha başarılı olduğu itirafı bu.
Gazetede köşesi, bir kanalda birden fazla programı bulunan, muteber başka kanallarda da görüşlerini açıklama fırsatını sıkça bulan bir başka yazar da, iktidarın etki alanındaki medyanın başarısızlığını kabullenmiş durumda. “AK Parti medyası(nın) genel olarak etkisi eskisi gibi değil” cümlesi bunun itirafı. Yazar yazısına, “Bu gerçeği kabul etmek lazım. Gazete satışları, internet tıklanmaları ve televizyon izlenmeleri ortada” diye devam ediyor.
AK Parti’ye bu çemberi kırmak için verdiği akıl itirafçının hüznünü de içeriyor.
“Ben AK Partili vekillerin yerinde olsam teke tek muhalif vekillerin karşısına çıkarım. Halk TV’ye çıkın, FOX TV’ye çıkın. Çatır çatır fikirlerinizi, hizmetlerinizi, yapacaklarınızı anlatın. Hatta en uç kanal hangisiyse ona bile gidin.”
İktidar medyası – muhalif medya açmazı
Medyamızın yüzde 90’a yakını şu anda iktidar cephesinin kontrolü altında. O alanda varlık gösteren gazeteler ile televizyon kanallarına tam da bu görevi yerine getirmeleri için büyük kaynaklar akıtılıyor. Gerçek buyken, öylesine seçtiğim bu iki yazıya sinen hava, ringe havlu atmaktan, yenildiğini kabulden başka bir anlam taşımıyor.
Aralarında suya sabuna karışmaktan kaçınanların da bulunduğu medyanın geri kalan yüzde 10’unun yüzde 90’dan daha etkili olduğu tespitine dayalı bu yakınmalar bence de gerçeği yansıtıyor.
Kurulduğu dönemde medyada yalnızca bir-iki gazete ve bir TV kanalından sesini duyurabilen, medyanın geri kalanının saldırılarına maruz bugünün iktidar partisi, zaman içerisinde ülkedeki medya tablosunu kendi lehine değiştirmeyi başardı.
Vaktiyle kendisine saldıranların neredeyse bütünü bugün iktidar adına muhalefete saldırıyor.
Yukarıda örnek olarak sunduğum yazılardaki itiraflar ve iç çekmelerden anlaşıldığı kadarıyla, sayıca çokluk etkileme açısından fazla bir işe yaramıyor ama.
Çare olarak önerilen, iktidar adına ortalıkta görünenlerin aynı zamanda muhalif medyada da boy göstermeleri işe yarar mı?
Sanmıyorum.
Yine de o yolu denemelerinde yarar olabilir.
Medyada çok sesliliğin artmasına katkıda bulunmuş olurlar.
İnsanlar tek taraflı şartlanmalardan duymaya başladıkları rahatsızlık yüzünden ve kendilerinden saklandığını düşündükleri gerçekleri öğrenmek için farklı medya mecralarına kulak vermeye başlamış durumda; tamam da, aynı insanların muhalifler yanında iktidara mensup olanları da dinlemeye hakları olmalı.
Global bir gazetecilik başarısı: Pandora Papers
Bugünlerde dünya, üzerinde aylar ve yıllar boyu çalışılmış belgelerin gazeteci süzgecinden geçtikten sonra habere dönüştürülmüş halini gazetelerde okuyor, ekranlardan takip ediyor.
‘Pandora Papers’ (Pandora Belgeleri) genel başlığı altında yapılan yayınlar daha ilk günden pek çok ülkedeki yerleşik düzeni sarsmaya başladı. Krallar, eski-yeni politikacılar, yüksek bürokratlar gizli kalacağını sandıkları servetlerini gizledikleri hesaplarıyla yüzleşiyorlar. Ne yolla kazandıkları bilinmez dolar cinsinden milyonlar -hatta milyarlar- sayısız hesaplara yatırılmış, ismi duyulmamış şirketler oluşturularak başka ülkelerde yatırıma dönüştürülmüş…
Bu bir gazetecilik başarısı…
Medya adını aldığı son dönemde gazetecilik, biraz da politikacıların geriletme çabalarının sonucu olarak, işlevini yerine getiremez olmuştu. Pek çok ülkede hayatını gazetecilikten kazanan gerçeklerin peşindeki meslek erbabı bir kenara itilmiş, haberi eğip bükmekten geri durmayan gazeteci görünümlü tipler ön plana çıkmaya başlamıştı.
Beş yıl önce (2016) ‘Panama Papers’ (Panama Belgeleri) , şimdilerde de ‘Pandora Papers’ ile kenara itilmiş gazetecilerin yeniden meydana çıkışlarına tanıklık ediliyor demokratik ülkelerde.
Özellikle haberlerde adı geçen yöneticilerin iş başında olduğu ülkelerle ilgili sarsıcı haberlere o ülkelerin medyası yer vermiyor.
Ancak haberler o ülkelere de ulaşıyor.
Sarsıcı haberlere sansür uygulanan ülkelerin insanları, kendilerini yönetenlerin parasal ilişkilerini, başka ülkelerin medya araçlarından öğreniyorlar.
Hiçbir şey bugünün dünyasında gizli kalmıyor.
Bizde “İktidar başarılarını anlatamıyor” tarzındaki tespit ve o tespit üzerine yapılan “İktidarı savunacak kimseler muhalif medyaya da çıkmalı” türü öneriler, medyamızda gerçek gazeteciliğin ön plana çıkmasının kaçınılmaz olduğunun ilk işaretleri sayılabilir.
O tespit ve öneriler, onları sütunlarında dile getirenler farkında olmasalar bile, bir süredir tek-sesliliğe dönüştürülen yanlış medya düzeninden vazgeçilmesine ve çok-sesliliğe birer davet aslında.
Türkiye değişiyor, medyası daha önce değişecek; kaçınılmaz bir durum bu.