İktidarın seslerinden Abdülkadir Selvi, HDP’nin “Öcalan’a özgürlük” temalı yürüyüşü üzerine, 17 Haziran tarihli Hürriyet’teki yazısına “PKK ve HDP Öcalan’ı yeniden keşfetti” diye başlamış. Yazısının başlığı ise “Öcalan’a görüş izni verilecek”. İnsan ister istemez, acaba ‘asıl Öcalan’ı yeniden keşfeden iktidar partisi mi?’ diye düşünüyor.
Selvi, iki yıldır yakınları ile görüşmesine izin verilmeyen Öcalan’a akrabalarından biri ile görüşme izni verileceği kulis bilgisini paylaşırken, bu konuda geniş uçlu yorumlara karşı da yeni bir ‘açılım süreci’nin söz konusu olmadığının altını çizmiş.
Selvi’nin duyumlarına göre, ailesinden biriyle görüşmesine izin verilmesinin gündeme gelmesinin nedeni “Öcalan’a tecrit iddiası ile PKK-HDP’nin yarattığı gerginliğe son vermekmiş”. Sanırsınız ki, gerginlikten hiç hoşlanmayan bir iktidar var ve sanırsınız ki memlekette gerginlik yaratan tek konu ‘Öcalan’a tecrit’! Gerginlikleri körüklemekten beslenen bir iktidar ve HDP’ye azami baskı uygulayan, Kürt gazetecileri tutuklayan bir iktidardan söz ediyoruz. Tam bir ‘bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?’ durumu. Yine insan ister istemez, bayram seyran değil, ama seçim var diye düşünüyor.
Tabii seçime dair yorum yapmak için daha çok erken, Cumhurbaşkanı’nın deyimi ile ‘daha neler neler olacak’ bilemiyoruz. Ama tam bu esnada, MHP Diyarbakır şubesi de kapanıyor, il başkanı yolsuzluk gerekçesi ile tutuklanıyor. Yine sanırsınız ki, yolsuzluklar konusunda son derece titiz davranan bir iktidar var. Ayrıca, mesele bu ise il şubesi neden toptan kapatılır?
İktidarın dışardan ortağı MHP’nin, seçim sürecinde özellikle Kürt seçmen açısından AK Partisi’nin ayağına dolanan bir ortak olduğu ortada. Ancak, AK Partisi’nin daha önce yaptığı gibi, eski ortakları gerektiğinde tasfiye etme stratejisinin MHP’ye uygulanması da son derece zor görünüyor.
Bu durumda, ben MHP’nin, özellikle Kürt meselesi konusunda, iktidar partisinin ayağa dolanmama konusunda ikna edildiğini veya edilmeye çalışıldığını düşünmeye başladım. Nitekim, Diyarbakır şubesinin kapatılması konusunda MHP ‘görülen lüzum üzerine’ diye başlayan bir açıklama yaptı. Nedir o lüzum acaba?
Acaba, acaba, acaba? Yeni Şafak’ta, ATV’deki bir dizide Kürtler aşağılandığı için tepki veren Mehmet Metiner o yazıyı talimatla değil de alan tanındığı için yazmış olabilir mi acaba? Gerçi AK Partisi’nde biraz dışlandığından söz ediliyor ama ne kendisi ne yazdığı gazetenin kafasına göre davranmadığını biliyoruz.
İşin asıl vahim olanı, Kürt siyasetinin hep dolambaçlı yollarla şekillenmesi, hep akıllarda ‘kapalı kapılar ardında neler oluyor’ sorusunu getirmesi. Bu durumun en önemli nedeni, Kürt meselesinin açıkça konuşulamayan bir konu olması. İkinci neden ise, bu koşullar altında Kürt siyasetçilerin de hep arka kapı siyaseti izlemek zorunda kalması.
Bu durum, AK Parti’de yer alan Kürt siyasetçiler için de HDP cenahında olanlar için de geçerli. Tabii bir de Kürt meselesinin bir ucunda silahlı bir hareketin olmasının yarattığı sorunlar var. Karnından konuşmak, provokasyona açık bir zemin, askeri operasyon, istihbarat ve siyasetin birbirine karışması gibi sorunlardan söz ediyorum. Tam da bu nedenle ‘Kürt açılımı’, samimi veya değil doğru bir hamle idi, demokratik siyaset dışına taşan unsurlar ile müzakere yolu ile mesele artık demokratik siyaset sınırları içine çekilmeliydi. Olmadı ve biz hâlâ bu durumun sonuçları ile yaşıyoruz.
Sonuçta, iktidar partisi, Kürt meselesini sopa olarak kullandığı ölçüde, muhalefet mayınlı araziye girmekten çekiniyor. Muhalefet çekindikçe, iktidar partisine manevra alanı açılıyor, mavi boncuk işlerine girişebiliyor. HDP iki arada bir derede, çok ama çok sıkışık bir alanda siyaset yapmaya çalışıyor ve de açık konuşalım sadece mevzi alıyor ve bekliyor ama siyaset üretemiyor. Benim anladığım bu. Gerisini izleyip göreceğiz.
Kaynak: politikyol.com