Çağlara göre yönetim şekli değişse de değişmeyen bir gerçek vardır her zaman, o da saltanat ve iktidar kavgasının sürüp gitmesidir. Bu duygu uğruna nice canlar alınmış, nice savaşlar yapılmış ve nice insanın hayatına mal olmuştur her zaman…
Yüzyıllarca geçerli olan iktidar ya da saltanat isteği, üç aşağı beş yukarı aynı şekilde sürmüş ve çağımıza kadar da devam ede gelmiştir. Demokrasinin yerine geçecek bir düzen, henüz daha iyisi bulunamadığı için, demokrasi adına kavga ve savaşlar verilmektedir çağımızda…
Batı dünyasında son çağlara kadar bu kavga sürmesine karşılık, günümüzde bu sınırsız hırs ve iktidara talip olma kavgası halledilmiş ve seçimle gelen iktidarlar, fazla güçlük çıkarmadan yine kaderlerine razı olup gitmekte ve iktidarlarını daha iyi yönetmeye talip hükümetlere devretmektedirler.
Kitle yığın psikolojisi, demokrasinin düğüm noktalarından birdir. Zaten gücü de orda, zaafı da orda… Rejim, düzenli gittiği zaman yüksek bir moral ve mutluluk söz konusudur. Fakat düşüş olduğu zaman da panik şiddetli olmaya başlamaktadır.
Kuşkusuz demokrasi, göstermelik tek parti ya da kukla parlamentolu diktatörlük düzenlerinden, onlarla mukayese edilmeyecek düzenlerinden, onlarla kıyaslanmayacak kadar üstündür.
Şark ülkelerinde ve özellikle Ortadoğu’da göstermelik bir demokrasi anlayış ve düzeni vardır ne yazık ki… Demokrasi, şekilce olduğu kadar öz olarak da dikkatli kullanıldığı ve uygulandığı takdirde bir anlam ifade eder.
Kamuoyunu oluşturan bir takım uluslararası tekellerin elinde oldukça, kamuoyu araçları, dünya çapında merkezileştikçe, devletlerarasındaki bağlar, tek taraflı hegemonyalar şeklinde tecelli ettikçe, Ortadoğu’daki halklar, gerçek anlamda demokrasiye kavuşamayacaklardır.
Ortadoğu ülkelerinde krizin ana kaynağı, doluşu ve boşalmasıyla fasit bir daireden bir türlü kendini kurtaramayan, akması gereken yerde biriken, az çok birikmesi gereken yerde şelale yaparak akmak isteyen toplum gücünün doğuş, batış ve akış düzensizliğidir.
Ortadoğu ülkelerinin en fazla muhtaç olduğu durum, danışman yoksunluğudur. Devlet adamlarının hoşlanacağı söz ve önerilerle yönlendirilmeleri sonucu oluşan bir sakat idare şekli… Kendisi de büyük bir devlet adamı olan Koca Rağıp Paşa bunu ne kadar güzel bir şekilde dile getiriyor:
“Kibâr-ı devleti, hem-meşreb-i pîr-i muğân buldum
Kasîde dinlemezler Râğıb almazlar ğazel virme”
(Devlet büyüklerini, mizaç olarak pir-i muğan meşrebinde buldum. Ne kaside dinlerler ve ne de gazel ile dile getirenlere kulak verirler.)
Pir-i Muğan, edebiyatta bir mazmun (imge) ve kavram olarak: Tasavvuf edebiyatında aşkın asıl sahibi, aşkı dağıtan ve pay eden kişi anlamına kullanılmaktadır. Mürşid-i kâmil ve şeyh gibi kendisini doruklarda gören ve asla nasihat kabul etmez bir pozisyonda olanları ifade eder.
Bugün ülkemizde mevcut partilerin hepsi bitmiş ve tükenmişlerdir adeta… İflas bayrağını çekmişlerdir… Birbirinin içine girip var olmaya çalışıyorlar. Yani bugün diyelim, şu parti, büyük bir partidir ama benzeri öbür partinin içine girip erimeye hazırdır adeta… Diğerleri, birçok partiler, hepsi birbirinin gözünün içine bakıyor, acaba biraz iyi bir şartla beni kabul ederler mi diye… “Ey politikacılar!” demek lazım, “evet, birbirinizi kabul edersiniz, birbirinizle birleşirsiniz, birbirinizle anlaşırsınız ama sonunda ne çıkar ortaya?..
Geçmişten kuvvet almayanlar geleceklerini kuramazlar. Geçmişsiz, geleceksiz bir halk doğurmak için çırpınıyor duruyor partiler. Siz bakmayın patırtı gürültülerine, hiçbir partinin ne bir geçmiş yorumu vardır, ne de bir gelecek yorumu. Sadece şimdiki zamanı kurtarmaya çalışıyorlar. Oysa şimdiki zamanı kurtarmanın yolu, yine geçmişi ve geleceği sağlıklı bilmek ve geçmişle gelecekle ilişkide olmaktan geçiyor..
Kaynak: Farklı Bakış