Tarih: 10.04.2023 14:27

İki tarz-ı siyaset

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye’de son yıllarda meydana gelen siyasî olaylar, dışarıdan bakan birini şaşırtabilir. Örneğin Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu ve Ali Babacan’ın bugüne damgasını vuran konumlanma arayışları, Türk siyasî hayatına dışarıdan bakan biri için gerçekten ilgi çekicidir. Bu, Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun birlikteliği açısından da böyledir. Aynı şekilde DSP’nin Cumhur İttifakı’na katılması da şaşırtıcıdır. Eğer bu tarz siyasî hareketlilikler tekil örnekler olarak kalsaydı, kişisel hırs kavramı açıklayıcı olabilirdi. Nitekim geçmişte yaşanılan benzer hareketlilikler sınırlı kaldığı için kişisel hırs tanımı yadırganmamıştı. Zaten onların kişisel hareketliliklerinin toplumsal etkisi de zayıftı. Fakat bugünkü durum kişisel hırslarla izah edilemeyecek kadar derin bir hareketliliği yansıtmaktadır. Kurumlar düzeyinde yer değiştirmeler yaşıyoruz.

Geçmişte, sağ siyasî hareketler üzerinde yapılan analizlerde geçişlerin hızı üzerinde durulur, bir bakıma pragmatizme vurgu yapılırdı. Aslında bu da dışarıdan bir bakıştı. Hatta bu türden yaklaşımlar dışarıdan bakan birinin sağ hakkındaki yargısı şeklide kategorize edilebilirdi. Hâlbuki bu tarz genellemelerin hâkim olduğu dönemlerde “sağ”ın içinde bugünkü karşıtlıkları anlamlı kılacak derin ayrışmalar yaşanıyordu. Hızlı geçişlerden ziyade kalıcı ayrışmalar yaşanıyordu ve bunlar zaman içinde oldukça sert karşıtlıklara dönüşecekti. Nitekim Gezi sürecinden 15 Temmuz’a kadar geçen zamanda bu karşıtlık herhangi bir tartışmaya yer bırakmayacak biçimde gün yüzüne çıktı. Ayrışma derinleşmiş, kimlikler karşıtlık içinde yeniden şekillenmiş ve toplumsal bir sonuç ortaya çıkmıştı. Çatışma kaçınılmazdı ve bu, gruplar arası zıtlıklara indirgenemezdi. Bu kadar büyük bir olayın derin bir ayrışmaya ve oldukça zıt kutuplara işaret etmemesi mümkün değildi. Dışarıdan bakan biri için sağda yaşanan bu olaylar oldukça karmaşıktır. Oysa ayrışma zaten derindi ve ortaya çıkan karşıtlık bireysel hırslarla ya da grup menfaatleri ile izah edilemezdi. Dünya görüşleri itibarıyla bir zıtlık vardı. Bugün sol içinde de böyle bir ayrışmanın vaki olduğunu görüyoruz.

Kişi, grup, cemaat ve siyasî partilerin dönemsel davranışlarını ve açıklamalarını inceleyenler yeni karşıtlığın bugünle sınırlandırılamayacağını söyleyebilir. Bugünkü tablonun anlamlı bir devamlılığı işaret ettiği yönündeki ifadeleri destekleyen örnekler ciddî araştırmalara konu olabilir. Fakat bugün, herhangi bir kimse üç tarz-ı siyasetin ana damarları içindeki pragmatik hareketlilikleri gündeme getirmeyecektir. Zira asıl çarpıcı yer değiştirmeler farklı gelenekler arasında yaşanmaktadır. Üstelik bunlar derin hazırlıkların devamı olarak ortaya çıkmış da değildir. Davutoğlu ve Babacan gibilerin bugünkü siyasî pozisyonları kısa zamanda kotarılmış intibaı uyandırıyor. Bu da kişisel siyasî hırslardan ötede, yapılara odaklanmak gerektiğini gösterir. Siyasî gelenekleri, akımları, hareketleri derinden etkileyen küresel gelişmeleri göz önünde bulundurmalıyız. Nitekim tarafların açıklamaları elde edilen pozisyonların dışarıyla ilişkisini açıkça göstermektedir. Anglosakson dünyaya selam gönderme telaşı içinde olanlar takip edildiğinde geçişler anlamlı hâle gelir.

Peki, siyasî hayatımız açısından pek de alışık olmadığımız bu yeni durum nasıl izah edilmelidir? Yusuf Akçura’nın üç tarz-ı siyaseti yazdığı günden bu tarafa yüz yıldan fazla bir zaman geçti. Üstelik geçen yüzyılın başında Osmanlı’nın ve kolonyalist emperyalist devletlerin eşit olmayan ilişkilerinden farklı olarak bugün Anglosaksonlar, sarsılmaz bir hegemonik güç olarak tanımlanamıyor. Dolayısıyla üç tarz-ı siyaseti ortaya çıkaran şartlar önemli ölçüde değişim gösteriyor. O hâlde sorun üç tarz-ı siyasette mi yoksa dönemsel bir sorun mu yaşanmaktadır? Bugün ABD ve İngiltere’nin dünya genelindeki siyasetinin bir yansıması olarak Türkiye taraf olmaya zorlanmaktadır. Bu sebeple Türk siyasî hayatı derinden sarsılıyor. Bunun bir sonucu olarak Türkiye’de geleneksel yapılar büyük bir değişim geçirmekte, kişi ve gruplar yeni bir kümelenmeye gitmektedirler. Açıkça ifade etmekte bir sakınca yok: Bugün Türk siyasî hayatı, Anglosaksonlarla birlikte hareket etmek isteyenlerle Anglosaksonlara karşıtlık oluşturanlar arasında ikiye bölünüyor. Bu da tarz-ı siyasetlerin ikiye indirgenmesine sebep olmaktadır. Yüz yirmi yıl sonra bu sefer iki tarz-ı siyaset üzerinde konuşuyoruz.

14 Mayıs seçimlerini Anglosaksonları merkeze alarak yorumlayabiliriz. Unutulmamalıdır ki İngiliz Muhipleri Cemiyeti işgal yıllarında ciddi taraftar bulmuştu.


 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —