Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İki Suriyeli Şam’da bir gün…

Yıldıray Oğur: “Suriye’de doğmuş, sonra ‘terörist’ olmuş iki isim şimdi Suriye’yi birleştiriyor. Ve nihayet Suriyeli oluyor, kod adlarını, üniformalarını bırakıp sivil hayata geçiyor. "

İki Suriyeli Şam’da bir gün…

İkisi de Suriye’de doğdu. Biri 60’ların ortasında Kobani’de Kürt bir doktor babanın oğlu olarak, diğeri 80’lerin başında Şam’da Arap milliyetçisi akademisyen bir babanın oğlu olarak. İkisi de Esad diktatörlüğüne karşı ailelerin mensuplarıydı. Biri 20’li yaşlarında Kobani’de Öcalan ile tanışıp sosyalist bir gerilla oldu.

Diğeri 20’li yaşlarında Şam’daki bir camide selefi olup, cihatçı oldu.

İkisi de 2003 yılında savaşmak üzere Irak’a gitti. Ne tesadüf ikisi de Suriye’ye 2011 yılında savaşmak için döndü.

İkisinin de geldikleri Suriye’deki şehirlere işaret eden kod adları vardı.

İkisi de uzun yıllardır üniformayla yaşadı. İkisi de dünyada terörist olarak adlandırılan örgütlerin mensuplarıydı.

Ve önceki gün bu iki Suriyeli ‘terörist’ takım elbiseleri giyip, masaya oturarak Suriye’yi birleştiren anlaşmayı imzaladı.

Sivillikte acemi oldukları her hallerinden belliydi.

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Eş-Şara ile SDG komutanı Mazlum Kobani’den bahsediyoruz.

Uzun yıllar Colani adıyla Suriye’de dolaşan Şara, nihayet gerçek adına aylar önce kavuştu.

Ferhat Abdi Şahin ise Şahin Cilo’dan sonraki ikinci kod adı Mazlum Kobani olarak anlaşmaya imza attı.

‘Terörist’ Colani ile tokalaşmasına kızanlar, onun HPG’de patates soyduğunu sanıyor herhalde. Şahin Cilo adıyla PKK’nın Avrupa temsilciliğini ve askeri kolu HPG’de komutanlık yapmıştı.

Ama Mazlum Kobani adı, Türkiye dışında dünyada terör örgütü olarak görülmeyen YPG’nin komutanı olarak sahip olduğu en meşru ad.

Günün sonunda attığı imzayla Suriyeli orijinal ismi olan Ferhat Abdi Şahin’e bir adım daha yaklaşmış oldu.

Aynı ülkede doğmuş ama 20’li yaşlardan sonra aynı ülkede yaşayamamış, 2011’den beri Suriye iç savaşında iki silahlı örgüte komutanlık yapmış ama hiç birbiriyle savaşmamış iki silahlı adam tekrar aynı ülkede yaşamanın yollarını arıyor.

Ama henüz iki Suriyeli arasında başka ülkeler var.

Kobani, anlaşma için Şam’a Amerikan ordusuna ait askeri bir helikopterle ve Amerikalı subayların refakatinde geldi.

Şara’nın ise vatandaşı Kobani ile ilişkilerinde arada hukukunu gözetmesi gereken Türkiye var.

ABD, Kobani’ye Şam’a kadar refakat ederek, arkasındaki gücü göstermek istemiş olabilir.

Yani iki Suriyeli arasında hala tam bir güven ilişkisi yok.

Çünkü Kobani ve SDG çok büyük bir toprak parçasını kontrol etse ve kalabalık bir askeri gücü olsa da aslında Suriyeli Kürtler; Kamışlı, Haseke ve Afrin’de yoğun olarak bulunan en iyi tahminle 2 milyon, mevcut durumda ise 800 bine yakın bir nüfusa sahip Suriye’deki bir azınlık.

Ama bu anlaşmaya gelirken Şam yönetimi zor günler geçiriyordu.

Özellikle ABD, Sahil’deki katliamlar yüzünden yaptırımları kaldırmanın çok uzağına düşmüştü.

Zaten Suriye’de güçlü, istikrarlı bir yönetim olmasını istemeyen, “selefi, cihatçı” bir iktidarın eline geçmesin diye Esad’dan kalma bütün stratejik askeri tesisleri en başta vuran İsrail’in lobisi yüzünden ABD, yeni Suriye ile ilişki kurmakta AB’nin arkasında kalmıştı.

Sahil katliamları için pro-İsrail Dışişleri Bakanı Rubio, “İslamcı cihatçı teröristleri” suçlayan, Alevi, Dürzi ve Kürtlerin hamisi olduklarını söyleyen bir açıklama yapmıştı.

Bu açıklamalar, Şam’da birkaç saat elektrikle hayatın geçmesine neden olan yaptırımların ömrünü uzatmış, SDG’nin silah bırakma kararını belirsiz bir tarihe ertelemiş gibi görünmüştü.

Ama Suriye’yi yeniden karıştıran ve kan gölüne çeviren olaylar, anlaşılan dünyayı endişelendirdi. Ve Suriye’de istikrarlı bir Şam yönetiminin olmasının değeri anlaşıldı.

Özellikle de İran’ın yeniden Suriye’de silahlı örgütler organize ederek, ülkeye geri dönme ihtimaline karşı Batı başkentleri Suriye’de istikrara yatırım yapmaya devam kararı aldı.

Önceki gün İngiliz The Economist dergisinde çıkan “Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırmak delilik gibi görünebilir, ta ki alternatifi düşünene kadar” başlıklı

makalede şöyle deniyordu:

“Suriye’ye yaptırımları sürdürmenin gerekçesi, Şaraa’yı daha liberal bir yola itmek için bir baskı aracı yaratmaktı. Ancak sorun şu ki, yaptırımlar şimdi kaldırılmazsa, yaratacağı ekonomik felaket tam da bu liberal yolu kapatarak şiddet ve aşırılığı teşvik edecek. Anarşi, Şara’nın rakiplerinin işine yarayacaktır. Çöküşten korkan İsrail, Şam’ın güneyinde silahsızlandırılmış bir bölge kurmaya çalışıyor. Eğer Suriye çökerse, Avrupa’ya daha fazla mülteci akını yaşanacaktır. Eğer bir nefes alma imkânı sağlanmazsa, ülke başarısız bir devlet haline gelecek. Ya felaket ya da küçük de olsa bir başarı ihtimali. Yaptırımları şimdi kaldırın.”

Nitekim AB, sahil katliamlarını kınarken Şam yönetimine destek veren ve dış müdahaleleri kınayan bir açıklama yaptı. Önceki gün de Şara’yı ay sonu Brüksel’de yapılacak Suriye yardım konferansına çağırdı.

ABD’nin teşviğiyle Mazlum Kobani’nin Şam’a gidip, Şara’nın elini sıkmasıyla yeni Suriye yönetimi Batı’da artık daha meşru.

Şara, Suriye içindeki son sarı bölge yeşermeye doğru adım attığı için de daha güçlü.

O yüzden bir süredir İsrail’in de himaye vaatleriyle ellerine silah alıp, boy gösteren Dürziler de bu tokalaşmadan sonra Şam’da Cumhurbaşkanı Sarayı’nda Şara ile buluştu ve Süveyda’da binalara nihayet Suriye bayrağı çekildi.

Şu anda yönetimin tek sorunu hala Lazkiye dağlarında bulunan eski Esadçı askerlerden oluşan isyancılar.

Yeni Suriye’nin teröristleri artık eski Esad askerleri oldu.

Şam-SDG anlaşması bir peşrev ama güçlü bir peşrev:

“1- Dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelilerin siyasi sürece katılımı ve temsil hakları garanti altına alınacak.

2- Kürt toplumu Suriye devletinin yerli bir topluluğudur ve Suriye devleti onun vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına almaktadır.

3- Suriye’nin tüm topraklarında ateşkes sağlanacak.

4- Suriye’nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğalgaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilecek.

5- Yerlerinden edilmiş tüm Suriyelilerin kendi kasaba ve köylerine geri dönmelerinin sağlanması ve Suriye devleti tarafından korunmalarının sağlanması.

6- Suriye devletinin Esad kalıntılarına ve güvenliğine ve birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesi desteklenecek.

7- Bölücü çağrılar, nefret söylemi ve Suriye toplumunun tüm bileşenleri arasındaki birliğe zarar verecek tüm girişimler engellenecek

8- Yürütme komiteleri anlaşmanın en geç bu yılın sonuna kadar uygulanması için çalışılacak.”

 

Bu maddelerden bazı Kürt milliyetçilerin umduğu gibi şimdilik bir özerklik ya da federasyon çıkmıyor.

Çünkü 2013’de Rojava’ya alan açan iki aktör yani İran ve Esad artık yok. Rojava’yı Şam ve Ankara’nın rağmına ABD ya da kilometlerce ötedeki İsrail’e güvenerek ayakta tutmak ise mümkün değil.

Türkiye ve Şam’la anlaşmanın alternatifi, ABD ve İsrail’e güvenerek Türkiye ve Şam’la savaşmak.

Bu saatte halkın isteyeceği en son şey savaşmak.

ABD ve İsrail’in desteği geçici kazanımlar vaad ederken, Türkiye ve Şam’ın teklifi uzun vadeli bir istikrarı sağlıyor.

Kürt milliyetçileri bu gerçekle barışmak zorunda.

Ama “SDG teslim oldu, Rojava bitti” diyen Türk ulusalcıları da dünyadaki tek devlet biçiminin üniter devlet olduğunu zannediyor.

Özellikle anlaşmadaki Kürt halkının anayasal güvence altına alınacağı maddesi önemli.

Uzun yıllardır coğrafyası ırki, mezhebi, dini olarak bölünmüş bir ülke olan Suriye’yi bir üniter ulus devlet yapmak mümkün değil. Kültürel çeşitliliğe saygılı bir yönetim kurulacağı ise kesin. Yani günün sonunda Haseke ve Kamışlı’da okullarda Kürtçe eğitim verilecektir. Bu şehirlerin yönetimini Arap valiler yapmayacaktır.

Ama Şam’dan bağımsız silahlı bir güç olmayacağı kesin görünüyor.

Anlaşmadan sonra verdiği röportajda Mazlum Kobani, “Tek ordu istiyoruz” dedi.

Ama henüz bu temel ilkeler üzerine bir metin, ayrıntılar komisyonlarda belirlenecek.

Anlaşmayla aslında SDG ve Kürtler, küçük bir bölgeyi yönetmekten, Şam’daki yönetime ortak olmaya upgrade olmuş oldu. Üstelik Dürziler, Hristiyanlar, Alevilerle eşit bir ortak olarak da değil.

Çünkü şu ana kadar Şara, Suriye’deki hiçbir grupla eşit ortak gibi masaya oturup anlaşma imzalamamıştı. Bu da Kürtlerin Şam’daki yeni yönetimde nüfuslarından çok nüfuzları oranında temsil edileceğinin bir ilk işareti olabilir.

Kürtler, Kamışlı’da değil, Şam’da kazanmış oldu.

Anlaşmanın bir diğer kazananı ise tabii ki Türkiye.

Muhalifler Suriye’de kötü olan her şey için Türkiye’yi suçluyor ama iyi olan hiçbirşeyde Türkiye’nin etkisi olmadığını iddia ediyor.

Her ne kadar birileri Şam’da Esad’ın devrilmesinden sonra dedikleri gibi bu anlaşmadan da Türkiye’nin haberi olmadığını söylese de tabii ki anlaşmanın hazırlayıcılarından ve kolaylaştırıcılarından biri Türkiye.

Kobani, Türkiye’nin hassas olduğu yabancı savaşçıların yani PKK kadrolarının ateşkesten sonra ülkeden ayrılacağını açıkladı.

Bazı küskün AK Partililer anlaşmayı kriz, Türkiye’nin haberi yok diye anlatmaya başlamıştı ki Erdoğan kürsüye çıktı ve anlaşmadan olan memnuniyetini açıkça dile getirdi:

Komşumuz Suriye’nin toprak bütünlüğüne üniter yapısının korunmasına birliğinin ve dirliğinin tahkim edilmesine büyük önem veriyoruz. İlk günden beri hep bunu savunduk, Suriye’nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Dün varılan mutabakatın uygulanması Suriye’nin güvenliğine ve huzuruna hizmet edecektir. Bunun da kazananı Suriyeli kardeşlerimizin tamamı olacaktır. Kardeşliğimizi yücelttiğimiz ölçüde oyunları bozar, geleceğimiz güven altına alabiliriz. Rabbim bizi kardeş kavgasında muhafıza buyursun.”

Daha düne kadar Suriye’nin kuzeyinde terör operasyonları yapan Türkiye’nin anlaşmadan memnuniyetini daha açık ifade etmesi herhalde beklenemezdi.

Bu anlaşmanın çözüm sürecinin bir meyvesi olduğu herhalde açık.

El sıkışan Şara ve Kobani fotoğrafı, el sıkışmayla başlayan çözüm sürecinin ve

Öcalan’ın kimi kapsadığı çok tartışılan çağrısının nereleri kapsadığını da fiili olarak gösterdi.

YPG, PYD’yi tabii ki önderlik kabul ettikleri Öcalan’ın her sözü bağlıyor. Bağladı da.

Çözüm sürecinin en riskli parçası da yerine böylece oturmuş oldu.

Suriye’de doğmuş, sonra ‘terörist’ olmuş iki isim şimdi Suriye’yi birleştiriyor. Ve nihayet Suriyeli oluyor, kod adlarını, üniformalarını bırakıp sivil hayata geçiyor.

Türkiye’de birileri Suriye’deki aktörlerden memnun olmasa da Suriye’nin önünde daha iyi bir seçenek yok. Aktörler bunlar, yola onlarla devam edilecek.

Esad, bundan sonraki hayatını Moskova’da adresini ve yüzünü saklayarak geçirecek.

Suriyeli Alevilerin de ,“terörist Colani” diye bağıran Türkiye’deki bazı Aleviler ve Suriye’ye girip Lazkiye’de direnme nağraları atan bazı CHP’liler gibi tuzu kuru değil.

Suriye’de birlikte yaşamanın güvenli yollarını arayacaklar, bu yolu da onlara Cemal Enginyurt veya Ali Mahir Başarır değil, yine Eş-Şara verebilir.

Türkiye’nin bundan sonra Suriye’ye baktığında sadece küçük Rojava’yı değil kafasını kaldırıp Şam’ı görmesinin önü açıldı. Bu perspektif genişlemesi Türkiye’yi rahatlatacak.

Takım elbise giyen Kobani’yi, bir süre sonra Suriyeli bakan ya da PYD Genel Başkanı Ferhat Abdi Şahin olarak Ankara’da görürsek şaşırmayalım.

 

Kaynak: karar.com



Anahtar Kelimeler: Suriyeli

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER