Son ikiyüz elli yıldır Müslümanların fetret dönemi yaşadığı, buna mukâbil Siyonist ve Haçlıların yeryüzünde fesat çıkarttıkları, inananlara zulmettikleri, özellikle Peygamberlerin İlahi vahyi bütün insanlığa haykırdığı Ortadoğu coğrafyasını kan, gözyaşı, kaos ve zulümle kontrol altında tutmaya çalıştıkları görülmektedir.
Suriye´de devam eden savaş artık rejim değişikliği mücadelesi değil, III. Dünya Savaşı arefesindeeğemen devletlerin güçlerini sınadığı bir sürece evrilmiştir. Bu bölgede çıkacak bir savaşın kazananı olmayacaktır. Ancak gözyaşı, yıkım ve zulüm yine Müslüman coğrafyanın sınırlarına hapsedilecektir. Bu sürece müdahale etmek İslâm ülkelerinin görevidir. İslâm ülkeleri, kendi aralarındaki sorunları çözemeyerek Siyonist ve Haçlıları bu bölgeye davet ediyorsa; Müslümanların bir kısmı Haçlı ABD, İngiltere ve Fransa´nın müdahalesine, diğer bir kısmı Rusya´nın müdahalesine alkış tutuyorsa Kur´an-ı Kerim´deki, ?Yine deki ki: Hak geldi, batıl zail oldu! Şüphesiz ki batıl, yok olmaya mahkûmdur? ayetinden bîhaber demektir.
Kur´an-ı Kerim´de, ?Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah´ın buyruğuna dönünceye kadar savaşın; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulun, adil davranın, şüphesiz Allah adil davrananları sever? (Hucurat, 9) ayetiyle sorunlarımızı kendi aramızda çözmemiz emredilmektedir.
Allah-u Teâlâ, Müslümanlara büyük bir görev yüklemekte ve sadece kendi aralarındaki ihtilafları çözmeyi değil, yeryüzünün tamamında iyiliği emredip kötülükten alıkoymayı ve yeryüzünde adaleti tesis etmeyi emrederek şöyle buyurmaktadır: ?(Ey Muhammed ümmeti)! Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alıkoyarsınız ve Allah´a imanınızda devam edersiniz??.
Yahudiler ve Hırisiyanlar (Siyonistler ve Haçlılar) ?batıl ittifakı? yapmış, bütün İslam coğrafyasını kan ve gözyaşına boğmak için uğraşmaktadır. Kur´an-ı Kerim: ?Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır?? (Maide, 1), ?Sizin dostunuz ancak Allah´tır, Resulü´dür ve Allah´ın emrine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü´minlerdir? (Maide, 55) derken tam da bu noktayı işaret etmektedir.
Allah-u Teâlâ, zulüm ve gözyaşın Müslümanların eliyle düzeltilmesini ve Siyonist-Haçlılarla mücadele etmemizi emretmektedir: ?Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları cezalandırsın, onları rüsvay etsin; onlara karşı size yardım ve zafer nasip etsin ve (baskı ve zulüm altındaki) mü´min toplulukların gönüllerini ferahlatsın? (Tevbe, 14). Yine yeryüzünde Allah´ın (C.C.) hükümranlığını tanımayan Yahudi ve Hıristiyanlara boyun eğdirmeye yönelik Kur´an-ı Kerim´de, ?O kendilerine kitap verilenlerden, Allah´a ve âhiret gününe inanmayan, Allah´ın ve Peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dinini (İslâm´ı) din edinmeyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyle (boyun eğerek) cizye verinceye kadar savaşın? (Tevbe, 29) buyurmaktadır.
Müslümanlar, Allah-u Teâlâ´nın emrettiği gibi, adalet için çalışmaz, zulme dur demek için sorumluluk almaz, O´na tevekkül etmez, Haçlılara ve Siyonistlere uşaklık etmeye devam ederse şu ilahi ikaza muhatap olur: ?Ey iman edenler! Sizden kim dinden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah´ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihat ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah´ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lüfu geniş olandır, hakkıyla bilendir? (Maide, 54).
Müslümanlara karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurlu olduğumuz gün yeryüzünde adaleti tesis eder ve Allah´ın bize Kur´an-ı Kerim´de yüklediği görevi yerine getirmiş oluruz; yoksa yok oluruz?