Tarih: 13.08.2022 13:22

İhvân’ın rotası

Facebook Twitter Linked-in

Mısır’ın İsmâiliyye şehrinde, 1928’in Mart ayında temelleri atılan Müslüman Kardeşler Teşkîlatı (kısaca: İhvân), kuruluşunun üzerinden henüz dört yıl geçmişken, genel merkezini başkent Kahire’ye taşımıştı. Teşkilâtın karizmatik kurucu lideri Hasan el Bennâ, Kahire’ye yerleşmeyi sadece teşkilâtının daha hızlı büyümesi adına istememişti, aynı zamanda kraliyet yönetimiyle de temas kurmayı hedefliyordu. Kral Fuâd’ın 1936’daki ölümüne dek, Âbidin Sarayı’yla herhangi bir iletişim kanalı bulunamadı. Bu süreçte elbette İngiliz istihbaratı da İhvân’ı ve onun genç liderini yakından izliyordu.

Kahire’de bir yandan davet ve irşad çalışmalarına ağırlık veren Hasan el Bennâ, diğer yandan da dergi ve kitap yayınıyla ilgileniyordu. İhvân’ın aylık dergisi “Nezîr”, bu dönemde yayına başladı. Nezîr’in 1938’de piyasaya çıkan bir sayısında, Hasan el Bennâ, Kral Fuâd’ın henüz iki yıl önce tahta çıkan genç oğlu Faruk’a doğrudan hitap ediyordu. “Kral Faruk Hazretleri’nin Makamına” diye başlayan ve Kral’a –oldukça saygılı bir dille– Mısır’ın birliğe ihtiyacının olduğunu hatırlatan açık mektup, birinci sayfanın tamamını kaplıyordu. Hasan el Bennâ’nın satırlarının en dikkat çekici kısmı, Kral Faruk’u “İslâmî açıdan bütün topluma örnek bir şahsiyet” şeklinde tanımlamasıydı.

Uzunca bir zaman Kral Faruk’la bire bir görüşebilme fırsatı arayan Hasan el Bennâ, İhvân’ın sonraki düzenli yayını “Cerîdetu’l-İhvân”ı (İhvân Dergisi) da bunun için bir vesile olarak kullandı. 1942, 1945 ve 1948’de Kral Faruk, dergiye üç kez kapak yapıldı. Hepsinde de Kral’ın dindarlığı, Mısır halkına yakınlığı ve kendisinin taht için ne kadar uygun bir isim olduğuna dair özenli vurgular yer aldı. Bu dönemde, Kral Faruk, sınırsız ve sorumsuz bir biçimde gece hayatına savrulmuş, Mısır devleti, paşaların ve güçlü bürokratların elinde oyuncağa dönmüştü.

Hasan el Bennâ’nın 12 Şubat 1949’da Kahire’de şüpheli bir suikasta kurban gitmesinden sonra, iki yıllık bir bocalama devresinin ardından İhvân’ın dümenini ele alan Hasan el Hudaybî, oldukça farklı bir tercihte bulunarak, Kral Faruk’u deviren Hür Subaylar cuntasına destek verdi. 23 Temmuz 1952 darbesinin başarıya ulaşmasında, İhvân’ın Mısır toplumunun her katmanına yayılan uzantılarının büyük tesiri vardı. Nitekim Hür Subaylar, darbeden sonra kurulan yeni yönetimde İhvân’a bazı makamlar bahşederek borçlarını ödediler. Mısır’ın yeni hâkimi Cemal Abdunnâsır’a 1954’te İskenderiye’de düzenlenen bir suikast girişimi, rejimle İhvân arasındaki balayını sona erdirdi. Abdunnâsır, İhvân’a kelimenin tam anlamıyla savaş ilân etti. Bürokrasi ve siyaseti İhvân’dan tümüyle arındırdı.

1970’te cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Muhammed Enver Sedat, “komünizm tehlikesi”ne karşı “İslâmcılık”ı desteklemeye karar verince, İhvân’ın uzun yıllar yaşadığı baskılar da sona erdi. Binlerce İhvân mensubu hapishanelerden salıverildi, teşkilât üyelerinin siyaset ve kamuda boy göstermelerine göz yumuldu. İhvân, 1979’da Mısır’la İsrail arasında imzalanan barış anlaşmasına karşıydı ve Sedat’a bu yüzden tepki göstermişti. Yine de, 1973’ten 1986’ya kadar İhvân genel mürşidliği (genel başkan) görevini yürüten Ömer Tilmsânî, Enver Sedat 6 Ekim 1981’de öldürüldüğünde şu açıklamayı yapacaktı: “Sedat, tıpkı Hz. Osman gibi mazlum olarak katledilmiştir!”

Hüsnü Mübarek dönemi, Mısır yönetiminin İhvân’a “göz yumduğu” bir başka zaman dilimi olarak kayıtlara geçti. Teşkilâtın resmen siyaset yapması yasak olsa da, çok sayıda İhvân mensubu, farklı partilerin listelerinden milletvekili seçildi, bürokraside görev aldı, sivil toplum çalışmalarına katıldı. 2004-2010 arasında İhvân genel mürşidliği yapan Muhammed Mehdî Âkif’in 2005’te Mısır basınına yaptığı “Hüsnü Mübarek ‘ulu’l-emr’dir. Kendisine itaat vaciptir” şeklindeki açıklama, İhvân’la iktidar arasındaki münasebetlerin de özeti gibiydi.

Ezcümle, İhvân’ın Mısır’da 100 yıla yaklaşan tarihini dikkatle okuduğumuzda, ülkeyi yöneten kadrolarla sürekli temas içinde olmaya çalışan bir çizgiyi takip ettiğini görürüz. İktidardan İhvân’a uzatılan her elin teşkilât tarafından sıkıca tutulduğu, belirlenen sınırların dışına hiç taşmayan, uyumlu bir çizgidir bu.

İhvân’ı bu cephesiyle değerlendirince, “Mısır devleti, teşkilâta yeni bir kredi açar mı?” sorusunun cevabı da net bir “hayır” değil. Önümüzdeki süreçte, İhvân’ın yeniden oyuna dâhil edilmesine dair şaşırtıcı gelişmeler yaşanabilir. Bu bağlamda, Suudi Arabistan’ın “İçindeki radikal unsurları bertaraf ederek, kendi siyasetiyle eşgüdüm içinde ilerleyecek yeni bir İhvân tasarımı için çalıştığı” şeklindeki fısıltıları da ciddiye almak gerek. Böyle bir projenin hayatta kalma şansı ise, bambaşka bir tartışmanın konusu elbette.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —