İhvan için 90 yılın muhasebesi

Yasin Aktay- 02.04.2018

İhvan için 90 yılın muhasebesi

Müslüman Kardeşler Teşkilatının (İhvan) kuruluşunun üzerinden tam 90 yıl geçmiş. 1928´in Mart ayında Mısır´ın İsmailiye şehrinde altı arkadaşıyla bir araya gelen Hasan el-Benna isminde yirmibeş yaşlarındaki bir genç öğretmen ümmetin mevcut durumunun kendilerine yüklediği bir görevi bir yerden başlayıp üstlenmek gerektiğinden hareketle yola çıktı. Ümmetin o günkü şartları genel olarak Osmanlı´da hilafetin kaldırılmış olduğu ve dünya çapında Müslümanların siyasi bir temsilden ve iradeden tamamen yoksun bırakılmış olduğu, eski hilafet topraklarının tamamen işgal altında olduğu, Mısır özelinde ise İngiliz sömürgesinin bütün kesafetiyle devam ettiği bir manzara arz ediyordu.

Müslümanlar yeni dünyanın şartlarına cevap verebilecek, İslam´ı o günkü şartlarda temsil ve ifade edebilecek hiçbir organ, hiçbir kurum, hiçbir girişim yok. Bu durum bütün Müslümanlara bir farz yüklüyordu aslında. Birilerinin bu işte öncü olup bu farzı yerine getirmesi gerekiyordu.

Genç bir öğretmen olan Hasan el Benna bütün saf niyetiyle Müslümanların bir ve beraber olmaları, Allah´ın kendilerine Kur´an-ı Kerim´de yüklemiş olduğu görevi yerine getirmek için güçlerini ve iradelerini birleştirmeleri gereğinden hareket ederek başta çok mütevazi görünen, zamanla dünya çapında bir örgüte dönüşen hareketin temelini attı.

Hareketin anladıkları kadarıyla tamamen Kur´an´a dayanması ve herhangi bir extra düşünce, sembol, eğilim ve dar mezhep anlayışına dayanmaması gerektiğini düşündüler. Bütün Müslümanlarda en temel ortak nokta olarak Kur´an ve Sünnet´e dayanmak ve başka bir vasıf almamak üzere kendilerini en sade haliyle Allah´ın bütün Müslümanlara olmalarını emrettiği üzere ?Müslüman Kardeşler? olarak isimlendirdiler. Böylece bu özel harekete mensup olsun olmasın dünyadaki bütün Müslümanları kendilerine kardeş, kendilerini de bütün Müslümanlara kardeş kılan bir zemin yakaladılar.

Kardeş olma vasfı Müslümanlar için ayrı bir fikri angajman talep eden bir şey değil. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanın geçmiş Müslüman nesillerle veya dünyanın her yanındaki Müslümanlarla kardeş olma vasfı, üzerinde tartışma kabul eden bir şey değil.

Hareket kurulduğu andan itibaren Müslümanların fikir ve siyasi tarihinde ihtilaf konusu olan hiçbir konuya ya hiç girmemek veya ifrat veya tefrite sapmamak, bunun yerine en temel birleştirici söylem olarak Kur´an ve Sünnetin müdafaası üzerinde odaklamak suretiyle bütün İslam dünyasında zaten var olan bir talebe çok etkili bir biçimde cevap vermiş oldular. Bu da onların hızla bütün İslam dünyasında yayılmasını sağladı. İhvan bugün İslam dünyasının hemen her yerinde örgütlü yapısıyla birlikte toplumun siyasi, kültürel ve toplumsal derinliğinde nüfuzlu bir mevcudiyete kavuşmuş durumda.

Bir çok ülkede İhvan, siyasi örgütlü yapısıyla ya iktidarda ya iktidarın ortağı veya meşru muhalefet olarak parlamentoda yer almaktadır. Siyasi faaliyetlere izin verilmeyen ülkelerde de sivil toplum örgütleri veya cemaat olarak faaliyetlerini sürdürmekte, o kadarına da izin verilmeyen yerlerde bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.

Ama hiçbir yerde şiddete başvurmayan özelliği değişmemektedir. Filistin´de Hamas olarak işgale karşı duruşuyla terör örgütü olarak nitelense de, işgalci İsrail zulmünün ayyuka çıktığı bir ortamda başka bir yol bırakılmamış meşru direniş hakkına kimsenin laf söylemeye hakkı yok. Yemen ve Suriye gibi kimsenin savaşın bir parçası olmaktan çıkamadığı yerlerin dışında ise İhvan hiçbir yerde şiddet yolunu benimsememiştir.

Hatta üyelerine yönelik katliamların, işkence ve haksız tutuklamaların olduğu Mısır´da bile kendini savunma adına veya haklı intikam gibi gerekçelere dayalı olarak bile asla şiddete yolu açmıyor.

Buna rağmen Sisi´nin en büyük arzusunun İhvan´ın şiddet yoluna başvurması olduğu çok açık. İhvan şiddete başvurmuş olsaydı Sisi için de bütün ihvan düşmanları için de her şey çok daha kolay olacaktı. Bakmayın militan İslam´a karşı ılımlı İslam teranesi attıklarına. Yerli veya yabancı islamofobların İslam adına görmekten hoşlandıkları şey makul, ılımlı gerçek İslam değil, bilakis bütün vahşetiyle terörle özdeşleşmiş bir İslam tipolojisidir. Öyle bir İslam Müslümanların arasından bir türlü çıkmayınca kendi stüdyolarında veya kendi ajanlarının yönlendirmeleriyle onu üretmekten de geri durmadıklarını görüyoruz. Asıl korktukları İslam´ın tam da Hasan el-Bennaların, Seyyid Kutubların bütün söylemsel üstünlükleriyle, meydan okuyarak, hiçbir savunmacı veya kompleksli, aşağıdan alıcı, özür dileyici söyleme başvurmadan ifade ettikleri İslam olduğu çok açık.

İhvan 90 yıl boyunca İslam´ı diri diri toprağa gömdüğünü düşünmüş olan sömürgecilere karşı İslam´ın hayatta kalma mücadelesini inatla, ısrarla ve başarılı bir biçimde vermiş bir hareket. Bugün geldiği noktada emperyalistler için de onların işbirlikçileri için de vicdan azabına eş bir duruş sergiliyor. Öldürmekle bitmiyorlar. Darbeye maruz kalıyorlar, elebaşları öldürülüyor, kalanlar tutuklanıyor, hapse atılıyor, yıllarca zindanlarda kalıyorlar, işkenceye maruz kalıyorlar, sürgün ediliyorlar, ama inanılması zor bir sabırla, bütün bunlara ilginç bir tahammül kapasiteleri var. Bu durum, gerçekten de 90 yaşındaki İhvan hareketinin tarihinde ve toplam tecrübesinde son derece dikkat çekici bir durum. Bütün liderleri ya öldürülmüş veya her biri yirmi yıldan aşağı olmayacak şekilde hapislerde kalmış ama kendilerine isnat edilen hiçbir cinayet veya şiddet hareketi yok.

Dün Fatih´teki Ali Emiri Salonunda İhvan´ın kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir anma toplantısı vardı. Bu toplantıda dinlediklerim bana ilk planda bunları düşündürdü. 90 yılda 60 ülkede sayısız tecrübeye sahip İhvan-ı Müslimin´e, toplantıya katılıp bir konuşma irad edenlerden Halit Meşal de ilginç tavsiyelerde bulundu. İçinden ?güncelleme?, ?özeleştiri?, ?gençleşme? gibi kelimeler geçen tavsiyeler. Belki bir vesileyle daha sonra bu çizgiden mülahazalarımıza devam ederiz.