10 yılda bir duvara toslayan küresel ekonomik sistemin temel felsefesi şudur; İnsanın ihtiyaçları sınırsız iken dünyadaki hava, su, gıda gibi kaynaklar sınırlıdır.
Bu kaynakları kim ele geçirirse dünyayı o yönetir.
Oysa doğrusu şudur;
Dünyadaki kaynaklar sınırsız iken bitki hayvan ve insan tüm canlıların ihtiyaçları sınırlıdır ve mevcut kaynaklar yeterlidir.
Evrendeki küresel sistem, her canlının her türlü ihtiyacını giderebilecek şekilde kurulmuştur.
Sınırsız olan, doyurulamayan, kavga ve savaşlara, cinayetlere, toplu katliamlara neden olan, iklim ve çevre krizlerine yol açan dizginlenemeyen arzu ve isteklerdir.
**
Hırs, arzu ve isteklerin aracıdır.
Yeryüzündeki bütün cinayetler hırs aracına binen arzu ve isteklerimiz yüzünden işlenir.
Arzu ve isteklerini hırs aracına binmeden gerçekleştirenler insan kalmayı başarabilirken, diğerleri insanlıktan çıkmaktadır.
Çünkü arzu ve isteklerin dümene geçtiği hırs aracı yola çıktığında kural tanımaz, bütün kuralları çiğneyerek yola devam eder.
Hem yolu tahrip eder hem de geçtiği yerlerde binlerce ceset bırakır.
Bugün yaşadığımız küresel ekonomik sıkıntıların arkasında yatan neden budur.
**
Devletler ve bireyler ihtiyaç ve israf arasındaki ayrımı yap-a-madığı için kaynaklar çöpe gitmekte, zengin ve yoksul arasındaki makas sürekli açılmaktadır.
İhtiyaç ve israf arasındaki ince çizgiyi kimse muhafaza edememekte, herkes çizgiyi ihlal etmektedir.
Sınırsız olan istek ve arzular onlarca ihtiyacı zaruri ihtiyaç haline dönüştürerek insanı yoksullaştırmaktadır.
Keyfi ihtiyaçlarını zorunlu ihtiyaca dönüştüren birçok insan bu ihtiyaçlarını helal yollardan karşılayamayınca gayrı meşru her türlü haksız kazanca yönelir.
İhtiyaçtan israfa giden yollarda binlerce hukuksuzluk, adaletsizlik ve kul hakkı yeme cinayetleri işlenir.
Yolun sonunda çok küçük bir azınlık zenginliğe kavuşurken bunun bedeli olarak binlerce insan da yoksulluk girdabına itilmiş olur.
Bugünkü ekonomik sistemde bütün cinayetler; “Hedefe giden bütün yollar helaldir” prensibi ile işlenir.
**
İktisatçılar ihtiyaçları zorunlu, kültürel ve lüks ihtiyaçlar şeklinde üçe ayırırlar.
Bu görüşe göre beslenme, giyinme ve barınma gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılayan bireyler, eğitim, kültür, spor gibi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Bundan sonra da lüks mal ve hizmetlere yönelir.
**
Yaşayan her canlının yaşamak için birbirine ihtiyacı vardır. Sistem böyle işlemektedir.
Her canlı, diğer canlıların yararını gözetmek, kendi menfaatini yerine getirirken diğer canlıların yararlarını dikkate almak zorundadır.
İnandığımız İslâm, insanların ihtiyaçlarını üçlü denge prensibi çerçevesinde değerlendirir.
İnsan dengesi, insan-kâinat dengesi ve insan-toplum dengesini sağlayacak kural ve kaideler ortaya koyar.
Örneğin toplumu meydana getiren bireylerin gelir düzeyleri ne olursa olsun “kanaat” duygusuyla hareket etmesi istenir.
Zira insan, hayatta bütün ihtiyaçlarını tatmin edemeyeceğinin bilincinde olmalı, mevcut imkânlarla yetinmeyi bilmelidir.
İslâm iktisat düşüncesinde kanaat büyük yer tutar.
Kanaat, hayatı sürdürürken aşırılıktan kaçınmaktır. Kanaat ihtirastan kaçınmak, başkalarına kıskançlık duymamak ve hakkına razı olmak, gönül huzuruyla yaşamaktır.
İhtirasın tam tersi olan kanaat, girişimin verimliliğini ve kişinin iç huzurunu sağlar. Üstelik üreticinin tüketicilerle, ferdin toplumla barış içinde olmasının da sebebidir.
Kanaat duygusunun güçlenmesi oranında ihtiyaçların önünde bir otokontrol sistemi kurulmuş olur.
**
İhtiyacı dünya ile sınırlandıran ve arzu ve istekle karıştıran küresel kapitalizm, insanı hayvanlaştırdı ve maddeye kul köle yaptı.
Bugünkü ihtiyaçlar insanları dürüst çalışmaya yardımlaşmaya sevk etmek yerine bencilleştirdi.
Ekonomik krize girmeden yaşamak isteyenlerin alışveriş esnasında kendisine sorması gereken soru şudur; İhtiyaç mı, israf mı?