20 09. 2018 Perşembe
EVET, Türkiye ve Rusya liderlerinin Soçi´de açıkladıkları mutabakatla İdlib´de bir çatışma ihtimali bu aşamada bertaraf edilerek işin zor kısmı halledildi. Şimdi işin daha zor olan kısmı başlıyor. Üstelik bundan sonraki aşamada işin daha da sıkıntılı bölümü doğrudan Türkiye´nin omuzlarında.
Bu söylediğimizi açmak için önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin´in görüş birliğine vardıkları mutabakatın ana mantığını ve nasıl hayata geçirileceğini kısaca anlatmalıyız.
*
Mutabakat, İdlib çatışmasızlık bölgesinde muhalefet ile rejimin kontrol ettiği bölgeleri ayıran sınır hattı boyunca her iki tarafa doğru uzanan toplam 15-20 kilometre derinliğinde, ağır silahlardan ve terörist unsurlardan arındırılmış bir güvenlik kuşağı kurulmasını öngörüyor. Bu kuşağın kesin sınırları Türkiye ile Rusya arasında yürütülecek görüşmelerle çizilecek.
Söz konusu silahsızlanma bölgesinin koordinatları belli olduktan sonra atılacak iki kritik adım var. Birincisi, kuşağın her iki tarafı da tank, çok namlulu roket atarlar, top bataryaları ve havan gibi ağır silahlardan arındırılacak. Bu adımların karşılıklı olarak hem Suriye muhalefeti, hem de Suriye ordusu tarafından atılması gerekiyor.
Anlaşmanın denetiminde, güvenlik kuşağının muhaliflerin bulunduğu iç kısmı Türk Silahlı Kuvvetleri´ne, Suriye ordusunun üslendiği dış tarafı ise Rus ordusuna zimmetlenmiş durumda. Rusya, Esad rejimini zaptederek İdlib´e saldırmasını önleyecek. Türkiye de benzer bir rolü muhalefete dönük olarak üstlenecek.
*
Uygulamaya geçildiğinde tarafları ne bekliyor? Rusya´nın işinin Türk tarafına kıyasla daha kolay olduğunu tahmin edebiliriz. Rusya, Esad rejimine bu hat boyunca ağır silahlarını çekmesini söylediği takdirde talebinin olumlu karşılık bulması kuvvetle muhtemel. Çünkü Suriye rejimine sözünü geçebilecek durumda.
Türk tarafına geldiğinde işler biraz değişiyor. Şu nedenle: Bir kere, sınırın iç tarafında boydan boya tek bir örgüt konuşlanmış değil. Bazı bölgeleri muhalefet, bazı bölgeleri HTŞ tutuyor. Bu arada yabancı cihatçıların kontrol ettiği alanlar da var. Örneğin, Cisr el Şugur kasabasının hemen altındaki bir alanı Uygur savaşçıların toplandığı El Kaide çizgisindeki Türkistan İslam Partisi kontrol ediyor.
Türkiye´nin Astana sürecinde resmi muhalefet olarak tanınan, ateşkes rejiminin güvencesi altındaki silahlı muhalefet grupların bir araya geldiği ?Ulusal Kurtuluş Cephesi´ üzerinde ciddi bir nüfuzu var. Dolayısıyla, Soçi mutabakatının uygulanması konusunda bu kesimi ikna etme şansı yüksek. Bu koalisyon içinde zaten ÖSO bünyesinde yer alan ve Afrin, Fırat Kalkanı harekâtlarında TSK ile yan yana savaşmış gruplar da bulunuyor. Bu kesimden mutabakata gelen ilk tepkiler genel olarak olumlu.
*
Önümüzdeki dönemde Türkiye´nin sahada muhtelif kanallar üzerinden HTŞ´yi kendisini tasfiye etmesi ve kadrolarının muhalefet cephesine geçmesi yönünde kuvvetli bir ikna çabasına girişeceği anlaşılıyor. Aslında bu girişimler bir süredir sessiz bir şekilde yürütülüyordu.
HTŞ lideri Abu Muhammed El Colani´nin Soçi´de açıklanan silahsızlanma mutabakatını reddettiklerini duyuran bir video yayımlaması, bu örgütün en azından uygulamanın başlangıç aşamasında katı bir tutum alacağını gösteriyor.
Önümüzdeki günlerin en kritik sorusu, HTŞ ve yabancı cihatçılar cephesinde bir çözülmenin olup olmayacağıdır.
Bu noktada silahlı muhalif gruplar mutabakatı benimserken HTŞ´nin uzlaşmaz bir çizgiye kayması, bu iki kesimi sahada karşı karşıya getirebilecektir. HTŞ ve diğer muhalif grupların geçmişte İdlib´te görüş ayrılığına düştüklerinde aralarındaki sorunları sıkça çatışarak çözüme kavuşturdukları da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Sonuçta uygulama için çok fazla bir zaman yok. Mutabakata göre 15 Ekim´e kadar bütün bu adımların tamamlanması gerekiyor. Geriye sayım başladı bile.