İran´daki protestolar yayılarak devam ediyor. Resmi rakamlara göre ölü sayısı 30´a yaklaşmış durumda.
İlk günden beri gelişmeleri, "Arap Baharı"nın ve özellikle Suriye deneyiminin ışığında, özeleştiri de yaparak okumaya çalışıyorum.
Özetle şöyle bir genel kanaate sahibim:
İran sokak protestolarını fazlasıyla hak eden baskıcı bir rejimle yönetiliyor.
Ülke dünyanın en büyük petrol üreticileri arasında ancak halk yoksul.
Yönetim şeffaf değil.
Rejim vatandaşların gündelik yaşam pratiklerini bile belirliyor.
Ancak bu gerekçelerin hiçbirisi, dünyanın en suçlu devleti ABD´nin ve bir başka şeriat rejimi olan İsrail´in İran´daki sürece müdahil olmasını izah etmiyor. Bu devletlerin sokaktakilerle "uyumu"nu açıklamıyor.
Dolayısıyla İran´a yönelik düşmanca tutumu, temennilerle açık edilen planları Türkiye ve Rusya´ya yönelik müdahalelerden çok da ayrı görmüyorum.
Çünkü sözünü ettiğimiz bu üç ülke de son dönemde yan yana gelip bölgepolitikalarında söz sahibi oldular ve ABD´nin hareket alanını daralttılar.
Hedef haline geldiler.
Medyadaki İran´la ilgili tartışmalara baktığımda ise daha çok ideolojik yaklaşımların etkili olduğunu görüyorum.
Düne kadar "Mollalar İran´a" diyerek ABD´nin dümen suyunda komşuyu düşmanlaştıran solcular emperyalizmi yeniden keşfetmiş durumda.
Kimi "İran´ı ABD´nin karıştırdığını" söylüyor. Daha temkinli olanları da var.
Onlar da Türkiye´deki Gezi eylemleriyle pek çok yönden benzerlik gösteren olayları "şüpheli" bulduğunu söylüyor.
Sanırım bu çarklarında, Tahran rejiminin bizim solcuların kahir ekseriyetinin pek sevdiği Esad rejimine yönelik verdiği açık desteğin etkisi var.
Siyasal İslamcı çevrelerin durumu da soldan pek farklı değil. Onların İran´la ilgili söylemlerini şekillendiren de Sünni-Şii ayrılığı.
ABD emperyalizminin ve ölümüne düşman oldukları İsrail´in İransokaklarındaki gösterilere sağladığı açık lojistiğe rağmen fiilen eylemcilerinyanındalar.
Sanırım onlar da, İran´ın Suriye´de ve Körfez´deki Şii yayılmacılığı yüzünden, bugün yaşanan olayların "hayırlı sonuçlar" doğuracağını düşünüyorlar.
Evet, ideoloji stratejik düşünmeyi gerektirir.
Dolayısıyla dünyayı kendi iradeleri ve mantıkları üzerinden değil de onlar için biçilmiş kalıplarla algılayanların İran değerlendirmelerini anlamak zor değil.
Ancak bildiğiniz üzere sürekli devinim halinde olan gerçeğin, yapısı gereği donmuş ideolojilerle alakası bile yoktur.
Ve rengi de ideolojilerin istediği gibi siyah ya da beyaz değil, Gide´ın dediği gibi gridir.
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/melihaltinok/2018/01/03/ideoloji-esarettir