İşadamı dostlarımdan biliyorum; bir dönem kendilerini nasıl bir geleceğin beklediği merakıyla ekonomiden sorumlu bakanın yaptığı konuşmaları satır satır inceler, söylemediklerini de ‘yapı sökümü’ yöntemiyle hesaba katar, kendi işleriyle ilgili ileriye dönük kararları öyle alırlardı.
Bakan değişti, yeni bakanın söylem ve eylemlerini aynı merakla değerlendiriyorlar mıdır?
Herhalde. Ancak yeni bakan fazla malzeme vermiyor.
Şimdilerde açıklamaları mercek altına alınması gereken bakan farklılaştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözlerinin derin bir merakla incelenmesi gerekiyor. Hatta söylemediklerinin anlamını belirlemede onun için de ‘yapı sökümü’ yöntemine başvurmak gerekebilir..
[Bir dereceye kadar çıkışları aynı merakla izlenmesi gereken başka bir siyasimiz daha var: MHP lideri Devlet Bahçeli. O daha doğrudan konuştuğu ve çok ileri hedefler gösterdiği için “Acaba dilinin arkasında ne var?” sorusunu sormak pek gerekmiyor.]
İçişleri bakanı dün bir toplantıda şu sözleri sarf etti:
“O bildiriyi yayınlayanların aklından Doğu Akdeniz hiçbir zaman geçmemiştir, cesaret dahi edemezler, akıllarından geçer ise efendileri döner ve onlara ‘Siz neyi düşünüyorsunuz’ diye sorgular ve yargılarsa diye pısırık pısırık yaşamışlardır. İdlib’e gidip elini uzatıp, ‘Siz bizim kardeşimizsiniz’ deyip hiçbir hesabın, kitabın içerisinde olmadan birbirini sarmalamak, kardeşliğin bütün gereğini yerine getirmek bunların akıllarından bile geçmez, hiç geçmemiştir. Çünkü onların efendilerinin hiçbir zaman böyle bir tavrı olmamıştır. (..) Değil darbe yapmaya kalmak, bunu zihninden geçirenlere bile tarihin en büyük cezasını vermezsek bu millet bize ‘Sizden bir şey olmaz’ desin.”
Alıntı biraz uzun oldu, kusura bakmayın.
Konuşma “O bildiriyi yayınlayanlar” ifadesiyle başlamasa ardından gelen cümlelerin muhatabının kim olduğunu, bakanın kimleri kast ettiğini anlamakta zorlanabilirdim. yakın zamanlara kadar sırtlarında üniformayla TSK’nın bir ferdiydi; ‘Efendileri’ ile murat edilen ne? Muhataplar ‘emekli asker’ oldukları için, üniforma taşıdıkları dönemde Doğu Akdeniz konusuyla mutlaka ilgilenmişlerdir. İçlerinden ağzı laf yapanların emekli olduktan sonra ekranlardan ‘Mavi Akdeniz’ konusunda hükümet politikalarına destek verdikleri de biliniyor.
Açıklama yayınlayanlar emekli amiraller olduğu için İdlib onların görev alanı içerisine girmez; bu sebeple bakanın onlara had bildirirken neden İdlib konusunu gündeme getirdiği üzerinde mutlaka düşünmek gerekir.
Galiba konuşmanın o bölümü başka birilerine mesaj. Umarım, açıklamanın o bölümünün mesajı da muhataplarına ulaşmıştır.
İçişleri Bakanı Soylu bir gün önce de, katıldığı bir televizyon programında, emekli amiraller tarafından imzalanmış açıklamadan hayli ileri bir vakitte haberdar oldukları gece yaptıkları mesaiyle ilgili önemli bilgiler verdi.
Benim varlığını bu olay vesilesiyle öğrendiğim internet sitesi ilgililer tarafından yakın takip altında tutuluyor olmalı.
Bakın ne demiş bakan:
“O gece biz sabaha kadar uyumadık, çalıştık ve tüm irtibatlarını ortaya çıkardık. Son 30 günde kimlerle irtibat kurdukları, hangi siyasi parti yoğunluklu irtibat kurdukları çok açık ve net.”
Ortaya çıkardıkları irtibat da şu:
“CH P’ye üye olan 4, aileleriyle üye olan da yaklaşık 18 kişi var. Kimi kardeşi, kimi ablası, kimi oğlu, kimi kızı, aileleriyle beraber.”
İrtibat bilgilerine kısa sürede nasıl varılmış olabilir?
Hangi meslek grubunu aynı gözle değerlendirirsek değerlendirelim, onlarda da orantısal olarak benzer bir CHP irtibatı bulunabilir gibime geliyor.
104 kişiden 4+18= 22 kişi CHP’li çıkmış… Son seçimdeki oy oranlarına göre, ülkemizdeki her 104 kişiden 22 kadarı CHP’ye oy veriyor zaten. Emekli amirallerde de oran o kadar demek ki…
Aslında imzacılardan biri -galiba metni hazırlayan kişi de o- İYİ Parti kurucusu çıktı, ama bakan ondan söz etme ihtiyacı duymamış. [Yapı sökümü yöntemi bu ihmali çözmek için gerekli.]
Bakanın bu ilk açıklamasında bir başka ilginç bölüm de şu:
“FETÖ de bu da aynıdır. Bunlar birbirlerini FETÖ’den falan ayırmasınlar. Araya da FETÖ cümleleri, değerlendirmeleri falan koymasınlar. Eğer bu tip değerlendirmeler yapıyorlarsa bize çok net ifadelerle ‘Bu ülkenin düşmanlığını yaptığımızı, bu ülkeye hainlik yaptığımızı, ihanet ettiğimizi, sattığımızı’ söylesinler. Hepsinin kökü aynıdır.”
Sanıyorum, bu bölümü dinleyen veya sonradan okuyanların çoğu benim gibi şaşkınları yaşamışlardır. Azımsanmayacak sayıda imzacı emekli amiral sonradan ‘FETÖ tezgahı’ ilan edilmiş Ergenekon süreci sırasında cezaevine düşmüşlerdi. İçlerinden hiçbiri 15 Temmuz (2016) hain darbe girişimi ile irtibatlanmamış kişiler bunlar. ‘FETÖ’ denilen yapıyla bu emekli askerler arasında ilişki kurmak mümkün görünmüyor.
İçişleri Bakanı ise, sabaha kadar çalıştıktan ve 104 emekli askerin uzak-yakın akrabalarının siyasi bağlantılarını keşfettikten sonra böyle bir ilişki kurabildiğine göre kendisinin bildiği bizim ise bilmediğimiz bir durum var demektir.
‘FETÖ tezgahı’ denilen şey ‘FETÖ tezgahı’ mı değildi? ‘FETÖ’ diye anılan örgütlenme devlet tarafından bilinenden çok farklı mı değerlendiriliyor yoksa?
Bakan “Bize çok net ifadelerle ‘Bu ülkenin düşmanlığını yaptığımızı, bu ülkeye hainlik yaptığımızı, ihanet ettiğimizi, sattığımızı’ söylesinler” derken neyi anlatmaya çalışıyor olabilir?
Emekli amirallerin açıklamasında ve imza veren 104 kişiden ekranlara sıkça çıkarılanların oralarda ve kamuya açık başka zeminlerde yaptıkları konuşmalarda, iktidara karşı bakanın dile getirdiği türden eleştirilere rastlanmıyor.
Peki, o halde?
Ülkemizin tartışma gündeminde ekonomi önem bakımından ikinci -hatta korona konusunu önde tutarsak üçüncü- sıraya düştüğü için o alanda söylenenlerin peşine takılmak gerekmiyor. Sanayiciler ve ticaret erbabı bile, geleceğe dönük hesaplar yaparken, günümüzde İçişleri Bakanı Soylu’nun değerlendirmelerini daha fazla önemsiyor.
Şimdiye kadar önemsemeyenlerin bile önümüzdeki dönemde dikkatlerini onun üzerine çevireceklerini görebiliyorum.
Bakan ise, gördüğünüz üzere, şifreli konuşuyor.
Orhon Murat Arıburnu’nun ‘Şifre’ şiirine yansıyan türden bir durum söz konusu.
Benim yazım da ‘şifreli’ gibi mi oldu?
Oluversin.