Tarih: 17.03.2018 15:26

İçişleri Bakanlığı YSK´nın paydaşı olabilir mi?

Facebook Twitter Linked-in

SEÇİMLERE ilişkin 298 sayılı kanunun 14´üncü maddesinin girişinde en üstte ?Yüksek Seçim Kurulu´nun Görev ve Yetkileri´ yazıyor.

Yasa teklifinde yapılan önemli bir değişiklikle, bu maddede sıralanan görev ve yetkilerin kullanımında YSK´ya bir paydaş geliyor: Valiler...

Tabii bunu doğrudan İçişleri Bakanlığı olarak okuyabilirsiniz.

Üstelik, İçişleri´nin YSK´ya paydaş olacağı bu yetki, sandıkların taşınması gibi seçim güvenliğini çok yakından ilgilendiren son derece kritik ve hassas bir konuyu içeriyor.

Yasa değişikliğine göre, buradaki düzenlemeler ?Seçim güvenliği bakımından gerekli görülmesi durumunda, vali veya il seçim kurulu başkanının oy verme gününden en geç bir ay önce talepte bulunması halinde? işleyecektir.

Bu çerçevede nihai yetki YSK´da kalmakla birlikte, valilerin talepte bulunabileceği konular şunlardır: A) O yerdeki sandıkların en yakın sandık bölgelerine taşınması, B) Sandık bölgelerinin birleştirilmesi, C) Seçim bölgelerinin birleştirilmesi (muhtarlık seçimleri hariç), D) Seçmen listelerinin karma şekilde düzenlenmesi...

Böylelikle, yalnızca yargı mensuplarının oy hakkına sahip olduğu, dört büyük siyasi partinin temsilci bulundurabildiği özerk bir YSK´nın sahip olduğu bir yetki ve görev alanına siyasal iktidarın direktiflerine tabi devlet görevlileri olan valiler de dahil olmaktadır.

*

?Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki´ 298 sayılı yasada yapılan değişikliklerde, bunun gibi seçim güvenliğini ilgilendiren başka kritik düzenlemeler de söz konusu.

Örneğin, eski sistemde -sandık çevresinde cebir, şiddet veya tehdit kullanılarak sandık düzeninin bozulması halinde- sandık alanına güvenlik görevlisini çağırma yetkisi yalnızca sandık kurul başkanındaydı. Yeni sistemde vatandaşlar da ihbarda bulunabilecektir.

Böylelikle kolluk kuvvetlerinin kurul başkanının daveti dışında da seçim sandığı çevresine müdahil olabilmesinin yolu açılmış olmaktadır.

Aslında bu düzenlemeyi tamamlayan bir değişiklik daha var. Bu da ?sandık çevresi´ sınırlarının yasa değişikliği ile yeniden tanımlanmış olmasıdır. ?Sandık çevresi´, eski düzenlemede (madde 81) ?Sandık kurulunun görev yaptığı yer merkez olmak üzere 15 metre yarıçaplı çevredir? şeklinde tanımlanıyordu. Yeni düzenlemede ise ?Sandık çevresi oy sandığının konulduğu ve sandık kurulunun görev yaptığı oda, bölüm veya bu amaçla oluşturulan yerdir? deniliyor. Bu değişiklik, çoğunluk dersliklerde oy kullanıldığı düşünülürse, pek çok yerde sandık kurulu başkanlarının fiziki yetki alanlarının daralması sonucunu doğurabilecektir.

Keza, aynı binada oturan seçmenlerin farklı sandıklarda oy kullanmalarını mümkün kılan değişiklik de TBMM´deki görüşmeler sırasında hassasiyet yaratan bir başka başlık olarak belirmiştir.

*

Seçim güvenliği açısından hassasiyet yaratan bütün bu düzenlemelerin ne gibi sonuçlara, durumlara yol açacağını ancak seçim gecesi uygulamada göreceğiz.

Bu noktada yapılabilecek önemli bir gözlem, aslında yetmiş yıldır uygulanan bir sistemin ilk kez bu ölçüde köklü değişikliklere sahne olmasıdır. Seçim sistemi önemli ölçüde 1950 yılında Demokrat Parti-CHP mutabakatı ile hazırlanan 5545 sayılı ?Milletvekilleri Seçimi Kanunu´ ve ardından 1961 yılında bunun yerine çıkarılan 298 sayılı yasa üzerinden işlemekteydi. 298 sayılı yasa birçok başlıkta 5545´i tekrarlamıştı.

2018 yılında yapılan değişikliklerle seçim sisteminde ilk kez YSK´nın ve buna paralel bir şekilde sandık kurullarının özerklik alanı devlet lehine daraltılmış olmaktadır. Bu yönüyle düzenlemeler önemli bir anlayış değişikliğini yansıtıyor.

Türkiye´nin demokrasi tarihi başta darbeler olmak üzere pek çok defoyla sakatlanmış sancılı bir tecrübenin tarihidir. Bütün bu sorunlara karşılık, bu tecrübenin çok partili hayatın gerçek anlamda başladığı 1950 sonrasında övgü konusu olabilecek en olumlu yönlerinden biri, seçimlerin her seferinde düzgün ve adil bir şekilde yapıldığı, toplumun güvenini kazanmış bir sandık sisteminin işlemiş olmasıdır. 2017 referandumunun yol açtığı tartışmalar ilk ciddi istisnayı oluştursa da, yine de ana çizgisi itibarıyla Türk demokrasisinin belki de en istikrarlı olduğu bir alandan söz ediyoruz.

Getirilen son düzenlemelerin uygulamada bu düzgün sicili gölgelemeyeceği ümit edilir.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —