İÇERİDE GÜÇLÜ OLURSAK GÖLGEMİZDE HİÇBİR TEHDİT BARINAMAZ

Milli Gaze'te'dn Mustafa KURDAŞ'IN ANALİZİ...

İÇERİDE GÜÇLÜ OLURSAK GÖLGEMİZDE HİÇBİR TEHDİT BARINAMAZ

İhmal olabilir, dikkate almamak olabilir, uluslararası dengelerin dayattığı şartlar olabilir ama bir devlet için duymamak, görmemek diye bir şey olamaz. Güneyimizde bir terör devletinin kurulması tehlikesi ve tehdidi ansızın peydahlanmış değil. Birdenbire olgu haline gelmiş tehdide karşı harekât yapmıyoruz yani. Büyüklük, güç, disiplin ve tecrübe bakımından dünyada az bulunur bir orduya sahibiz. Dünyada kaç millet Kurtuluş Savaşı vermiştir. Dünyada hangi ordu Kıbrıs Zaferi gibi bir başka zafere imza atmıştır. Hem köklü bir devletiz hem de coğrafyanın devletiyiz. Dünya ülkeleri arasında istihbarat gücümüz ve kabiliyetimiz de yüksek.

Türkiye gibi bir ülkenin böğründe böylesine bir tehlikenin oluştuğu ve tehdide dönüştüğü sanırım görülmüş değildir. Evet, PKK beslendi, büyütüldü; ama bizim gözümüzün önünde, bizim gölgemizin altında ve bizim yamacımızda oldu bütün bunlar. Üstelik de dost bildiklerimizin, müttefiklerimizin lojistik, diplomatik, askerî ve kamuoyu destekleriyle günbegün yürüdü süreç.

Hiç sağa sola bakmayalım. ABD’ye, İsrail’e, Avrupa ülkelerine yıkmayalım kabahatleri. Kesinlikle doğru; küresel projeler var; BOP tıkır tıkır işliyor. Küresel projelere de yaslanıp kendimizi, yanlışlarımızı savunmayalım. Kendimize bakalım! Kabul edelim ki; gelmekte olan tehlike ve tehdidi duymamayı, görmemeyi tercih ettiğimiz için askerî harekât zorunluluğu kapımızı çaldı. Yanlışlar yanlışlarla giderilmeye kalkışıldı. Aslında hem terör tehdidine karşı hem de dağ gibi olan yanlışlarımıza karşı savaşıyoruz.

Endişe etmeyin! Ne Irak’taki yanlışlarımızı hatırlatacağım ne de bizi köşeye sıkıştıran Suriye’deki yanlış politikalara gireceğim. Gün yanlışları konuşma günü değil; doğrulara yönelme, doğrulara çağırma günüdür.

Dış etkileri teğet geçerken, “asıl kendimize bakalım” dedik ya hani… Aslında her şeyin öznesidir “kendimiz”. Tam da burada dikkatinizi 1999 depreminde yaşanmış acı bir tecrübeye celbetmek isterim. Belki siz de hatırlayacaksınız… Depremde yıkımın olmadığı İstanbul’un semtlerinden birinde sadece bir bina çöküyor. Dikkat buyurun, mahallede bütün binalar sağlam. Hatta çöken binanın sağındaki, solundaki, önündeki, arkasındaki binalarda da en küçük bir hasar yok. Ama bir bina yerle yeksan. Diğer binalar dimdik ayaktayken bu bina neden yıkılmıştı? Araştırmalar sonucu konu anlaşılıyor: Bir galerici, alt kattaki dükkânına sadece 1 araba daha fazla sıkıştırabilmek için binayı ayakta tutan kolonlardan birini -”onca kolon varken bu kolonu kessek bir şey olmaz” düşüncesiyle olsa gerek- kesiyor... Bina yıkılmıyor. Fakat gün geliyor depremde, kesilen kolon yüzünden koca bina yerle bir oluyor.

Taşı gediğine koyalım: Bir devletin düşmanı çoksa içeride devletin kolonları, kirişleri daha güçlü olmak durumundadır. Bina ne kadar güçlü olursa dış etkiler o kadar etkisiz kalır. Bina içerden zayıflarsa; artık her türlü bela size yaklaşıyor demektir. Kısa dönemli menfaatler uğruna kolonlarımızı kesmeye başlarsak, kurtlar sofrasının kurtları sınırımıza, kapımıza dayanıverir. Unutmayalım; düşmanımız çok diyorsak, yapmamız gerekenler de çoktur!

Şimdi kendimize bakalım:

*Yanlışlar dağ gibi olunca, harekât mecburiyet haline gelmiştir. Öyleyse samimiyetle yanlışlarımızdan kurtulmanın yolunu bulmalıyız.

*Türkiye’yi askerî harekâta mecbur kılacak tehlike ve tehdit olmasaydı ordumuz sınır dışına çıkmazdı. Öyleyse bu tehdit ve tehlikelerin oluşum sürecindeki yanlışları tekrarlamamalıyız.

*Devletin körleşmesine ve sağırlaşmasına sebep olan her şeyi bertaraf etmeliyiz.

*“Binamız sağlam mı, değil mi” sorusunun cevabı aşikâr. Binamızın (devletin) kolonlarını ve kirişlerini güçlendirmeliyiz.

*Devlet unsurlarını politik menfaatler için değil, millet için zinde tutmalıyız.

*Kutuplaşma, en az dış etkenler kadar bu ülkeye zarar veriyor. İçerde kutuplaşma politikalarını bir an önce günlük siyasetin dışına çıkarmalıyız.

*Binamızın sağlamlığı (devletimizin gücü) adaletin bağımsızlığıyla doğru orantılıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Adalet kurumlarını iktidarın hizmetinden, adaletin kendisine sevk etmeliyiz. Ne kadar adilsek, o kadar güçlüyüz.

*Sadece insanlar değil; devletler de dostlarıyla birlikte güçlü ya da zayıftırlar. Bireyler olarak, arkamızı dönemeyeceğimiz insanları dost edinmiyorsak eğer, devlet olarak da arkamızı dönemeyeceğimiz devletleri, zihniyetleri dost edinemeyiz. Model ortaklıklarımızı, dostlarımızı, ittifaklarımızı yeniden gözden geçirelim.

Tekrarda fayda var: Sınır ötesi askerî harekâtlarda zafer aslında harekâtın hedef coğrafyasında değil, içerde kazanılır. Askerin dışarıdaki başarısı, bizim içerideki birlik ve beraberliğimizle taçlanır. Tarih kitaplarında da bu böyle kayıtlıdır. Millet olamayan toplulukların çoğunun askerî başarısı tarih kitaplarında not bile edilmemiştir. Çünkü zaferler milletle birlikte kazanılır, milletle birlikte yaşar. Bir tehdit savuşturulacaksa milletçe savuşturulur; bir zafer kazanılacaksa da milletle kazanılır.

Hülasa-i kelam: Çok yakın zamanda kaygılarını yeniden konuşmaya başladığımız depremin duyguları tazeliğini korurken ifade ediyorum. Az şiddetli bir depremde büyük sarsıntılar ve hasarlar yaşamamak için kendimize gelmemiz lazım. Bina yıkılırsa (Allah muhafaza) hepimiz altında kalacağız. Sadece biz değil, tarihimiz de. Mesele iktidar muhalefet çekişmesi; o ittifak, bu ittifak meselesi değildir… Biz içeride güçlü olmaya mecburuz. İçeride güçlü olursak gölgemizde hiçbir tehdit barınamaz.