Farklı din ve mezheplere dayalı siyasi bölünmeler açısından oldukça kırılgan bir yapıya sahip Lübnan, son 30 yılın en büyük krizlerden birini yaşarken, ticaretinin can damarı olan Beyrut Limanı'nda meydana gelen şiddetli patlamayla yeni bir felakete sürüklenmiş oldu.
Patlamadan birkaç gün sonra "Hesap Günü" sloganları eşliğinde başkent Beyrut'ta düzenlenen protesto eylemleri, ABD'nin yaptırımlarının hedefindeki Hizbullah ve siyasi müttefiklerinin destekleriyle birkaç ay önce kurulan Hassan Diyab hükümetini istifaya zorladı.
Beyrut'ta 15 milyar dolar maddi hasarın yanı sıra 177 kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına yol açan patlamayla ilgili yürütülen soruşturma, ülkedeki siyasi güçler arasında ihtilaf konusu oldu.
Lübnan'da İran ve Beşşar Esed rejimi karşıtlığıyla bilinen 14 Mart Bloku'ndaki siyasiler soruşturmanın uluslararası bir komite tarafından yürütülmesini isterken, Hizbullah ve siyasi müttefikleri Lübnan yargısına güvenmeleri gerektiğini savunuyor.
Beyrut Limanı'ndaki şiddetli patlamayla yeni bir krize sürüklenen Lübnan, içindeki siyasi kutuplaşmasının zirveye çıktığı ve uluslararası müdahalelerin arttığı bir dönemde yeni bir yönetim sistemi modeline geçmesi de pek mümkün görünmüyor.
Lübnan'ın doğuya yönelme ihtimali zor
Orta Doğu'nun küçük ülkesi Lübnan'ı mevcut krizlerden kurtarmak için birçok senaryo konuşuluyor.
Bu senaryolardan biri de İran'ın ülkedeki vekili olarak bilinen Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah tarafından gündeme getirildi.
Nasrallah, mayıs ayında hükümetin ekonomik krize karşı Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakerelere başladığı günlerde ülkenin krizleri aşmak üzere Çin ile işbirliği için doğuya yönelmesi gerektiğini savundu.
ABD ve Körfez'deki Arap ülkeleri de geçen hafta istifasını sunan ancak yeni hükümet kuruluncaya kadar geçici olarak görevde kalmaya devam eden Hassan Diyab kabinesini "Hizbullah'ın hükümeti" olarak tanımlıyor.
Lübnanlı avukat ve siyaset uzmanı Joseph Ebu Fadıl, Beyrut yönetiminin dünyanın süper güçlerinden ABD'ye rağmen doğuya yönelmesine ihtimal vermiyor.
Ebu Fadıl, "Bizim Çin ile ABD arasındaki büyük çekişmelere dahil olmamız mümkün değil. Hatta Arap ülkelerinin çoğunun yanı sıra Avrupa Birliği ve İngiltere bile Washington yörüngesinde dönüyor." değerlendirmesinde bulundu.
Ülkedeki iç savaşı sonlandıran 1989 yılındaki Taif Anlaşması'nın mezhep eksenli yönetimi derinleştirdiğini savunan Ebu Fadıl, "Lübnan'daki çözümlerin anahtarları güçlü ülkelerin dayatmalarındadır." dedi.
Ebu Fadıl, Lübnan halkının kendilerine iyi bir hayat sunacak yönetim dışında bir şey istemediğinin altını çizerek, şunları söyledi:
"Dünya ülkelerinin Birleşmiş Milletler (BM) üzerinden Lübnan halkına doğrudan yardımlar göndermesi, Lübnan Devleti için büyük utanç kaynağıdır."
Ulusal Birlik Hükümeti
Lübnan Üniversitesi'nde akademisyen Kamelya Cureyc de ülkenin doğu ya da batıya değil, kendi içinde birliğini sağlamasıyla çözüm yolu bulabileceğine dikkati çekti.
"Lübnan'daki mevcut sistem, siyasi ve ticari kapıların açılmasına katkı sağladı. Dolayısıyla Lübnan, yardımlar adı altında siyasi müdahaleler alanına dönmüş durumda." diyen Cureyc, ülkedeki sistemin temellerini oligarşilere benzeterek, "Bu oligarşiler, bölgesel ve uluslararası düzeyde olan devletin himayesindeler." ifadelerini kullandı.
Cureyc, Başbakan Hassan Diyab'ın istifasını sunduğu 10 Ağustos'tan beri Ulusal Birlik Hükümeti'nin kurulması yönünde ülkedeki siyasi güçler arasında bir işbirliği olduğuna dair gelen bilgileri şu ifadelerle değerlendirdi:
"Ulusal Birlik Hükümeti ile ne demek istiyorlar acaba? Ülkedeki mezhepleri temsil eden bir hükümeti istiyorlarsa bu kabul edilemez. Siyasi partileri temsil ediyorsa da ulusal olamaz."
Fransa Cumhurbaşkanı Manuel Macron'un Beyrut ziyareti sırasında Lübnan için önerdiği yeni yönetim sistemine de değinen Cureyc, "Bize vatanseverliği ve yeni bir ulusal devleti inşa etme ruhunu vermeyen hiçbir sistem kalıcı olamaz. Kurumlardan oluşan bir devletin kurulması için yeni bir girişim gerekiyor." dedi.
Cureyc, mezheplere bağlı mevcut seçim yasası yerine vatandaşın iradesini parlamentoya taşıyacak yeni bir seçim yasasının kaçınılmazlığına dikkati çekti.
Lübnan'da 1943'teki milli mutabakata göre, parlamentodaki koltuk dağılımından memur atamalarına kadar her şey mezhep temelli kotalarla belirleniyor.
Bu yapıya göre Cumhurbaşkanı'nın Maruni Hristiyan, Meclis Başkanı'nın Şii ve Başbakanın ise Sünni olması gerekiyor.
"Lübnan uluslararası çekişmelerden uzak tutulursa çözüme kavuşur"
Lübnanlı siyaset ve ekonomi uzmanı Sami Nadir ise ülkedeki krizlerin çözülmesinin öyle kolay olmayacağına işaret ederek, "Lübnan ancak uluslararası çekişmelerin dışında tutulursa köklü çözümlere kavuşur." dedi.
Ülkede bugüne dek devam eden mezhep eksenli yönetimden sonuç alınamadığı ve bu sistemin artık değişmesi gerektiğini vurgulayan Nadir, "Ekonomik durumu kurtarmak için IMF'ye ve iç reformlara ihtiyaç var. Lübnan'da ekonomik çöküşün önüne geçmek için acil likiditeye ihtiyaç var." değerlendirmesinde bulundu.
Nadir, Lübnan'da ekonomik krize karşı hayata geçirilmesi gereken reformları ise "Reformların kamu maliyesinin yanı sıra bütçe açıkları ve bankacılık sektörü başta olmak üzere birçok alanda hayata geçirilmesi gerekiyor." diye konuştu.
Ülkedeki ekonomik kriz
Başbakan Diyab, mart ayında ülkesindeki kamu borcunun 90 milyar doları aştığını kaydetmişti.
Sermayenin çıkışına karşı sert uygulamalara başvuran bankalar, aylardan beri yurt dışı havalelerini askıya alarak, müşterilerin hesaplarındaki dövizleri çekmelerine kısıtlamalar getirdi.
Merkez Bankası kuru sabit tutsa da yerel para birimi Lübnan lirasının karaborsadaki değer kaybı sürüyor. Resmi kura göre 1 ABD doları, 1500 Lübnan lirası olmasına rağmen karaborsada 8 bin lira civarında işlem görüyor.
Lübnan hükümeti, her yıl 2 milyar dolar olmak üzere 5 yılda toplam 10 milyar dolar kredi almak için IMF ile müzakerelere başladığını açıklamıştı.