Bugünlerde yeniden tartışma konusu olan “Kanal İstanbul” projesi çoğumuz için renkli bir fanteziden ibaret oldu bugüne kadar. Belki de hayata geçirilmesine ihtimal vermediğimiz için. Problem şu ki iktidar bir proje önerdiği zaman bunun enine boyuna tartışılması, kamuoyunun fikrini açıklaması, uzmanların fayda-maliyet analizi yapması mümkün olmuyor. Birileri derhal ortaya atılıyorlar, sözkonusu öneriye karşı çıkanların veya karşı çıkabileceklerin ihanet içinde olacaklarını en yüksek sesle duyuruyorlar. Bu gürültü içinde sağduyunun sesi zaten duyulmuyor. Sözgelimi uzmanlar 35 milyar dolar harcama yapılarak doğal denge de dahil olmak üzere her şeyi alt üst edecek, şehrin kuzey ormanlarına doğru yayılmasına yol açacak yeni havaalanı projesine itirazlarını kimseye duyuramadılar. Böyle bir projeye ihtiyaç olmadığını, kapasite yetersizliği sözkonusu olursa Atatürk havalimanının mevcut kapasitesinin iki yeni pist eklenerek artırılmasının mümkün olduğunu vs. anlatamadılar.
Sesini çıkarmaya çalışanlar “Almanya’dakilerden bile daha büyük hava limanımız olmasın mı?” şeklinde demagojik itirazlarla susturuldu. Anadolu şehirlerinde inşa edilen havaalanları veya futbol stadyumları da tartışılamadı. Çanakkale Boğazına yapılmasına başlanan köprü için de aynı durum geçerli. Şehir Hastaneleri projesi için de. Çünkü birileri “Türkiye’nin kalkınmasını istemiyor musunuz” diye bağırınca akan sular duruyor. Muhalefet partileri bile kalkınmaya karşı çıkıyor görünmemek için yanlış işlere karşı sesini çıkaramıyor.
***
Peki, şimdi “Kanal İstanbul” projesi için de aynı şey mi olacak? Bu sefer durum farklı olabilir. Zira bu sıralarda iktidarın toplumsal desteği ve dolayısıyla siyasi gücü eskisi kadar yüksek değil. Diğer yandan ekonomideki sıkıntılar böylesi dev boyutta bir projenin hayata geçirilmesini gerektiren büyük meblağlardaki paranın teminini zorlaştırıyor. Bunlar bir tarafa, projenin kendisi hamaset ambalajı altında sunulmaya izin vermeyecek nitelikte.
Ne de olsa havaalanı, yol, köprü, hastane, stadyum vs. ihtiyaçlara cevap vermek üzere üretilen projeler. Bunların bir kısmının aslında gereksiz veya bir kısmının gerektiğinden büyük veya aşırı masraflı olması bir şekilde tolere edilebilir. Söz gelimi Bayburt’a yüksek kapasiteli bir havaalanı çok gerekli değildir ama yapılan şey havaalanıdır. Diyelim ki Çorum’a futbol stadyumunun veya Bilecik’e şehir hastanesinin ihtiyacın üstünde kapasitelerde yapılması o kadar göze batmayabilir. Neticede şehre bir yatırım yapılıyordur. Ama Kanal İstanbul için aynı şeyleri söylemek zor.
Bu projenin İstanbulluların herhangi bir ihtiyacına cevap vermek üzere hayata geçirileceğini iddia edemezsiniz. Haddizatında gerek şehir planlaması gerekse ekolojik açılardan ciddi sakıncalarından bahsedilen ve buna karşılık bir kamu yararı söz konusu olmayan projenin toplumda kabul görmesi, hele heyecan uyandırması olacak şey değil.
***
Bilim adamlarının ve uzmanların neredeyse tamamının yanlış, sakıncalı, tehlikeli dedikleri bu projenin bugünkü siyasi ve ekonomik şartlar altında neden birdenbire yeniden gündeme getirildiğini anlamak mümkün değil.
Görüldüğü kadarıyla İBB Başkanı İmamoğlu’nun konu hakkında verdiği bir beyanat tartışmayı başlattı. Ancak İmamoğlu’nun konu hakkındaki açıklamalarının da Çevre ve Şehircilik Bakanlığının proje için ÇED raporu hazırlanmasına yönelik bir komisyon toplamasıyla bağlantılı olduğu anlaşılıyor.
İmamoğlu’nun “Kanal İstanbul” projesi için dile getirdiği itiraz ve uyarılar haklı olsa bile bu konunun siyasi çekişme aracı yapılarak inat meselesi haline getirilmesi ne İstanbul’a ne Türkiye’ye fayda getirmez. Konu hakkında siyasilerden çok bilim adamlarının konuşmalarında fayda var.
Bugünkü şartlarda hükümetin yapması gereken şey ise toplam maliyeti 75 milyar TL olduğu söylenen bu fanteziyi unutması ve unutturması olmalı. Bu hususta bir ısrar varsa ve konunun fanteziden ibaret olmayıp gerçekten de ülke için gerekli olduğuna inanılıyorsa iklimi ve coğrafyayı bile değiştirecek bu kadar büyük bir projenin halkın doğrudan onayı alınarak yapılması daha doğru olur.