Vali mikrofonların azizliğine uğruyor ve İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dönerek, “Kamuoyunda da algı çok iyi şu anda” diyor.
Diğer tarafta ise aynı gün mikrofon elinde konuşan KÖİ Projelerinin baş mucidi, eski ulaştırma ve eskinin son Başbakanı Binali Yıldırım konuşuyor: “İstanbul Havalimanının 5 yıllık kirası Kanal İstanbul’u yapar. ‘Bu kadar parayı neden yatıracaksınız’ diyorlar. Kardeşim insan biraz düşünür. Bu ülkenin gençlerinin işe ihtiyacı var, yatırıma ihtiyacı var. Ekonomisinin canlanmasına ihtiyacı var. Bunu harcayarak yapacaksın.”
***
Deprem ve acılar sürerken yapılan konuşmalar bunlar.
Habertürk TV’de Prof Dr. Cenk Yaltırak’a kaynak soruluyor: İstanbul’a bir yıl lale ekmezsiniz kaynak bulunur diyor.
Önceki akşam KRT TV’de deprem vergilerini konuştuk. Asıl mesele vergiler-kaynak değil, zihniyet diyorum. Daha geçen yıl Merkez Bankası üzerinden 80 milyar lira Hazineye aktarıldı. Bu yıl ise 40 milyar lira daha aktarılıyor.
Hatta bunlara bile gerek yok. Siz gerçekten güvenlik odaklı, deprem odaklı çalışırsanız -İstanbul özelinde söylüyorum- toplum o kaynağı kendisi bile oluşturur. Ama rant odaklı çalışıp, sağlam zemindeki binaları kentsel dönüşüme aktarıp, bozuk zeminleri görmezden gelirsek tam tersi yola girmiş oluruz.
Kanal İstanbul bunun bir örneğidir. Güvenlik ve deprem odaklı çalışan bir zihniyet enerjisini ve parasını buraya vermez. Oluşacak ek riskler dahi sorun azaltmayıp, artıracaktır. Mesela depremde en hassas olan köprü ve viyadükler meselesi. Kanal ile Boğaz arasında mahsur kalacak 8 milyon insan ne olacak?
***
Elazığ ve Malatya depreminde 4-5 katın üzerinden yıkılan bina sayısı 8-10 adet. Bütün Türkiye buraya odaklanmış durumda ve kurtarma ekiplerinin hepsi çalışıyor. Buna rağmen daha dün ulaşılamayan insanlar var.
Oysa İstanbul için durum çok farklı. 30 bin 50 bin binanın doğrudan yıkılacağını söyleyen uzmanlar var. Bir de hasar görecek binalar tabii..
8-10 binada bu kurtarma sıkıntısı yaşanıyorsa, 30-50 bin binada ne olacak? Kim canını kurtaracak, kim enkaz kaldıracak? Ya da enkaz altında kalanlar ne olacak?
Kurtarma ekipleri kendileri kurtulacak mı? Ya da güvenlik ekipleri ne olacak?
Bu konu uzmanların konuşacağı meseleler ama durum o kadar basit değil.
Neden İstanbul önemli? Çünkü burası kendi başına kalacak, bir çok mahalleye bile belki girilemeyecek.
82 milyon nüfusun kayıtlı 15 milyonu İstanbul’da. Çevre ile (Bursa, Yalova, İzmit, Tekirdağ) bu nüfus 26 milyon kişiye çıkıyor. Yani ülkemizde her 4 kişiden 1’i burada. Gereken kurtarma ekibi sayısı bile en az 1 milyonu bulması gerekiyor.
Diğer illerde deprem olduğunda gidilen yardım, İstanbul söz konusu olduğunda çok daha dar imkanlarda kalacak.
Bir diğer mesele ise ekonomik ağırlık.
2018 yılında ülkenin GSYH’sı 3,72 milyar lira. Bunun 1,16 milyar lirası İstanbul’dan üretilmiş. Çevre illerle toplandığında bu tutar 1,43 liraya geliyor. Yani ülke ekonomisinin yüzde 38,3’ü İstanbul depremi ile risk altında.
Nüfusun yüzde 25,9’u ila ekonominin yüzde 38,3’ü tek bir deprem riskine bağlı.
Hadi fabrikalar gitsin dedik ama beşeri sermaye denilen insan kaynağının sadece sayısı değil, niteliği de önemli. Kaybedilecek veya risk altında kalan bu değerlerin ülkemiz açısından önemi on yıllar içerisinde telafi edilemeyecek olmasıdır.
Bu kadar önemli ve riskli bir durum varken 500’e yakın büyük toplanma alanlarının 400’ünün AVM-rezidans yapılmış olması elbette olaya bakışımızı göstermektedir.
Sorun önemlidir ama bizim bakışımız maalesef algı noktasında kalmıştır.
Sorunun temelinde güvenliğin ranta çevrilmiş olması da pay almaktadır. Bu sadece yönetim açısından değil, toplumun da bu anlayışa eşlik etmesine yol verilmiş olmasıdır. İmar barışı gibi uygulamalar ile toplum da kaçak yapanın karlı çıktığı bir yola sokulmuştur.
***
İmar barışı reklamında Hasan Kaçan “Devlet Milleti ile barışıyor” diyordu.
Sanırım bu cümle bir çok gerçeği ifade ediyor.
Son merasimde hakkınızı helal ediniz dediğinde imam “Helal olsun” diyoruz ya. Galiba geldiğimiz nokta şimdiden birbirimiz ile barışıp haklarımızı karşılıklı helal etmemiz gerekiyor.
Alınan en önemli önlemin helalleşmek olduğunu yapılanlardan anlıyoruz.
Helal olsun...Siz de helal ettiniz mi?