Demokrasilerde, örgütlenme hak ve özgürlüğü, diğer insan hak ve özgürlükleri (ifade-düşünce-inanç-girişimi) ile birlikte kıymetli bir özgürlük ve haktır. Bu nedenle demokrasilerde çok farklı nitelikte örgütler kurulma ve gelişme şansı bulur. Kurulan bu örgütlerin en önemlisi de siyasi partilerdir. “Siyasi partiler demokrasilerin olmazsa olmazı” tanımlaması genel kabul gören bir tanımdır.
Bu nedenle, demokrasilerde belli bir amaç etrafından birlik sağlamış olan kişiler ve topluluklar, parti kurma özgürlüğüne sahiptirler. Demokrasilerde bu özgürlüğün önüne kimsenin geçmeye, iktidarların ve hükümetlerin bunu engellemeye hakları yoktur. Kurulan partiler de amaçları devam ettiği; kurucuları, yöneticileri, üyeleri istedikleri sürece de yaşamaya devam ederler. Bundan dolayı da gerçek demokrasilerde siyasi partiler uzun ömürlüdürler.
Ama Türk devleti kendisine demokrat demesine, örgütlenme hak ve özgürlüğünün olduğu söylenmesine rağmen siyasi parti örgütlenmesi bu kadar rahat olmuyor. Özellikle de Kürtleri ve Kürdistan’ı ilgilendiren partilerin kurulması hem zor ve hem de ömürleri uzun olmuyor. Günümüzde de “Kürdistan” ismi taşıyan dört parti kapatılmak üzere Anayasa Mahkemesinin huzurundalar. Türk devletinin parti kapatma özelliğinden dolayı, “siyasi partiler mezarlığı” olarak tanımlanmaktadır.
Demokratik devletlerde, siyasi partiler, gerçek anlamda amaçlar, ilkeler, hayata geçirilecek projeler için kurulur. Kuruldukları zaman, amaçlarını, ilkelerini, projelerini gerçekleştirdikten sonra kendi yaşamlarına demokratik prosedür ve ilkeler çerçevesinde son verirler.
Ne yazık ki Türk devleti gibi “ikinci sınıf demokratik devletlerde”, siyasi partiler böyle kurulmuyor. Siyasi partilerin kuruluşunda kişilerin, toplulukların, hırs, hesap ve kitapları da önemli nedenler olarak ortaya çıkıyorlar. Bunun için de siyasi partiler, halkın çıkarlarını temsil etmek, demokratik ilkeleri, hayati projeleri hayata geçirmek için değil, kişisel/topluluk çıkarlarını ağırlıkla temsil ediyorlar.
Türk devletinde de siyasi partiler açısından büyük bir doğurganlık var. Partilerde demokratik kurallar işlemediği için, kişisel hesaplar da onunla bütünleşince, insanlar siyasi parti kuruyorlar. Bulunduğumuz aşamada da sayıları bilinmeyecek kadar siyasi parti var.
Son bir yıldır AK Parti’den yeni partilerin doğacağı, kurulacağı önemli gündem konusu oldu. Önceleri bir partinin (Davutoğlu-Babacan ortak partilerinin), daha son aylarda AK Parti’den iki partinin doğacağı, partiye liderlik yapacak Davutoğlu ve Babacan’ın açıklamalarıyla kesinlik kazandı. 12 Aralık günü de Davutoğlu ve arkadaşları partinin kuruluşu için İçişlerine Bakanlığına başvurdular. Babacan’ın partisi de yoldadır.
Bu partilerin program ve tüzüklerinin birçok açıdan değerlendirilme durumu vardır. Biz Kürtler de bir olaya ve kurulan partilere, kendi millet çıkarlarımız açısından; kurulan partilerin Kürtler ve Kürtlerin milli hakları hakkındaki bakış ve duruşlarının ne olacağı açısından bakmak durumundayız. Çünkü netice de Kürt millet meselesi bir devlet sorunudur, Türk milleti ile birlikte çözüm yoluna girecektir. Bundan dolayı Kürt millet meselesinin çözümünden, Kürtlerin milli haklarının teslim edilmesinden yana olan Türk partilerine ihtiyaç var. Ben de ilk planda bu açıdan Davutoğlu ve Babacan partilerine bakacağım.
GENEL OLARAK İKİ PARTİNİN TOPLUM VE SİSTEM TASAVVURLARI
Her iki parti de iddialı. Türkiye’de mevcut olan partileri tasvip etmedikleri, 17 yıldır iktidarda olan AK Parti’den ayrılıp bir parti kuruyorlar. Kurucuların, AK Parti’den ayrıldıkları güne kadar, AK Parti’nin icraatlarına ne merkez organlarda ve ne de kamuoyunda herhangi bir itiraz getirmemeleri; partilerinden ayrıldıktan sonra kamuoyuna açık bir özeleştiri vermemeleri dikkat çeken konudur. Buna rağmen bu partiler, mevcut partilerden farklı yeni bir toplum ve program tasavvuruna sahip oldukları için kuruluyorlar. Her iki parti, demokrasiyi yapılandırmayı, insan hak ve özgürlerinden düşünce, ifade, inanç, girişim özgürlüklerini her açıdan gerçekleştirmeyi ve korumayı, hukukun üstünlüğünü sağlamayı, Kürtler, diğer ulusal ve dini azınlıkların sorunlarını çözmeyi hedefledikleri iddiasını taşıyorlar. Bu anlamda olumlu değerlendirilebilirler.
KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ
Kürt meselesi, ezilen ve sömürge bir millet meselesidir. “Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi” çerçevesinde çözüme kavuşmak zorundadır. Bu ilke, tarihi Wilson Bildirgesinde, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde, başka uluslararası sözleşmelerde, milletlerin ulusal kuruluş mücadelelerinin sonucunda bir uygulama alanı bulmuştur.
Milletler meselesi bu ilkeler ışığında dünya tecrübesine bakıldığı zaman; bağımsız, konfederal, federal devletler statülerinde bir çözüm bulmuştur. Kürt millet meselesi de bu çerçevede çözüme kavuşacaktır. Hiç şüphe yok ki bir devlet sorunu olan Kürt millet meselesi de Türk devleti ve devleti yöneten siyasi partiler ve hükümetlerce, evrensel ilkelere, kanunlara ve sözleşmelere göre çözüme kavuşturulmak zorundadır.
ÇÖZÜME NASIL BAKIYORLAR?
Davutoğlu’nun Kürt meselesini çözme yaklaşımını, kurucularından birinin yaklaşımıyla okursak: “Kürt meselesi artık sadece Türkiye’nin meselesi değil. (...) Biz bir Ortadoğu ölçeğinde Kürt meselesine karşı bir bakış geliştireceğiz. Yani dört parçadaki Kürtler bağlamında ele alacağız konuyu. Bizim için Kürt meselesi uluslararasılaşmış bir meseledir. Biz böyle bakacağız ve kalıcı bir çözüm böyle gelir. (...) Bu meseleyi gerçekten Türkiye’nin gündeminden kopartmak ve tamamen çözmek için, kimseyi kandırmadan çözeceğiz. Radikalse radikal, çok radikal demokrat bir yaklaşımsa o, neyse, ama önyargılardan arınarak, arındırarak çözmek için meseleyi elimizden geleni yapacağız…”
Babacan diyor ki: “İnsan hak ve özgürlükleri tartışılmaz, kabul edilir, teslim edilir. Bu konuda pazarlık olmaz. Kürtlerin hakkı neyse ve ne hak istiyorlarsa verilmelidir.”
Ayrıca her iki parti gerçek ve çoğulcu demokrasiyi savunduklarına göre, demokrasinin halkın kendi kendisini yönetmek anlamına geldiğini biliyorlar. Bu bağlamda da Kürtler de kendi ülkeleri Kürdistan’da iktidar yoluyla yönetecekler ve egemenlik hakkına sahip olacaklar. Bütün milli haklarını eksiksiz kullanacaklardır. Buna rağmen, gerçek anlamda çözüm için bir açılımları yok.
Her iki parti söylemlerin ötesinde şunu bilmelidirler ki: Kürt meselesi, ezilen ve sömürge bir millet meselesidir. “Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi” çerçevesinde çözüme kavuşmak zorundadır. Bu ilke, tarihi Wilson Bildirgesinde, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde, başka uluslararası sözleşmelerde, milletlerin ulusal kuruluş mücadelelerinin sonucunda bir uygulama alanı bulmuştur.
Milletler meselesine bu ilkeler ışığında dünya tecrübesine bakıldığı zaman: Bağımsız, konfederal, federal devletler statüsü içinde bir çözüm bulunmuştur. Kürt millet meselesine de bu zaviyeden bakılmalıdır.
Bundan dolayı, Kürt meselesinde, “Kürtler ne istiyorlar” başlığı altında, Kürt millet meselesine evrensel ilke ve kurallar çerçevesinde çözümden yana olmayan Kürtlerle, sorunun çözümünü konuşmak çözüm değil çözümsüzlüktür, ipe un sermektir. Çok iddialı kurulan iki partinin yöneticileri, bakanlık, başbakanlık yapan kişilerin, Kürt sorunuyla ilgili çoktan bir çözüm çerçevesine sahip olmaları gerekirdi.
Dışişleri ve AB Bakanlığı yapan Babacan, başbakanlık ve dışişleri bakanlığı yapan Davutoğlu, milletler sorununun, Belçika, İsviçre, İspanya, Kürt milletinin yaşadığı Irak’ta, dünyanın başka çok milletli ülkelerinde nasıl çözüldüğünü bilebilir durumdadır. Bu konsept ve ahlâka göre hareket edilmelidir.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.