Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 9 ay sonra Sincan Cezaevi’nde bulundu..

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, hak ihlalleri başta olmak üzere birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 9 ay sonra Sincan Cezaevi’nde bulundu..

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, hak ihlalleri başta olmak üzere birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

9 aydır kayıp olan ve Ankara Sincan Cezaevinde ortaya çıkan Hüseyin Galip Küçüközyiğit ile ilgili konuşan Gergerlioğlu, şunları söyledi: “9 aydır gündeme getirdiğimiz, Meclis’te soru önergeleri verdiğimiz, İçişleri Bakanlığı’na sorduğumuz, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’a sorduğumuz ve hiçbir devlet görevlisinden cevap alamadığımız bir kaçırılma olayı bitti.

Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 9 aydır yoktu, kaçırılmıştı, kayıptı ve nerede çıktı biliyor musunuz? Bir devlet kurumunda; Sincan Cezaevi’nde. Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 29 Aralık’ta Ankara’dan Kocaeli’ne ‘Kızım yılbaşını sizinle geçirmek istiyorum, geliyorum.’ diyen kişi aniden kayboldu. Yakınlarına hiçbir haber vermedi. En son onu apartman kamera görüntüleri 3 kişinin izlediğini gösterdi ama bu konuda ne ciddi bir araştırma yapıldı ne de sorduğumuz sorulara cevap verildi.

Ulusal ve uluslararası mekanizmalar harekete geçirilmedi, AİHM ve BM’in sorularına cevap verilmedi, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na sorduğumuz sorular cevapsız kalıyor nedense. Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 9 ay sonra tüm aramalarımızdan sonra kızı Nursena Küçüközyiğit’in 9 ay aramasına rağmen hiçbir yerden haber alamamasına rağmen 9 ay sonra Sincan Cezaevi’nde çıktı.

Kendisini gece vakti arayan bir yetkili, ‘Oğlunuz burada.’ dedi Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in annesine. Böyle bir ülke olabilir mi? 9 aydır bu kişi neredeydi? Bu ülkede MOBESE kameraları yok mudur? İstenirse 5 dakikada bu insan bulunamaz mıydı? HTS takip kayıtları yapılamaz mıydı? Hiçbir şey yapılmadı. Bütün her işlem yokuşa sürüldü, uluslararası kuruluşların bile sorularına cevap verilmedi. Bir milletvekili olarak benim de sorularıma cevap verilmedi, en sonunda bu kişi Sincan Cezaevi’nde ortaya çıktı.

Biz OHAL döneminde en az 35 kişinin kaçırılıp işkence edildiğini yıllardır söylüyoruz. İşte onlardan en sonuncusu bu kişi. Kendisini devlet görevlisi, polis olarak tanıtan kişilerce kaçırılan bu kişiler, uzun süre işkencehanelerde tutulduklarını söylüyorlar ve ardından da suskunluğa gömülüyorlar ya da mahkemelerde kendilerini uzun süreli işkence yapıldığını söylüyorlar.

İşte onlardan birisi Ayten Öztürk ile de biz geçtiğimiz günlerde konuştuk. Ayten Öztürk de 6 ay boyunca kaçırıldıktan sonra bir işkencehanede başka kişilerinde bulunduğu bir işkencehanede. Başka kişilerinde işkenceye uğrama seslerini duyarak kaldığı bu işkencehanede ki: ‘Üst katta mesai saatlerine göre sesler duyuyordum, Cumartesi Pazar gelmiyordu o kişiler haftaiçi geliyordu o kişiler orası devlet dairesiydi sanırım.’ diye bir açıklama yapıyor ve alt katında işkenceye uğradığını söylüyor.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kötü muameleye ve insan hakları ihlalline uğramaya hakkı yoktur, hele ki insanlık suçu, işkenceye uğrama hakkı yoktur, hiçbir insana yoktur ve biz Türkiye Cumhuriyeti’ndeki milletvekilleri olarak ne kadar bu işler örtbas edilmeye çalışılsa da bu konunun üstüne gideriz, giderim, sonuna kadar da gitmeye devam edeceğim.

Ne zaman ki ülkemiz bir demokratik hukuk devleti olana kadar. Yetkilileri bir an evvel açıklama yapmaya çağırıyorum. Bu bir skandaldır, İçişleri Bakanı’nı istifaya davet ediyorum, böyle bir rezalet olamaz. 9 aydır bu insan neredeydi. Ruhsar Pekcan sorusu sorarız sümenaltı ederler, ‘128 Milyar Dolar nerede’ deriz sümenaltı ederler, İçişleri Bakanı’nın kendi söylediği ’10 bin dolar alan siyasetçi’ konusunu gündem ederiz, suskunluğa gömülürler.

Siz bütün soruları suskunlukla mı geçiştirmeye çalışıyorsunuz? 9 ay boyunca kaçırılmış bir insan, Sincan Cezaevi’nde çıkıyor, hiçbir devlet görevlisi bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyor, bu nasıl bir rezalettir? Nasıl bir skandaldır? Bir açıklama yapacak Allah’ın kulu yok mudur? Bu nasıl bir devlettir?

İnsanlar büyük kabuslar yaşamış, Nursena Küçüközyiğit 9 aydır ne yaşıyor haberiniz var mı sizin? Diğer kaçırılanların yakınları yıllarca neler yaşadı? Cumartesi Anneleri yıllarca ne yaşadı haberiniz yok mu sizin? Niye bu insanlar kayıplar nerede diyor? 35 yıldır direnen Cumartesi Anneleri var; ‘Çocuklarımız kaçırıldı, gözaltına alındıktan sonra hiçbir şekilde ne ölüsünü ne dirisini bulamadık.’ diyorlar.

Şu anda da aynı şekilde. 29 Aralık 2020’de ortadan kaybolan bir kişi bakıyorsunuz Eylül ayında ortaya çıkıyor. Bunun açıklamasını yapacak bir Allah’ın kulu yok mu? Bakın 6 Ağustos 2019’da ailesine hiçbir şekilde haber vermeden ortadan kaybolan, daha doğrusu kaçırılan Yusuf Bilge Tunç ortada yok. Bir Allah’ın kulu çıkıp bir açıklama yapmıyor. Aynı şekilde onda da hiçbir sorumuza cevap verilmiyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın ben bunu yüzüne sordum bütçe görüşmelerinde Meclis’te bana dedi ki: ‘Bu ülkede insan kaçırma gibi bir suçu devlet işlememiştir, işlemez.’ Peki o halde işlenmediğini ispatlayın bize bakalım. Cumartesi Anneleri 35 yıldır niye sokaklarda onun bir cevabını verin.

Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in kızına bir cevap verin, Yusuf Bilge Tunç’un çocuklarına, eşine, babasına cevap verin. Afaki, kafadan atma cevaplarla halkın vekillerinin karşısına çıkmayın, biz size bakın bu bilgilerle, belgelerle çıkıyoruz ve bunların peşini de kesinlikle bırakmayacağız. 6 Ağustos 2019’da Yusuf Bilge Tunç kaçırıldı 25 ay oldu.

Babası diyor ki: ‘Hüseyin Galip Küçüközyiğit bulundu benim çocuğum nerede?’ Böyle bir devlet olmaz arkadaşlar, hiçbir yetkili çıkıp Yusuf Bilge Tunç’un babasına: ‘Şu araştırmayı yapıyoruz çocuğun şöyle oldu. Ölüsünü bulduk. Dirisini bulduk.’ Hiçbir şekilde açıklama yok. Ne oldu bu insana? Bir anda ortadan kayboldu, hiçbir MOBESE kamerası araştırması yapmadınız. İşyerlerinin kameralarının iptal edildiğini, o görüntülere yakınlarının ulaşamadığını gördük.

Ne oluyor bu memlekette? Beyaz toroslardan sonra siyah transporterlar bu kadar mı pervasız bu kadar mı fütursuz? El insaf diyoruz ve biz her halükarda bu kaçırılma olaylarının peşini bırakmayacağımızı söylüyoruz. İster insanlar yok olsun ister bulunsun bu olayların peşini bırakmayacağız.

2013’te başlatılan bir yargılama süreci ile birtakım kişiler yargılanmaya başlanıyor bu davada hukukçu ve diğer kişiler. Ardından 2017 yılında yeni bir dosya açılıyor, daha sonra karar veriliyor ve birtakım kişiler için onaylanıyor. Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik için onaylanmıyor ve yerel mahkemeye dosyaları birleştirin diyor Yargıtay ve burada da bir çelişki var, birileri için onaylıyor aslında hukuksuzluk apaçık ortada ama birileri için onaylıyor ama öbürküler için onaylamıyor. Nitelikli hukukçular mahkemede saatlerce bu hukuksuzlukları anlattı.

Türkiye’de son zamanlarda çok vahim vakalar oluyor. Adana’da Furkan Gönüllüsü 3 kişi anadan üryan bir şekilde emniyette; gözaltında hakaret, darp, işkenceye uğradıklarını söylüyorlar. ‘Seni hadım ederiz, makatına cop sokarız.’ diyorlar bu kişilere. Korkunç ifadeler var ve avukatı Yusuf Işık onlarla görüşmeye gittiğinde, görüşmenin engellenmeye, eksiltilmeye çalışılıyor.

Korkunç bir vaka, biz aldığımız bir habere göre; Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına göre Afyon Emniyeti’ndeki işkence vakalarından sonra bir kişinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu, o dönem savcılığın takipsizlik verdiği dosya için Anayasa Mahkemesi’nin 4 yıl sonra hak ihlali kararı verdiğini apaçık bir şekilde görüyoruz. Çok vahim bir dosya. Zamanında Afyon Emniyet Müdürlüğü’nü biz defalarca gündem etmiştik bundan 4 yıl önce, oradan çok vahim vakalar bize gelmişti. Murat Boşçu isimli bir kişinin de başvurusunu almıştık, aynı ifadeler vardı.

Bu kişiler de işkenceye uğradığını söylüyordu. Anayasa Mahkemesi’ne gittikten sonra Anayasa Mahkemesi yerel mahkemeye tokat gibi bir cevap veriyor ve hiçbir şey yapmamışsınız çok ağır iddialar var. Bütün bunlar için zerre bir araştırma yapılmamış diyor ve yeniden soruşturma istiyor. Bu kaçıncı vaka oldu arkadaşlar? Bakın Anayasa Mahkemesi çıplak arama, işkence, kötü muamele; cezaevinde kolu kırılan ve örtbas edilen mahpuslar için ihlal kararı verdi, Adalet Bakanlığı yetkililerinin, Adalet Bakanı’nın, İçişleri Bakanı’nın yüzünün kıpkırmızı olup istifa etmesi gerekir, normal bir ülkede bunların olması lazım. Anayasa Mahkemesi’nin kararları oldukça net ve hukuki bu durumlarda ve ağır insan hakları ihlalleri olduğunu çok net bir şekilde söylüyor ve biz bu konuları işlemeye devam edeceğiz.

Bizim İstanbul ATK’dan şikayetlerimiz var çünkü hasta mahpusların tahliyesine izin vermiyor, geçit vermiyor hukuksuz bir şekilde. Onlardan birisi eski vekilimiz Aysel Tuğluk hakkında; Aysel Tuğluk birtakım önemli rahatsızlıkları var. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi cezaevinde kalamaz raporu verdi, son kararı İstanbul ATK’nın vermesi gerekiyordu ancak cezaevinde kalabilir raporu verdi. Cezaevinde tek başına işlerini göremeyen, oldukça sıkıntılı, hastalıkları olan ve bir üniversite kurulunun cezaevinde kalamaz raporuna rağmen ATK bu kararı verdi. Çok üzücüdür, utanç vericidir.

Aysel Tuğluk çok üzücü hadiseler yaşadı ve bundan dolayı belki büyük sıkıntılar yaşıyor şu anda. Annesini toprağa verdi Ankara’da ve birtakım nefret dolu, korkunç insanlar o mezarlığa geldi. ‘Anneni bu mezarlığa gömdürmeyiz, onun cenazesini mezardan çıkaracağız.’ Naraları atmaya başladılar ve Aysel Tuğluk bu hali yaşadı. En sevdiğiniz varlık annenizi toprağa verdikten sonra birtakım mahluklar çevrenizde danslar ederek savaş tamtamları çalarak ‘Bu cenazeyi o topraktan çıkaracağız.’ diyor. Cenaze yani bu dünyadan ayrılmış bir insan.

Hangi anlayışta bir cenazeye saldırı normal olabilir? Bu kadar ağır ve canice barbarca bir saldırı olabilir mi? Bu insanlar bu hallerini devam ettirdi saatlerce sonrasında Aysel Tuğluk annesinin cenazesini mezardan çıkarttırdı ve memleketi Dersim’e götürdü ve orada gömdürdü. Bu korkunç hadise Türkiye’de yaşandı ve daha sonra Aysel Tuğluk hapishanede rahatsızlanmaya başladı. Bu hali yaşayıp da bir insan normal kalabilir mi arkadaşlar?

Hasta mahpuslar çok ağır ihlallere uğruyor. Ayşe Özdoğan buralarda çok defa gündeme getirdik. Şu anda Türkiye’nin gündeminde Ayşe Özdoğan müthiş bir dram var. Ayşe Özdoğan yargılanmış, cezası Yargıtay tarafından onanmış ama ağır hasta 4. evre metastatik maksiller sinüz kanseri ve bu insan işlerini yapabilecek, yemek yiyebilecek, yüzünü yere eğebilecek bir durumda değil. Yemek yediği zaman yemekler, su burnundan geliyor.

Geçirdiği ağır ameliyatlarla ağzında dişler alınmış, tükürük bezleri alınmış ve elmacık kemiğinden beynine kadar birçok organı alınmış durumda ve yine de metastaz yapmış çok ağır bir hasta, çok zor durumda bir hasta ama buna rağmen kendisi hakkında İstanbul ATK: Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden getirdiğin raporda eksiklikler var. Git Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tekrar rapor getir dedi.

Bu kişinin dışarı çıkamaz raporu var, bu kişi nasıl gidip rapor alacak? Büyük eziyetler çekecek ancak alabilecek. Bunu çok iyi biliyorum bir doktor olarak, bir insan hakları savunucusu olarak. Bu kişinin eşi 11 yıl ceza aldı dün. Etmeyin, eylemeyin bakın eşinin yardıma, desteğe ihtiyacı var dendi dinlemediler ve 11 yıl ceza verildi arkadaşlar, korkunçtur bu. Sadece siyasi mahpus olduğu için de infaz da 1 yıllık bir erteleme alabilirdi alamıyor çünkü siyasi mahpus. Adli mahpus olsa alabilir ama siyasi mahpus olduğu için alabileceği 1 yıllık infaz ertelemeyi de kocası alamıyor. Başka ne oluyor? Annesi de kanser olmuş, kız kardeşi kime bakacağını bilemiyor?

Ayşe Özdoğan’a mı annesine mi baksın? Çocuğu kalp hastası, annesi kanser, eşi cezaevinde, kendisi cezaevine girmek üzere. 4. Evre metastatik maksiller sinüs kanseri ve bu insan hala cezaevine girer miyim giremez miyim diye her gün ağlıyor, her gün İstanbul ATK raporunun kararını bekliyordu ve ATK’da: Git, raporlarla uğraş. Her şey ortada. ATK’ya soruyorum: Hiç mi vicdanınız kalmadı?

Aysel Tuğluk, Ayşe Özdoğan için verdiğiniz kararlarda hiç mi vicdan, insanlık duygunuz kalmadı. Bütün insanların vicdanı sızlıyor. Hangi kesimden olursa olsun bir insana bu yaşatılmaz yarın öbür gün bu insan hayatını kaybettiğinde bunun hesabını kim verecek?”