?Hakkın kuvvetleri yerine, devletin ikbal ile birleştirildiği devirde her şeyden önce Hüseyin Avnilerin emanet bıraktığı hamiyet cevheri eritildi, bütün serap efsane oldu. Hamiyet meydanında şimdi başarı yarışı yapılıyor.?
Nurettin Topçu
***
23 Şubat´ta vefatının 71.yılında Hüseyin Avni´yi andık.
Anmaktan öte anlamamız gereken bir şahsiyetle karşı karşıyayız.
1887´de Erzurum´un Künbet köyünde dünyaya gözlerini açan bu yiğit insan, Cihan Harbi´nde Kafkas Dağlarında 3 yıl Anadolu çocukları ile beraber omuz omuza çarpışmış, İstiklal Harbi için anlamı büyük olan Erzurum Kongresi´nin teşekkülünü sağlamış, son Osmanlı Mebusan Merclisi´nde bulunmuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi´ne katılmak için İstanbul´dan ayrılarak Anadolu´ya geçmiş.
Hüseyin Avni I.Meclis´in ilk mebuslarından.
3 yıllık mebusluğunu adeta bir destana dönüştüren bu adam; duruşu, tarzı ve tavrıyla I.Meclis´te silinmez bir fotoğraf bıraktı.
O, millet davasının hukuk ve ahlak davası olduğuna inanıyordu. Önceliği millet, daima milletti. Kendisine verilmek istenen İstiklal Madalyasını; ?Ben madalya için çalışmadım, hizmetimi bütünüyle vatana bağışladım?, diyerek reddediyor.
Onun meclis çalışmalarını betimlerken merhum Nurettin Topçu şöyle der: ?Meclis´te, Allah´tan başkasından korkmayan bir veli gibi çalıştı. Korkak ruhlara da her zaman kuvvet oluyordu. Menfaat siperlerine karşı hamiyet cephesini kurdu.?
Tam bir hürriyet aşığı.
Milleti bütün hürriyetlere lâyık görmeyenlere ateş püskürüyor, isyan ediyor. Hüseyin Avni o günlerde altını çizerek şunu söylüyor:
?Her hakikatin menşei, membaı, mastarı hürriyettir.?
Onun bu husustaki tutumunu görmek için şu olay bile tek başına kâfidir; Milli mücadelenin ilk yıllarında Eskişehir´de çıkan bir gazete hükümeti tenkit ediyor. O zaman Ankara´da hükümetin organı halinde çıkan bir gazete bu tenkide şiddetle tepki gösteriyor: ? Biz inkılâp yapıyoruz, tenkidin sırası değil, hem kim bu adam??
O günlerde Hüseyin Avni Kâbe-i Millet olarak gördüğü Meclis kürsüsünden şunları haykırıyor:
?Bize dalkavuk değil, bizi tenkit eden lâzım.?
"Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur, eğer uyardığınız halde sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur!" diyen Hz. Ömer´in ruhu sanki binlerce asır öncesinden süzülüyor, Anadolu bozkırında kurulan bu Meclis´in çatısı altına girerek Hüseyin Avni´nin sözlerindeki hikmete karışıyor.
Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey´in şehit edilmesinden sonra cinayetten sorumlu olan silahlı adamlarıyla tehdit eder gibi Meclis´e gelen ve kürsüde Hüseyin Avni konuşurken tam karşısına dikilen Osman Ağa´ya: ?Katil! Ben kaleyim, beni devirmeden geçemezsin!? diyerek Kâbe-i Millette zorbalığın karşısına anıt gibi dikiliyordu.
I.Meclis´in tasfiyesinden sonra Hüseyin Avni bir daha milletin meclisine sokulmadı. Tıpkı Mehmet Akif, Ziya Hurşid gibi?
25 yıl polis takibiyle yaşamaya mahkûm edildi. Bu yüksek ruhlu insan küçülen ruhların selam vermeye korktuğu, devlette ikbal avcılığı yapmanın tadını almış olan her devrin her şeye müsait adamlarınca tehlikeli görülüp yalnızlaştırıldı.
Tek başına 1935´te memleketi Erzurum´dan seçimlere iştirak etmek istedi. Onun bu teşebbüsü devrin egemenlerinin hoşuna gitmedi. Onu bu kararından vazgeçirmek için türlü yollara başvuruldu. Hemşerilerinin ağzından yazılmış sahte mektuplardan tehditlere varıncaya kadar her yolu denediler. Tüm bunlara onun cevabı ise ancak cesaret ve yiğitlikle dokunmuş bir ruhtan sadır olacak cinstendi:
?Karımla çocuğumu, köprünün üzerinde gaz dökerek yaksalar yine bu davadan vazgeçmem!?
1935´ten sonra devam eden yıllarda da o hareketsiz kalmak istemedi. 1938 yılında bir muhalefet partisi kurmak için pek çok kişiye teklifte bulundu. Onlar ise Hüseyin Avni´ye yan çizmenin klişeleri ile mukabelede bulundular. Bir kısmı siyasetle ilgilenmek istemediklerini ileri sürerken diğer bir kısmı ona muhalefetin zararlarını sayıp döktü. Her devirde mebzul miktarda bulunan bu tip adamları tasvir ederken Nurettin Topçu; ?Hepsinde müşterek olan ve sade Allahsız değil, hem de ruhsuz yaşayan insanın en tabii ifadesi, ?daha zamanı değil!´ parolası idi. Kendilerindeki yokluğu zamana isnat eden vehim, ilahi iradeyi karalamak isteyen iftira aklımızın prensiplerini temelden sarsmıştı.?, der.
***
Hüseyin Avni´yi, 21 Şubat´ta şehadetinin yıldönümünde andığımız Malcolm X´i ya da Aliya´yı anmak, anlamaktan geçiyor?
Tekbaşlarına birer insanlık levhası olan bu isimler; tavır, tutum ve davranışları ile tüm zamanlara seslendiler.
Anlayanlara ve gereğini kuşananlara selam olsun?