İyi Partinin psikolojisi gerçekten “iyi” mi?
Gergin olduğu hissediliyor dışardan bakıldığında…
Duruşunu tespit etmeye çalışıyor, ardından istifalar geliyor. Yola birlikte çıkılanlardan epeyce ve biraz da siyasetin tecrübeli isimleri yollarını ayırdı.
En kritik kararlarda, aşağı yukarı liderin eğilimi bilindiği halde artan ölçüde farklı irade beyanları ortaya çıkıyor.
Şu anda gerçekten verilen kararların partinin hangi ideolojik çizgisinden neş’et ettiğine dair netlikler yok.
En son, yeni CHP lideri Özgür Özel’in “ittifaksızlığı bir kere daha değerlendirin” yollu teklifini Genel İdare Kurulu’nda görüştüler ve ret kararında ısrar ettiler. Bunu da “İyi Parti yerel seçimlere hür ve müstakil olarak girecek” tarzındaki ifadelerle açıkladılar. Son grup konuşmasında da Akşener, “İttifak”ı “manda ve himaye tuzağı….Türk milletine ölümü gösterip sıtmaya razı eden maskeli balo” olarak niteledi ve buna geçit verilmeyeceğini, boyun eğilmeyeceğini söyleyerek ittifaklara kapıyı tümden kapattı. “Manda ve himaye tuzağına karşı hür ve müstakil” ifadelerinin ilginç bir yol tanımlaması olduğu açık. Buna göre, daha önce içinde bulunulan “İttifak” ve muhtemelen o yapının büyük paydaşı CHP ile ilişki, İyi Parti açısından “Hürriyet ve istiklal”i en azından gölgeleyen bir durum olarak değerlendiriliyor.
İyi Parti’nin yola çıktığı günlerde Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifi ile 15 CHP milletvekilinin Akşener’e yardıma gönderilmesi, zaman zaman bizzat Meral Hanım’ın ifadelerine “Diyet” algısı olarak yansımıştı.
Belli ki o duygu devam ediyor ve bunun İyi Parti’yi hürriyet ve istiklal özürlü hale getirdiği gibi bir duygu atmosferi ortaya çıkıyor.
Muhtemel ki bu duygu atmosferi, İyi Parti’nin toplumsal karşılığının beklenen ölçüde olmamasının da gerekçesi olarak değerlendiriliyor.
Bundan da yerel seçimlerde “kendini sınama” kararı doğuyor. Belli ki bu kararı veren İyi Parti GİK’in çoğunluk kesimi, yerel seçimlerde, lâyık oldukları toplumsal karşılığa ulaşacaklarını ümit ediyor.
Bu, belirli bir oy oranı mı, il, ilçe, büyük şehir gibi belli sayıda yerel yönetim mi, nedir?
Tabii Türkiye’de bir iktidar var, muhalefet var. 14-28 Mayıs’ta bir Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi oldu. Cumhur İttifakı kazandı, Millet İttifakı kaybetti.
Mahalli seçimler, muhalefet açısından 14-28 Mayıs’ın rövanşı olacak, iktidar, özellikle de Ak Parti açısından ise 2019’un.
Aslında muhalefet açısından Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinin rövanşının, o yapıda bir değişiklik yapması söz konusu değil. Rövanş, ancak, iktidar 14-28 Mayıs’a göre oy kaybederse, yerel yönetimlerde de, muhalefetin elindeki şehirlere yenileri katılırsa anlamlı olacaktır.
Bu noktada oy oranı olarak ancak ana muhalefetin şansından söz edilebilir. Onun da oy oranı yüzde 20-25 arası.
Ana muhalefet, yani CHP, bazı partiler farklı çıkışlar yapıyor olsa bile, Cumhur İttifakı Cumhur İttifakı olarak devam ettiğine göre, bu yapı karşısında ancak oyların bir yere akmasıyla yani ittifak, işbirliği adına ne denirse densin, muhalefetin birlikteliği ile başarılı olunabileceğini düşünüyor. CHP – İyi Parti ilişkisinin nasıl gelişeceği bu bakımdan önem arz ediyor.
İyi Parti, “Hür ve müstakil” rolü seçtiğine göre, muhalefet açısından 2024 31 Mart’ı ümitsiz vak’a haline mi gelmiş oluyor?
Bir HEDEP var. CHP’nin onunla ilişkisi de artı mı eksi mi değer oluşturuyor, belli olmuyor. Kaldı ki, HEDEP de -işbirliği kapısını tam kapatmasa da - her yerde aday çıkaracağını ifade ediyor. İktidar, başından beri CHP ile HEDEP’i ayrıştırmaya çalışıyor. Öyle bir durum var ki, HEDEP’le iktidar ilişki kurarsa sorun çıkmıyor, muhalefet yani CHP ilişki kurarsa, ülke için büyük tehlike oluşturuyor. Türkiye siyasetinin acayipliği…
CHP, iktidarın olumsuzluklarına karşı öncelikle muhalefetteki parti yönetimlerinin ortak tavır geliştirmesini bekliyor, “Ülke iktidardan böyle kurtulur” diye bakıyor, o olmadığı takdirde de -zaten olmuyorsa- “tabanda birliktelik” oluşturulabilmesine ümit bağlıyor. Özellikle İstanbul ve Ankara’da İmamoğlu ve Yavaş’ın böyle bir toplumsal ittifak yapabileceği ümit ediliyor.
Olur mu, mümkün mü, İmamoğlu ve Yavaş, bu sembol şehirleri yeniden iktidara (ya da daha açıkçası Tayyip Erdoğan’a) vermemek adına bir taban ittifakı oluşturabilirler mi? Bu noktada İyi Parti ve HEDEP tabanları, artı partisiz kitleler, parti tavrını aşıp, “iktidara ders verme” motivasyonu ile hareket ederler mi? Böyle bir ihtimal hiç yok değil.
Erdoğan’ın muhalefetteki dağınıklık karşısında ne hissettiği, keyifli söylemlerine yansıyor. “İstanbul’u almak” herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan için 14-28 Mayıs seçim sonuçları kadar hayati önem taşıyor.
Seçim sonucunda bu sembol şehirleri Cumhur İttifakı yeniden kazanırsa, bu, belli ki iktidar açısından kaymaklı kadayıf olacaktır. Öyle bir sonuçtan sonra ise herhalde en çok “Meral Akşener’in siyasi misyonu” üzerine değerlendirmeler yapılacaktır.
REZERV ALAN GÜNDEMİ
Önümüzdeki günlerde daha güncel hale geleceği, daha çok tansiyon oluşturacağı kesin. İktidarın alelacele Meclis’ten geçirdiği “Rezerv alan tespiti”ne yönelik düzenlemeler. Toplumda “Tapu delme” kaygısı oluşturan bir düzenleme bu. Koca koca şehirlerde kimin payına nasıl düşecek, henüz bütün boyutlarıyla bilinmiyor. Hükümet cenahı sözel planda “Kaygılar”ı gidermeye çalışıyor. Ama toplum tedirgin. Sözler kaygıyı gidermiyor. Yasa bomba gibi algılanıyor. İnsanlar adeta bombanın üzerinde oturuyor.
Mahalli seçimlere doğru, iktidarın bu düzenleme ile kendi ayağına kurşun sıktığı görülürse şaşırmamak lazım.