HUKUKU SAVUNMAK

Bütün dünyada otoriter popülist akımlar hak ve hürriyetlere tehdit oluşturduğu için “hak arama yolları” daha bir önemli hale geldi.

HUKUKU SAVUNMAK

Bütün dünyada otoriter popülist akımlar hak ve hürriyetlere tehdit oluşturduğu için “hak arama yolları” daha bir önemli hale geldi.

Avrupa Konseyi’nce yürütülen “Bireysel başvuru sisteminin desteklenmesi ortak projesi” bu yönde bir yargısal ve akademik çalışma programıdır.

Bu çerçevede İstanbul’da düzenlenen konferansta AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan, “bizim gibi olmayanlarla, kısacası ‘öteki’lerle nasıl birlikte yaşayacağız?” sorusuyla başlayan bir konuşma yaptı. Bir paragrafını buraya alıyorum:

“Toplumsal ve siyasal düzeyde farklılıkların biraradalığı, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu adil ve çoğulcu bir düzeni zorunlu kılmaktadır. Günümüzde hızla yayılan terör, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobi toplumlarda çoğulculuğu, dolayısıyla birlikte yaşamı ciddi şekilde tehdit etmektedir.”

Arslan şöyle devam ediyor:

“Farklılıklarla birlikte yaşamanın bir şartı da âdil bir hukuk düzeninin kurulmasıdır...”

Prof. Arslan ‘adil hukuk düzeni’nin “hak eksenli kararlar”la mümkün olacağını da vurguluyor.

Otorite eksenli değil, hak eksenli!

 

YÜKSEK YARGI

Bireysel başvuru yolu ve AİHM içtihatları işte bu noktada büyük bir önem ifade ediyor: Sadece hukuki açıdan değil; toplumsal barış ve ahenk için de…

Tarafsız olması gereken mahkemelerin siyasi kararları siyasi kutuplaşmaya eşlik ederse, o toplumda adalete güven mi kalır?

Düşünün ki ilk derece mahkemesi ağırlaştırmış müebbed hapis cezası veriyor… İstinaf bunu onaylıyor...

Demek ki aynı hukuk anlayışına sahipler.

Ama Yargıtay 16. Ceza dairesi bozuyor, daha düşük cezaları suçları işaret ediyor, hatta beraat kararı veriyor.

AYM bireysel başvuru yoluyla “tutuklama hak ihlalidir” diye karar veriyor, derhal tutukluluğun kaldırılması lazım… Ama ilk derece mahkemesi “AYM yetkisini aştı, tutukluğunun devamına” diye karar veriyor!

 

VATANA ZARAR

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, Moodys adlı kuruluş, yerel mahkemenin bu kararını Türkiye’deki hukuk güvensizliğinin örneği olarak raporuna alıyor!

Ve İstanbul’daki konferansta, Avrupa’nın en yüksek hukuki danışma kurumu olan Venedik Komisyonu Başkanı Giovanni Buquicchio diyor ki:

“Türkiye’de bir ağır ceza mahkemesinin, Anayasa Mahkemesi’nin gazetecilerin tutukluluğu ile ilgili kararını, uygulamamaya karar vermesi bizi endişelendirmişti…”

Neyin endişesi? Türkiye, AYM kararlarının uygulanmadığı bir ülke midir endişesi?!

Öyle bir ülkeye kim büyük saygı duyar, kim yatırım yapar?

Neyse ki aynı mahkeme bir süre sonra AYM kararına uydu…

Görüyorsunuz, vatanseverlik sanarak ülkenin üzerine hukuksuzluk gölgesi düşürmek, bumerang gibidir, döner vatana zarar verir!

  

HAK EKSENLİ HUKUK

AYM ve yargı “hak eksenli” kararlar vermeli, yargı kararları devletin bütün organlarını bağlamalıdır.

AYM’nin, yargının iş yükü çok ağır; evet böyle… Bu yüzden üç yıldır sırada bekleyen davalar ve bireysel başvurular var. Yüksek yargıdaki bu tablo da “adil yargılanma hakkı”nın ihlalidir.

İş yükünü azaltmanın en önemli yolu, devletin, devleti yönetenlerin bütün karar ve eylemlerinde hukukun üstünlüğünü kabul etmesidir; bu birincisi…

İkincisi toplumda hukuka saygı duygusunun yaratılabilmesidir. Bunda da toplumu etkileyen herkese sorumluluk düşüyor.

Gelişmiş ülke olmak ancak gelişmiş hukukla mümkün.